yazılmak istenen başlık ve aynı zamanda tanım: "istisnasız tüm minibüsçülerin insanlıktan nasibini alamamış olmaları" dır.
dükkanımın hemen önü minibüs durağı(durak dediğime bakmayın herhangi bir resmiyeti yok. kafalarına göre gelen her minibüs yolun en sağında bir iki dakika kadar bekler. bir şerit direk kapanıyor. arka iptal, trafik. bir tane de kahya var bunlara fiş falan kesiyor) olduğu için her gün yapılan bütün şerefsizlikleri, tüm hak yemeleri, yolun babalarına falan ait olduğunu sanıp kafalarına göre kullanmaları, ters yöne girmeleri vs. vs. hepsini canlı canlı her gün görmekteyim, şahit olmaktayım. bana çıkıp kimse diyemez ki istisnalar kaideyi bozmaz. bak bu tabir her şey için geçerlidir. ama sadece minibüsçüler için geçerli değildir. şalvarlısı, sarıklısı, sakallısı, kekosu, krosu, apaçisi(yeni nesil şoförlüğü devr alan gençler), alayı.. istisna yok kıymetli dostlar. baya şaka maka, bildiğin bilmediğin, ciddi ciddi yok. benim yaklaşık on beş yıllık minibüs geçmişim var. buda onları tanımak adına gayet yeterli bir süre, tecrübe. bir de bunlara kul hakkı diye bir şey işlemiyor. allah onları muaf tutmuş bu halden. tabi. sırf o yollarda yediğiniz kul hakları yetecek size merak etmeyin.
sonuç olarak kaldırılacakları günü dört beş gözle falan bekliyorum. kimse bana şimdi çıkıp da işte onlar insan değil mi, geçimlerini nasıl sağlayacaklar, yok efendim çoluk çocuk ne yapacaklar tarzında aptal savunmalar yapmayın. elleri, ayakları, beyinleri yok mu bu yaratıkların. var. gitsinler başka işte çalışsınlar. zaten büyükşehir belediyesi resmi açıklamasını yaptı. ha bir ay sonra ha bir sene sonra ama bu varlıklardan bir şekilde yollardan kaldırılacak. he bunları istanbul'lu olarak hepimiz biliyoruz zaten. diyeceksiniz ki "kardeş hayırdır sen neden yazma ihtiyacı duydun bunları?"
az önce bir olaya şahit oldum. hem kulaklarımla hem gözlerimle. anlatayım efendim:
yine tam cadde üzeri sola dönüşte minibüs lap diye ortada durdu. iki araba arkasında da ambulans var ve cayır cayır sirenlerini yakmış gitmeye çalışıyor. en sonunda adamcağız(ambulans) hoparlörü açtı ve;
-"hadi minibüs hadi devam et duymuyor musun" dedi.
minibüsçü hiç hareketsiz kapıyı kafa sığacak kadar açıp geriye bakarak şu cevabı verdi:
+"hayırdır acelen mi var bekle işte yolcu alıyoruz"....!!!(ben ve insanlık namına hissiyatı olan diğer durakta bekleyenler oha falan olduk. ben dondum zaten)
ambulans şoförü de bunun üzerine şöyle karşılık verdi:
-"geri zekalı adam çekil hemen yoldan, plakanı aldım" şeklinde hoparlörden bas bas bağırdı....
bunun daha ötesi yok arkadaşlar. ulan it! bir gün sende o ambulansın içinde olacaksın belki. bari hiç olmazsa onu düşünde yol ver veya yolu kapatmadan kenarda dur. bari bu karşılığı, menfaati düşünde yap bu davranışı. ama onu bile yapamazsın sen. ambulansın içindeki insan ya sırf zaman kaybından dolayı hastaneye yetiştirilemeyip yolda hayatını kaybederse. kim verecek bunun hesabını. bu sorumluluğu alacak kadar haktan, hukuktan yoksun musunuz? hepinize yazıklar olsun!
konuya başka bir pencereden yaklaşacağım.öğrenciler açısından tam bir zulüm.
genelleme yapmıyorum tabi.istanbulda sık sık karşılaştığım bir durum.
malum öğrencinin indirimi var.ve bu çocuklar adı üzerinde öğrenci.eli ekmek tutmuyor bir kısmı belkide kıt kanaat geçinen aileye mensup.
