max stirner

    7.
  1. "efendi, kölenin yarattığı bir şeydir. itaat sona ererse, efendilik de sona erer." diyen alman düşünür.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/62383/+ (bu karikatürü Friedrich Engels çizmiştir.)
    6 ...
  2. 1.
  3. anarşizm'in öncülerinden olan almanyalı düşünür... bireyci anarşizmin temellerini atmıştır. bazı anarşistlere ters gelen egoizmi kendisine öncü edinmiş ve eylemin ancak silahla gerçekleşebileceğini savunmuştur. ayrıca almanya'daki gözardı edilemeyecek bir kesime göre nietzsche fikirlerini stirner'dan edinmiştir..
    7 ...
  4. 8.
  5. devlet, kendi şiddetine hukuk; bireyinkine ise suç adını verir.

    - max stirner.
    5 ...
  6. 5.
  7. 'Büyükler neden büyüktür, bilir misiniz? Biz, dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan. Artık kalkalım!.'
    Stirner
    5 ...
  8. 3.
  9. alnı pek çıkık olduğundna dolayı ''stirner''(çıkıkalın) diye adlandırılmış, çağında yaşadığı diğer anarşistlere göre oldukça farklı fikirler ortaya atan alman bireyci düşünürdür. insan varoluşunun temeline egoizmi koyar, bu nedenle diğer kollektivistlerle ya da kollektivist yapıda hareket edenlerle veyahut da diğer bireylerle çatışma içinde olan aynı zamanda buna dayalı olarak genel refaha dair konularda diğer bireycilerle işbirliği içersinde bir egoistler birliği düşünür. aslına bakılırsa, stirner belirli bir dönem etkili olmasına rağmen bu fazla sürmemiştir, ama daha sonra nietzsche'nin gündeme getirmesi ile ünü artmıştır.

    onun anarşistlerle olan ortak yanı eleştri ve devlete başkaldırıp onu ortadankaldırma babındadır.(bunu ortadan kaldırıp egoistler birliğini kuracağını ortaya sürer, çünkü stirnere'e göre devlet hiçkimsenin kendi iradesine sahip olmamasını gerekli kılar bu da düşünceyi dondurur tabi bu da egoist ile devlet arasındaki bir savaşın başlangıcı olarak addedilir) yoksa en ufak kollektivizmden bile tiksinir. ama egoistler birliği olarak ifade edilen fikrinde bir eşitlik sözkonususudur bununla birlikte o da kurutluşu yapım da değil yıkımda görür. yani mevcut kurumların yıkılmasında. buna dayalı olarak da suç ve cinayet kavramları yüceltilir. ama gerçek hayatı ile ortaya attığı düşünceler arasında bazı fikiradamlarında gördüğümüz tezat durumlar da haliyle vardır. misal, kafka da konuşma konusunda o kadar yetenekli bir insan olmamasına rağmen, yazma konusunda da kendisi ile pek rekabet edilecek bir cinsten yazar değildir fikrimce.

    esas fikirlerinin oluşum safhası ve bu raddeye gelmesinde etkili olan ise genç hegelcilerin(bauer kardeşler) onu tartışmak için düzenledikleri tartışma gruplarıdır. aynı zamanda bu tartışma gruplarının müdavimleri arasında marx ve engels de bulunmaktadır. bununla birlikte, en önemli eseri olan ''ego and his own'' da da ne marx'ı kabul eder ne de engels'i onları bırakın proudhon'u bile rededer. çünkü onun ideolojisi hemen hemen tüm kurumları yok eder, devlet ve din bunların başlıcalarıdır.

    bireyin kendini gerçekleştirmesi için onun düşüncelerinin merkezine arzu ve ihtiyaçları koyar bunun yanında yapay kurumların hepsini temel düzeye indirger ve insan egosunu temel yasa olarak ilan eder bununla da kalmaz hak kavramı da egonun gücü altında ezilir. özgürlük hakkında şu fikirleir dikkat çekicidir:

