hakkında yapılan bir kaç yorum için bazı düzeltmeler yapma ihtiyacı duyulandır.
birincisi bazı arkadaşlar ısrarla milletini sevmek, ülkende yaşıyan diğer etnik azınlıkları da aynı derecede sevmektir falan gibi laflar etmişler.
yok öyle birşey, yani benim anne ve babamı sevmem demek, diğer bütün anna babaları da aynı derecede sevmemi gerektirmiyor herhalde, diğer anne babaları kendi annem babam kadar sevmemem beni insanlık düşmanı haline getirmezse, diğer milletleri kendiminkinden daha az sevmem de beni faşist yapmaz muhakkak.
ancak bazı ön yargılı ve at gözlüklü arkadaşlar için tekrar etmemde fayda var ki, bu hiç kimsenin yaşama hakkına saygısızlık gösterilebileceği anlamına gelmez.
ancak sonuçta ben bir türküm, elbette önce türkiye'ye ve türkiyem'de yaşayan türklere karşı tehlikelere karşı teyakkuz halinde olacağım, yani diyelim ki bir kürt ya da ermeni ya da rum ya da çinli ya da sibiryalı yani farketmez her ki benim ülkeme ve milletime bir saldırda bulunursa, ne yapalım onları da seviyorum diye tepkisiz falan kalamam.
"milletini sevmek" faşizmden de milliyetçilikten de farklıdır. her ideolojik grup içinde milletini seven insanlar olabilir. ancak "milletini sevmek" ifadesini milliyetçilikten, faşizmden ayıran ince bir nokta vardır. o nokta şudur; milletini sevdiğini söyleyen adam iş bu "sevgiyi" sistematikleştirmez, doktrinleştirmez salt bir özellik olarak bırakır. ve bu durum çok tabiidir. ancak milliyetçi yahut faşist adam milletine duyduğu sevgiyi doktrinleştirir, bu doktrinleştirme sonucu millet sevgisi artık ırk sevgisine evrilir ve yüksek idealler uğruna kollektivist planlar çizilir. bu planlar ekseninde gerek milleti oluşturan ana ırk gerekse azınlık ırklar otoriteryen bir rejimle karşı karşıya kalır. ayrıca ideolojileşen millet sevgisi tek tipleşmeyi, her alanda ulusallaşmayı getirir ki bu da toplumun-kültürün yalınlaşmasını getirir. tabii mezkur tek tipleşme hareketi için devletin ne tür vahşi aygıtlar kullanacağını sizin tahayyülünüze bırakıyorum.
"milletini sevmek" illa otoriteryen bir sistemi ifade etmez. ancak milliyetçilik, faşizm muhakkak otoriteryen, kollektivist bir düzen ifade eder.
siyaset bilimci dr. lawrence britt yememiş içmemiş, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (hitler'in almanya'sı, mussolini'nin italya'sı, franco'nun ispanya'sı, suharto'nun endonezya'sı, pinochet'nin şili'si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş.
britt'in çok tartışılan, hatta umberto eco'nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, 'yeni başlayanlar için 14 derste faşizm'i anlatıyor:
1. güçlü ve sürekli milliyetçilik: faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.
2. insan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. insanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.
3. düşmanların/günah keçilerininbirleştirici bir neden olarak tanımlanması: ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.
4. ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.
5. cinsel ayrımcılığın şahlanışı:faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.
6. kitle iletişim araçlarınınkontrol altına alınması: kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.
7. ulusal güvenlik takıntısı: "korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.
8. din ve yönetimin içiçe geçmesi: faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.
9. özel sermayenin gücünün korunması: faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.
10. emek gücünün baskı altına alınması: faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.
11. aydınların ve sanatın küçümsenmesi: faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.
12. suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. insanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.
13. adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.
14. hileli seçimler: faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.
ikisi arasındaki fark su götürmez, kabul. ancak 'milletini sevmek ile milliyetçilik arasındaki fark'ı da bir düşünün. iyi düşünün hem de. milletini sevmenin milliyetçilik olduğunu zanneden süpersonik beyinler varsa eğer, hiç uğraşamam şimdi onlarla.
kendini eskiden sosyalist şimdilerde yeni model liberal olarak lanse eden bir çok mal'ın bimediği farktır.
faşizm, italyan diktatör yönetici benito mussolini ve filozof giovanni gentile'nin 1920'li yıllarda bir anlamda birbirinden etkilenerek kurdukları akımdır, filozof olan teorisini yazmış diğeri'de pratiğini uygulamış, sonrasında bu akım hitler almanya'sı döneminde özellikle ırkçılık konusunda oldukça sert uygulamalara sahne olan nazizme dönüşmüştür.
özellikle ırkçılığa dönüşmüş faşizm'in en büyük özelliği bir ırkı illa ki en üstün tutup diğerlerine de şiddet dolu uygulamalarla bu üstünlüğü kabul ettirmeye çalışmaktır. diğer en önemli özelliği de tartışmasız bir şekile dikta yönetimi uygulamasıdır, bu tarz yönetimde demokrasi yoktur, seçim yoktur olsa bile güvenirliği yoktur, basın özgürlüğü yoktur, adalet sistemi yoktur, sadece diktatörün istediği vardır.
faşizmin hele hele ırkçı faşizmin kabul edilebilir ya da savunulacak bir yanı yoktur elbette.
milletini sevmek ise, anneni babanı aileni sevmek gibidir. bir insan bir tehlike olduğunda nasıl refleksif olarak ilk önce evini ailesini korumak ister, nasıl ilk olarak ailesinin bir zarar görmesini engellemek ister, milletini sevmek de öyle bir şeydir. aileni en çok seviyor olmak nasıl diğer ailelerden nefret etmek anlamına gelmiyorsa, milletini sevmek de diğer milletlerden nefret etmek anlamına gelmez.
bu yüzden bazı aklı evvel arkadaşları uyarmak gerekir ki, her milletini sevene, sevmekten bahsedene hemen ağzından köpük saçar gibi, kulaktan dolma bilgi manyağı ergenler misali faşist yaftasını yapıştırmak ahlaki değildir.