Nedir bu kin ve nefret?
kimi minibüs şöförlerinin , öğrenci binmesine tahammülü olmuyor kimi zaman.kaptan bir tane öğrenci dediklerinde suratlarında bir ekşime ve zaman zaman sorgulamaya maruz kalıyorlar.
hiç hoş değil.
bu da dahil olmak üzere bütün genellemeler yanlıştır, denilesidir.
edit: bir minibüsçü anım geldi aklıma, dur sözlük anlatayım hemen. sadece yazarı ilgilendirecek kadar subjektif entry'ler silinir, o ayrı.
15 yaşındayım ve lise öğrencisiyim. o zamanki hobim gereği sürekli değişik ahşap malzemeler alıyorum, onları şekillendirip boyuyorum. bu tarz ürünlerin satıldığı kırtasiye tarzı bir yer de gaziosmanpaşa'da var. kırtasiye-okul-ev sıralaması da şöyle; ev tam ortada kalıyor. yani okuldan çıkıp kırtasiyeye gitmek için minibüse biniyorum, kırtasiyeden okulun oraya dönmek için yine minibüse biniyorum, okulun oradan eve gitmek için yine minibüse biniyorum. neyse. kırtasiyeye gittim. kocaman bir sehpa önerdi oradaki çocuk. işte yüksekliği 90 cm civarı, genişliği 60 cm civarı ve derinliği yine 90 cm civarı. çok beğendim ve aldım. kıl testeremi ve boya malzemelerimi de aldım. taşımakta zorlanarak kırtasiyeden çıktım. minibüs beklemeye başladım. bir minibüs geldi, istanbul için çok da kalabalık sayılmazdı ama elimdeki paketin büyüklüğünden dolayı almadı. yarım saat bekledim ve geçen minibüs şoförlerinin umutsuz bakışlarına maruz kaldım sürekli, hiçbiri durmadı. son paramla taksiye bindim mecburen. okulun oraya 5 dakikada ulaştım. taksiye şu anki para birimiyle 6 lira verdim. oradan eve gideceğim minibüse binmem gereken caddeye yürüdüm zorla. bu arada içimdeki kötü ses "bu minibüsler de seni almazsa sıçtın kızım, paran da bitti" falan diyordu. neyse. bir iki tane minibüs geçti ve almadı. sonra bir minibüs nihayet durdu önümde. kapıya yakın duran genç bir adam paketi aldı elimden. şoför yüzüme baktı ve o adama "abi bi zahmet onu şuraya koy" dedi. gösterdiği yer şoför yanındaki koltuğun arkasıydı. ben de hemen sehpamın yanına geçtim tabi. çantamı da sehpanın üzerine bıraktım. yorgun ve gergindim tabi. şoförle aynadan arada göz göze geliyorduk. 35 yaşlarında, temiz yüzlü bir insandı. "nereden geliyorsun" diye sordu. "gaziosmanpaşa'dan,çok zor minibüs buldum" dedim. "tahmin edebiliyorum" dedi. bu arada tabi durağın ismini söyleyerek paramı vermiştim. ineceğim durağa yaklaşınca, " evin nerede tam olarak dedi". şaşkınlıkla düşünmeden "kırtasiyenin sokağında" dedim. daracık bir sokaktı, iki araba yan yana sığamaz ve dik yokuş. inmeye hazırlanıyordum ki bir baktım minibüs sağa döndü. çok şaşırdım. "eve gelince söyle dedi." yokuşun sonuna yakın "burası" dedim. durdu. teşekkür ederim dedim. gülümsedi. indim.
edit: o sehpayı şekillendirdim, boyadım. 11 sene oldu ve hâlâ kullanıyorum.