    ''kurtulmuş olduğum şeyden özgürüm, iktidarım içinde olan şey ya da denetlediğim şeyin sahibiyim.kendime nasıl sahip olacağımı bilrsem ve kendimi başkalarına emanet etmezsem ben her zaman ve her koşulda kendimim''(çeviri Alev Türker'e aittir)

    devlet ortadan kalktıktan sonra bir güç gösterisi zamanıdır. ortada ne hak vardır ne de ahlak, daha doğrusu sosyal darvinizmin insanlar dünyasındaki gerçekleşmesi gibi. ama bir noktada yumuşar-açıkça söylemek gerekirse bu beklenti dahilinde değil-kendini gerçekleştirdikten sonra(daha doğrusu kendi içersindeki egoizmi), ihtiyacından fazla almasının insan için bir felaket olacağını söyler.(bu da katliam ve kişiler arası çatışmada felaketleri azaltacağına inanır) buna dair ne sınır koyar bilmiyorum çünkü insan egosu bitmnmez tükenmez bir okyanus gibidir. ama ne kadar da kollektivizme karşı olunsa da bireyler arası birlik yadsınmaz biraz da pragmatik açıdan bakılır ve özgürce birleşilip özgürce ayrılmaktan söz eder stirner. toplumun yerine bu çeşit bir birliği ikame eder, onunda topluma dair inancında freud'un kitle psikolojisi olarAk tarif ettiği çıkarımlara benzetebiliriz. bunun yanında topluma dair breyin ödevinden bahseder, ama birliğe karşı sorumlu değildir topluma olduğu kadar.

    ama suça dair telkinler yapması bana kalırsa belki de stirner in en eleştirel yanlarındna birisi denilebilir. buna dair olarak da devletle olan mücadele de suçun övülmesi ve telkin edilmesi söz konusudur. çünkü egoist kendisini suç ile ortaya koyar. ama anarşist şiddet eylemlerinde stirner'i suçlamanın bir anlamı yoktur, bunun için biraz da dostoyevski'nin ecinnilerindeki bir karakter kopyası olan bakunin'in bir dönem kankalığını yapmış Naçayev'e gitmek gerekir.

    mülkiyet sorununa da şiddet yolları ile sahip olunacağını belirtir, bu konuda da devrimden ziyade isyanı destekler. devrim daha toplumsal olmakla birlikte, daha fazla evrilmeyi daha doğrusu yeni düzenlemeleri hedefler. stirner'in isyanının amacı bu değildir. kişiseldir ve kelimenin tam anlamı ile egoisttir.
    4 ...
  10. 18.
  11. ismet özel'in üç frenk havası isimli şiirini adadığı filozoftur.

    1. Capriccio Alum

    Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için
    çünkü mahvına sebeb nihayet bir sinektir
    ama Fanya Kaplan
    nasıl öldü diye sorarsak sanırım
    işimiz fazlasıyla ciddileşir.

    Bize ne başkasının ölümünden demeyiz
    çünkü başka insanların ölümü
    en gizli mesleğidir hepimizin
    başka ölümler çeker bizi
    ve bazen başkaları
    ölümü çeker bizim için.

    Ölümle şaka olmaz diyenler
    kıyasıya yanıldılar bu çağda
    Taksitle Alum diye bir roman yazıldı artık
    Önce Öl/Sonra Öde denelmek suretiyle
    aşılıp geçildi bu roman da.

    Doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda alum
    geceleri şehrin varoşlarında ikamete mecbur edildi
    gündüzün kimlik soruldu ona
    sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
    seken bir kurşun kadar
    kurşuni bir kış denizi kadar bile
    taraf tutmayan ölüm

    2. Alum Cantabile

    Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
    görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
    yerime yadırgadım
    yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
    çılğının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
    durmadanbeyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
    bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
    güneşin zekasıyla doymak isterdim
    kaba solgun kağıtlar sunardı
    şehrin insanı bana

    şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
    kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin

    Ogünbugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
    kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
    ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
    mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
    Azıcık gece alayım yanıma yalnız
    serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
    böcekler için rutubet
    örümcekler için kuytu
    biraz da sabah sisi
    yabani güvercin kanatları renginde
    biz artık bunlar olarak gidiyoruz
    eylesin neyleyecekse şehrin insanı

    şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
    bozuk paraların insanı, sivicelerin

    işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
    son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
    bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm
    bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
    bemin ölümümden yayınlan kırpıntıları
    boğaz tokluğuna çalışanlar
    özenle kilitleyecek göğüslerine
    benim ölmüş olmamı
    hiç bir yaprak damarından
    hiçbir su özünden atamayacak beni
    ortaya benim ölümüm sürülecek
    pey akçesi olarak
    tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
    ama neler olup bittiğini hiç bir ayetten
    hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı

    şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
    pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin

    3. Requiem

    Bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi
    seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah
    ağırkanlı bir güneşle yaşanan kış
    ağır, kanlı bir güneşle yaşanan hasat zamanı
    bekarların kaburgalarına gümleyen karanlık
    isterik kokusu beyaz dantelaların
    seni seyrederdi
    sen diriyken sana bakmak
    başlı ve sonlu bir uğraştı sanki.

