kafa siken postmodernist neo-marksist zırvalarına ve "milliyetçilik hastalıktır yaaee" şeklindeki son dönem modasına uymaktan ziyade milliyetçiliği anlamak isteyenlere şu entrye bir göz atmalarını tavsiye ederim:
ulusların kendi kaderini tayin hakkı oldukça eski bir kavramdır. fransız ihtilaline dayanır. ama oradaki iç self determinasyon yani milletin kendi ülkesi içinde siyasal sistemi belirleme, sözün özü demokrasi ile ilgilidir. dış self determinasyon bağımsızlıktır. bu da wilson ilkeleri ve bm kararlarıyla daha çok ilintilidir. dış self determinasyon bugünkü dünya düzeninde anti kolonicilik şeklinde zuhur etmiş ve büyük çoğunlukla bitmiştir. yani bundan sonra uygulanması için getirilen şartlar (ülkede demokrasi olmaması, ayrı millet ve ana vatandan ayrı toprakta yaşama gibi) pratikte zordur. bugünkü dünya düzeni ülkelerin parçalanmasına karşıdır (sebepleri bir makale konusu). mesela kürtler de dahil olmak üzere azınlıkların kendilerini "halk", "kurucu irade" gibi adlarla tanımlaması aslında dış self determinasyon amacıyladır. o sloganlar boşuna atılmıyor.
efendim milliyetçiliğin siyasallaşması sonucu ırkçılığa evrilmesi gibi bir önerme mantıksızdır. siyasallaşmayan milliyetçilik zaten milliyetçilik değildir. bu milliyetçiliği sivil toplum götürsün demek aslında daha çok azınlık milliyetçiliği ile ilgilidir ki şu an ki düzen aslında bunu istiyor. milliyetçilik çok dar anlamıyla dinin tutunum gücünü kaybetmesiyle özellikle avrupa'da protestanlığın yükselişine karşı katolik karşı koyuşu ve uzun süren din savaşları sonunda toplumda güçlenen burjuvanın milliyetçiliği tutunum ideolojisi olarak benimsemesi ile oluyor. tabi bu az gelişmiş ülkelerde önce devletin kurulması sonra milletin kurulması şeklinde tezahür ediyor. bu son noktayı kemalist milliyetçilik ve afrika milliyetçiliği modellerinde görebiliriz. tabi neden millet prensibi seçiliyor da daha büyük ya da daha küçük entitiler seçilmiyor diye sorulacak olursa, bunun cevabı da ulusal pazar ve merkezi devletin, onun propaganda gücü, onun merkezi ordusu ve iletişim araçları ile hükmedebildiği ve ortak bir kültür inşa edişi ile ilgilidir (bu yorum marksist pencereden yazılmıştır, tartışılır).
millet ve milliyetçilik pek çok kavram gibi mesela bürokrasi ve propaganda, modern kavramlardır. yapaydır yani. sonradan oluşturulmuştur. mesela bir hikaye anlatılır, namık kemal british museum'a gidiyor. kitap almak için doldurduğu formda nationality kısmına ilk olarak muslim yazıyor. "bu ne? bu nasyonalite değildir" diyorlar. adam gidiyor bu sefer ottoman yazıyor. türk yazmak aklına gelmiyor. çünkü o zaman öyle şeyler yok.
milliyetçilik karmaşık bir olaydır. burada kitap yazacak değilim. ama mesela gellner'i tavsiye edebilirim. afrika milliyetçiliği için nkrumah, türk milliyetçiliği için baskın oran kitapları işe yarar. bilimsel olarak tabi.
