Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabındaki "Rastlantıların, sadece rastlantıların söyleyecek bir sözü vardır bize. Gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. Sadece rastlantılar bir şeyler söyler bize." sözleriyle rastlantılara olan düşkünlüğümün mimarı.
1984 tarihli ünlü makalesinde orta avrupa'yı kültürel olarak batı'ya, siyasi olarak doğu'ya ait bulur. aradan bir hayli zaman geçti, soğuk savaş bitti, orta avrupa ülkeleri avrupa birliği üyesi oldu vesaire vesaire. şimdi soruyorum ey kundera, acaba o orta avrupa kültürel olarak doğu'ya, siyaseten batı'ya mi ait? şahsen komünizmden çıkmış orta avrupa ülkelerinin, katolik olmalarına rağmen, kültürel olarak doğu'ya ait görmekteyim. kundera, tipik bir 'biz (batı) avrupalıyız' tiribine girmiştir oysa tarihi süreç ve içinde bulundukları kültür ve mentalite bunun aksini söylemekedir. rus (ve ortodoks) düşmanı olmak sizi batılı yapmaya yetmez, yetmeyecektir de.
"Duygulara kimse karşı koyamaz. Oradadırlar ve her türlü bastırma girişiminden bağımsızdırlar. insan, yaptığı bir hareket, söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir, ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur."
"Düşler, aynı yaşamın farklı dönemleri arasında kabul edilemez bir eşitliği dayatır insana. insanın hiç yaşamadığı şeyler arasında eş düzeyli bir eş zamanlılığı dayatır; ayrıcalıklı durumunu yok sayarak, şimdiki zamanı yadsır."
iki gündür adını ağzında geveleyip duruduğum çek yazar. nereden takıldı bilmiyorum. varolmanın dayanılmaz hafifliği isimli kitabı şiddetle tavsiyedir. bak hala ağzımda geveliyorum. hani bir şarkı takılır ya aklınıza sürekli kendi kendinize mırıldanıp durursunuz. işte öyle bir şey. hayırdır inşaallah.
özellikle saptırılmış vasiyetler isimli kitabını herkese önerdiğim yazar. edebiyat bilgisinin yanında müzik bilgisini de gösterdiği, döktürdüğü kitabıdır. orwell ile kafka'yı karşılaştırdığı bir bölüm vardır ki hayatınızda yeni bir "pencere" açacak niteliktedir.
bunun yanında kitapta özellikle "değişim" noktasındaki fikirleri türkiye'nin yaşanmakta olan sürecine ışık tutmaktadır. "değiştim" diyerek -sözde- demokrat olduğunu ilan edenlerin maskelerini fena şekilde düşürmektedir.
şimdi kitaplığıma baktım, biri güzel kitaplarımı alıp geri getirmiş olsa, altını çizdiğim güzel yerleri yazıcaktım. ( yani gerçekten altı çizilicek kitapları var) ama unutmuşum işte, sıradan güzel anları yakalamasından dolayı belkide, sadece hissi kalmış aklımda, varolmanın dayanılmaz hafifliği -aslında katlanılmaz olduğu da söyleniyor- yada gülüşün ve unutuşun kitabı... mutlaka okunmalı. keşke hafızam biraz daha geniş olsaydı.
ölümsüzlük isimli kitabının yazarı. Altı çizili bölümlerden biri şu şekilde;
"Düşünüyorum, öyleyse varım... Diş ağrılarını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. Hissediyorum, öyleyse varım, çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan her varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda bir kedi bile biricik ve bir başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince, dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız."
kadın sananlar olduğunu öğrenenlerin beyninden vurulmuşa döndüğü yazar.
yahu ben wajda'yı kadın sandığım için 1962 senesinde babannemin bileziklerini çalıp varşova'ya kaçmıştım. siz ne diyorsunuz ? neden kadınlarımızla aramıza bu kadar teklifsizce giriliyor ?
"rastlantıların, sadece rastlantıların söyleyecek bir sözü vardır bize. gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. sadece rastlantılar bir şeyler söyler bize."
diyerek bu akşam rastlantılarıma sigara yaktırmıştır.
"Çok sayıda kadının peşinde koşan erkekleri rahatlıkla iki kategoriye ayırabiliriz. Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel ve değişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler. Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ele geçirme isteğiyle davranırlar.
Birincilerin saplantısı "lirik"tir; kadınlarda aradıkları şey kendileri, kendi idealleridir ve bir ideal tanımsal olarak hiçbir zaman bulunamayacak bir şey olduğuna göre, tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrarlar. Onları kadından kadına sürükleyen şey, kararsızlıklarına bir tür romantik özür sağlar; öyle ki birçok duygusal kadın onların bu gemi azıya almış çapkınlıklarında dokunaklı bir yan bulur.
ikincilerin saplantısı "epik"tir ve kadınlar bunda en ufak bir dokunaklı yan görmezler; erkek, kadınlara öznel bir ideal yansıtmaz ve onun için her şey ilginç olduğundan, hiçbir şey onu hayal kırıklığına uğratamaz. Bu hayal kırıklığına uğrayamama özelliğinde rezilce bir yan vardır. Epik çapkının saplantısında kefaret yanının -hayal kırıklığı yoluyla ödenen kefaret- eksik olması insanların gözüne batar.
Lirik çapkın hep aynı tip kadının peşinden koştuğu için, bir sevgiliyi ötekinden ayıranın ne olduğunu görmeyiz bile. Dostları sürekli olarak onun sevgililerini birbirleriyle karıştırıp aynı adla çağırarak yanlış anlamalara neden olurlar.
Bilginin peşinde olan epik çapkınlar ise çarçabuk bıktıkları alışılmış kadın güzelliğinden yüz çevirirler ve kaçınılmaz olarak birer garabet koleksiyoncusu olup çıkarlar. Bunun farkındadırlar ve biraz da utanırlar bu durumdan; öyle ki dostlarını zor durumda bırakmamak için sevgilileriyle insan içine çıkmaktan kaçınırlar."