    Gövdene imrenirdi ok atmayı bilenler
    gövden aklın gibi engebeli ve dakikti
    sokaklarda kavga çıkardı senin yüzünden
    sen topuğunu gösterirdin ve dövüş başlardı
    ejderlerle çarpışırdı bey çocukları
    müminler müşriklerle savaşırdı.
    Toprak ve yağmur savaşırlardı
    anahtar ve kilit
    birbirlerine girerdi ekmekle bulutlar
    kan ve su
    nadirle zenit.

    Isıtırdın salkımları bağlar bozulunca
    tohumların bilgisine hısımdın
    beyninde yelkenlerini açarak
    serinlerdi kısır kadınlar
    sen diriyken
    sepetlerine çiçek doldurup insanlar
    peşinden gelirlerdi
    sürevenler peşinden yürürdü endazelerin
    mekikler otlakların yörüngesiydeydi
    ayıklardı insanların rüyalarını
    yaktıkları tütsü, okudukları yasin.

    Sonra öldün, sonra ıslıkladılar seni
    gösterişsiz tabutunu yuhaladılar
    lahana yaprakları attılar sana
    sonradan görme tombul ortayaşlılar
    semiz, genç burjuvalar seni
    tepeden tırnağa fermuarladı.

    akşam gezmesine çıkan emekliler bile
    duygusuzca silkeledi üzerlerinden
    senin gözyaşlarını

    Bir soğuk uzay
    parıltısıyla anılıyorsun artık
    kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
    açıyorlar taçyapraklarını ancak
    bir alkol koması sırasında
    senin yorgunluklarını
    hastanelere makbuz yaptılar
    çekingen duruşunu intihara karşı
    kullanıyorlar koğuşlarda
    çünkü çoktan alum götürdü seni
    alum alum
    gündelik sözlerimiz arasında
    geçecek kadar kaba.
    3 ...
  12. 4.
  13. bir yerlerde okuduğuma göre* bireyci anarşist olmayan düşünür.

    anarşist damgası ona engels tarafından bir nevi hakaret olarak söylenmiş de yazıyordu orada.**
    toplum yerine kişilerin isteğine göre şekillenecek bir egoistler birliğini öngörür. zekasıyla kendine hayran bırakır.

    şöyle bir de sözü var:
    "bütün izm'ler totemleştirilmeye mahkumdur"* bunu söylediği yazısında bir de şöyle bir şey de söylemiştir: "eğer sizin çürümüş beyinleriniz bu düşünceye illa bir isim takacaksa kişiselcilik olsun bu isim."*
    3 ...
  14. 2.
  15. asıl adı Johann Caspar Schmidt'tir. Bireyciliği anarşistler tarafından (bile) yadırganacak kadar ileri bir noktaya götürmüştür. Öyleki, anarşistlerin çoğunun savunduğu doğal durumda ulaşılacak, dayanışma temelli birliğin yerine egoistler birliğini savunur. yazılarındaki sertliğe ve keskinliğe rağmen, günlük hayatta silik bir adam olduğu rivayet edilir. Ayrıca ego ve biricik'teki bazı fikirlerin (mesela biricik), nietzsche'yi belirgin biçimde etkilediği öne sürülmektedir. (bkz: übermensch)
    3 ...
  16. 19.
  17. Devrim ve isyan eş anlamlı olarak görülmemelidirler. Birincisi koşulların, yerleşik durumun ya da statünün, Devletin ya da toplumun devrilmesini içerir, bu açıdan bir siyasal ya da toplumsal sözleşmedir; diğeriyse gerçekten de kendi kaçınılmaz sonuçları açısından koşulların dönüşümüdür, ne var ki buradan değil insanların kendi hoşnutsuzluklarından harekete geçer, silahlı bir kalkışma değil fakat bireylerin kalkışmasıdır, kendisinden kaynaklandığı düzenlemeleri umursamaksızın gerçekleşen bir uyanıştır. Devrim yeni düzenlemeler hedefler; isyan ise artık düzenlemeye izin vermememize, buna karşın kendi kendimizi düzenlememize yol açar ve "kurumlara" dair pırıltılı umutlara kapılmaz. Bu, yerleşik olana karşı bir mücadele değildir, çünkü eğer başarılı olursa, yerleşik olan kendi kendine çöker; bu yalnızca, beni yerleşik olandan dışarıya çıkaracak, geleceğe yönelik bir çalışmadır.

    Max Stirner
    2 ...
  18. 24.
© 2025 uludağ sözlük