ha bu arada komünistlere gelince bu da apayrı bir tartışma ama şunu söyleyeyim: yukarıda denildiği gibi halk ve millet farklı şeylerdir. sosyolojik olarak halk daha çok bir hiyerarşi üzerinden tanımlanır. yani ezilenlerle ilgilidir. marksizm bu ezilenlerin iktisadi sebeplerle olduğunu o yüzden ezilen halk milliyetçiliğini meşru görmek yolundadır. bu yüzden lenin mustafa kemal'e yardım etti. 70'lerde de mesela sovyetler bm nezdinde sömürülen halkları hep savundular. bizim resmi tarihin söylediği gibi bu mustafa kemal'in bir dehası değildi. sovyetler narkompros diyorlardı bu politikaya galiba. zaten sovyetlerde de milletler geniş bir özerklik alanına sahipti. tabi onlarda da bu fikirler çok değişti sonradan bu milliyetçilikler de meşru görülmemeye başladı falan filan. ayrıca bu kürt milliyetçiliği de apayrı bir konu ama çok basit söyleyeyim. kürtlere milliyetçilik türklerle hemen hemen aynı zamanlarda geldi. bunda abdulhamit'in hamidiye alaylarının etkisi büyüktür (bunun detaylı anlatımı için janet klein makalelerine bakınız). mesela yanlış hatırlamıyorsam 1898 yılında milliyetçi bir kürt dergisi var. jin adında mı ne. ama milli duygu kürtlerde olumsuz ögeye yani ermeni düşmanlığına bağlanıyor ve bundan besleniyordu. bunda 1858 toprak reformları ve onun kürt-ermeni çekişmesi vs etkili. zaten kürtler de bundan dolayı milli mücadeleye destek verdi. ermeni gelip topraklarını geri almasınlar diye. ve kürt milliyetçiliği şeyhler dönemine girdiğinde bu zaman da dinsellik ön plandaydı. çünkü kürt toplumu feodal üretim ilişkileri içindeydi. bugün kürt milliyetçili içinden çıkılmaz çelişkilerle doludur. dinsel ve dilsel farklılıklar var. mesela türk devleti yıllardır kuzey ırak'taki kürt embriyonunda korkuyor ama bilmiyor ki iki taraf aynı dili bile konuşmuyor.
çok uzar da uzar. gördüğünüz gibi meseleleri detaylandırmadık bile. bir iki cümleyle geçtik. söyleyeceğim odur ki iki cümleyle kahvehane argümanlarıyla kendini cahil duruma düşürüyorsunuz. entrynin yazılma amacı: hepinizden bilgiliyim. *
milliyetçilik iyidir ama içi boş kuru milliyetçilik iyi değildir hatta aşırı zararlıdır.
artık sadece tarihimizle öğünmeyip çalışmamız lazım bu milleti nasıl ileri götürebilirim kültürümüzü nasıl koruyabilirim başbuğ atatürkün göşterdiği çağdaş uygarlık seviyesini nasıl yakalayabilirim diye düşünmemiz lazım en basitinden kitap okumayı ve olaylara sığ ve dar bir düşünce yapısı ile bakmamayı öğreterek başlamalıyız.
gerçekci milliyetçi olmak lazım hayalci değil.
Ancak gel gör ki ülkede milliyetçi olduğunu iddia edenler bile ümmetçi sırf hristiyan diye gagauz türklerini dışlıyorlar bunların kafa yapısı bu derece uyuşmuş işte.
insan kendi seçemediği hiç bir özelliği ile yüceltilemez, düşürülemez.
ben sayın bahçeli'nin dediği üzere ''boğazda elinde viski kadehiyle hdp'ye oy veren şerefsizler''den değilim, chp'ye oy veren şerefsizlerdenim.
dikkat çekmek istediğim nokta tam da bu saldırganlık.
ben bir türkmen alevisiyim, çoğu insanın yaftaladığı üzere beylerbeyinde oturan bir beyaz türküm, kuşaklardır chp'liyiz...
gelmek istediğim yer; bu beni nasıl başkalarından üstün yapmıyorsa, britanya'da ikamet eden lord kökenli bir anglo sakson'dan da düşük kılmaz...
insanın övünebileceği özellikler sade ve sadece kendi emeğiyle kazandıklarıdır.
bir insan piano çalmasıyla övünebilir, iyi futbol oynamasıyla, güzel yemek yapmasıyla, iyi sevişmesiyle...amma ve lakin kendi seçemediği bir şey ile övünemez. emek yoksa şanstır ve şansla övünülmez.
loto çıkan bir adam nasıl ki ''ulan ne kadar muhteşem biriyim kesinlikle zeka bu'' diyemiyorsa, ırkınla da övünemezsin...
sadece insanız, bu dünya için yararlı bir şeyler yap artık...
milliyetçilik değil ırkçılık tehlikelidir.
milliyetçiliğin dezenforme edilmiş halini göz önünde bulundurarak eleştirmek yanlış, buna karşılık ırkçı olma durumunun açıklması yoktur.
türk milliyetçisi olmakta hiç bir sorun yoktur.
milletini sever, milletinin yükselmesi için bilim, sanat, felsefe, ekonomi, sosyoloji üzerine ve daha bir çok dalları da ekleyerek
katkıda bulunursun.buraya kadar mükemmel.
milliyetçilikle ırkçılık arasındaki en temel fark; milliyetçilik kendi milletine yarar için hukuk ve özgürlük kavramlarıyla beraber
çalışmaktır.
ırkçılık ise senden olmayan milletlerin yaşama, ifade ve inanç özgürlüklerine darbe vurmaktır.
yani azizim, bilale anlatır gibi anlatırsak:
sen türk milleti için çalışıp çeşitli dallarda ülkene ve milletine katkı sağlayabiliyorsan iyi bir milliyetçi ve yurttaşsın.
lakin sen sosyal medyada ve sözlüklerde çokça gördüğüm üzere pkk'yı değil kürtleri yok etmek istiyorsan
işte o seni ırkçı yapar.
adetullah: türküm beyazından. milliyetçilik genel bir konudur kendi ırkımdan verdim örneği.
Çok sevdiysen ermeni ve rumu, onlarla yaşayabilirsin, kendi ülkeleri var çok şükür.
Ne biz onlara karışıyoruz, ne de onlar bize. Onlar rum ve ermeni olabiliyorlar, biz de Türk olabiliyoruz. Bizi biz yapan değerlerimizi koruyabiliyoruz. Milliyetçilik karşıtı olan kimselerin dünyasını düşünebiliyorum. Bütün herkes aynı: herkes aynı renk, aynı dili konuşuyor, aynı kültüre sahip. Milliyetçilik karşıtı olan bir insan söylediklerinin aksine bir dünya düzeni yaratmayı amaçlar.
Çünkü diğer türlü insanlar kendilerini farklı yapan değerleri her daim yaşatmaya, ve her daim diri tutmaya çalışacak, gerekirse bunun için savaş verecektir.
Ama elbette o ilginç kafa yapısında yaşayan milliyetçilik karşıtları bunu anlamaktan acizdir. Onlar milliyetçilik olmasaydı şu olurdu bu olurdu diye konuşadursunlar. Milliyetçilik doğanın bir kanunudur.
1789'dan sonra imparatorluklari yikan dusunce. Bugun birden fazla etnik kokenin bulundugu ulkeler de bu akimin etkisiyle bolunme tehditi yasiyor. On sekizinci yuzyildan tek farki bunun yirmi birinci yuzyilda sol adi altinda yapilmasi.
tanımının yeniden yapılması gereken bir kavramdır. milliyetçilik sadece kendi milletini sevip korumak değil, kendine zararsız olan başka milletlere de saygılı olmaktır ve varlıklarını kabullenebilmektir. insan tabi ki kendine benzeyenlere sevgi eğilimlidir.
milliyetçilik bir düşüncedir fikirdir ve her millet her milletin devleti ajanları malı mülkü insanı yapar. Sadece Türkler yapmaz. yapamaz. çünkü onlar ''sosyalist'' hümanist'' insan(!) dır. neyse başbuğun bi sözüyle kapatayım daha fazla uzatmadan
"Ancak istila ve işgal altındaki bir millet milliyetçilik yaptığı için suçlanabilir!.."
Herkeste bulunması gereken, aşırıya kaçmadığı taktirde ülkeye katkıda bulunan, vatan hainliğini derecesine ters oranla düşüren, sağcısıyla solcusuyla Türkiyede yaşayan Türklerin tahmini hemen hemen hepsinde bulunan ve içinde hayranlık, coşku, mutluluk, vatanseverlik barındıran harmonik bir duygudur.
insanların "tesadüfen" doğduğu coğrafyayı bir üstünlük gibi görmesine vesile olan, toplulukları birbirine düşman eden, benim ırkım sizinkini döver diye başlayıp sabun yapmaya kadar giden akım. başka bir yerde doğsa oranın üstünlüğünü kabul edeceksin bu kadar tantanaya ne gerek var? vatanseverliği anlarım içinde duygu barındırır ancak milliyetçilik bir yerden sonra mantıksız gibi.
milliyetçilik algısı kişinin kültür düzeyini gösterir. dilini sevmekle başlayıp toplumsal gelişimi de içine alır ve vatan-millet-sakarya edebiyatından ibaret değildir. diğer yandan nitelikli bir milliyetçinin farklı milletlerin milliyetçiliğinden rahatsızlık duymaz. kültürel manada milliyetçi olmamak da övünülecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. bir yanıyla cihat algısına benziyor kişinin kendiyle mücadelesini es geçip sadece özel anlarda yapması gereken savaşmaktan kaçınmama olayından ibaret algılanması gibi.
birisi twitter'da "milliyetçiliği ne kadar allayıp pullasan da milliyetçilikle bir arpa boyu ilerlenmez." yazmış. bunun bildiği milliyetçilik tipi, tespih çekip bıyık bırakmaktan ibaret. bir ülke her alanda ilerlemek istiyorsa bunun tek yolu milliyetçilikten geçer. devrim, sosyalizm, komünizm vb. istersen çocuk yapmayıp evinde hayvan beslersin, "ağaçlar kesilmesin!" diyerek eylemden eyleme koşarsın, lgbt yürüyüşlerine katılırsın gibi gibi yani hep insancıl, "savaşa hayır!" tarzında bir yaşam sürersin. oysa günümüzdeki gelişmiş ülkelerin anlayışı böyle mi? elbette hayır. insanları böyleyse yaşadıkları ülke ekonomik, sosyal refahlığa kavuştuğundandır. biz bırak rahatlığa kavuşmayı, hâlâ sünni-alevi, açık-türbanlı tartışmalarıyla uyutuluyoruz. örnek alacaksan ya da milliyetçiliği gerçekten anlamak istersen alman ile japon'a bak kardeşim. her iki millette de milliyetçilik yaygındır. bu iki millet; gerici, yobaz, bağnaz mı? einstein'ın söylediği gibi "hasta" mı bu milletler? siz "yaşasın halkların kardeşliği!" diyerek dolaşırsanız ülkenizi, milletinizi ilerletemezsiniz. dünya, sandığınız kadar masum değil ve hiçbir zaman da masum olmayacak.
sadece kendi yasam tarzını, içinde yasadığın kültürü sevmek değil; aynı zamanda kendi gibi olmayanlara tahammül edememektir milliyetcilik.
sıkca ulusalcılıkla karıstırılır. (bkz: ulusalcılık)
bu tarihten önce insanlar için etnik kimlikten öte; soy, din, mezhep, klan, kabile, aşiretlere göre ayrılıyordu.
aynı etnik kimlikten olanlarla tek bayrak altında birleşme ideali 1789'dan önce görülmez. mesela çöl araplarında yahut farslarda veyahut avrupa'da böyle bir çaba görülmez.
"bizim milliyetçiliğimiz orhun kitabelerine yazılmıştır" diyecek olan arkadaşlar için söyleyeyim. 1789 yılında milliyetçilik diye bir akım ortaya çıkmasaydı sen ne o kitabelerin farkında olurdun, ne de onları milliyetçi bir okumaya tabi tutardın.