ikinci seferde bitirilen kitap. yani adamın en güzel kitabı bile ikinci seferde "başladığımı bitireyim" gazıyla bitirebiliyorsa, gerisini siz düşünün. hayır, o kadar da önyargılarımı yıkıp okumaya çalıştım bu adamı... lakin olmuyor. bir diğer bitiremediğim kitabı (bkz: benim adım kırmızı).
bitirilemeyen kitaplar listemdedir. çok fazla cinsellik üzerinde durulmuş ve tasvirlerde bu konu fazlasıyla işlenmiş bir süre sonra neredeyim ben etkisi yaratmıştır.
yeni başladığım kitaptır. 50. sayfasına kadar geldim elim neremdeydi düşünün onu hatırlamıyorum. kapının çalmasıyla irkildim çok şükür yoksa yerimden kalkamayacaktım.
--spoiler--
yıllar sonra kendimi kitaplara verdiğim zaman, o günlerde hissettiğim sıradanlığı ve bayağılığı en iyi ifade eden satırları fransız şair gerard de nerval 'in bir kitabında okudum. en sonunda aşk acısından kendini asan şair, hayatının aşkını sonsuza kadar kaybettiğini anladıktan sonra, 'aurelia' adlı kitabının bir sayfasında, bundan sonra hayatın kendisine yalnızca kaba oyalanmalar bıraktığını söyler. ben de öyle hissediyor, füsun'suz geçirdiğim günlerde yaptığın herşeyin kaba, sıradan ve anlamsız olduğu duygusundan kurtulamıyordum.
--spoiler--
--spoiler--
aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını "şimdi" yaşadıklarını içtenlikle düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama yine de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde, hiç kimse bundan sonra herşeyin daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur.
ama hayatımızın tıpkı bir roman gibi artık son şeklini aldığını hissettiğimiz günlerde, en mutlu anımızın hangisi olduğunu benim şimdi yaptığım gibi hissedip seçebiliriz.
--spoiler--
orhan pamuk, masumiyet müzesi romanındaki füsun karakterine ilk düşündüğü ismin yıldız olduğunu yazmıştır, manzaradan parçalar isimli kitabında. sonra nasıl olduysa ismi değiştirip, füsun yapmış. iyi ki de değiştirmiş. füsun, daha nostaljik bir isim zira.
dün başladığım ve elimden bırakamadığım, bugün bitirmek üzere olduğum akıcı kitap. ilk defa orhan pamuk'un bir kitabını okuyorum. ne yalan söyliyim beğendim. bu kitap aşktan çok, saplantıların insan hayatını ne hale getirdiğini anlatıyor bence.
aşkımı bulduğum, benzerliklerine, betimlemelerdeki ben hissine şaşıp kaldığım ve önyargısız okunupta beğenilmeyeceğine inanmadığım orhan pamuk romanı.
sibel aşık olunacak kadınsa, kemal de aşkın vücut bulmuş halidir.
ayrıca istanbul un ve türkiye nin, on yıllık bir dönemini satır satır resmetmesi türk okurlardan çok, yabancı okurlar için büyük bir ekstra ve türkiye yi ve türk insanının doğasını anlamak adına iyi bir fırsat diye düşünüyorum.
yine orhan pamuk, yine akmayan bir kitap. cinsellik fazlasıyla ön planda. kemalin saplantıları dışında bir şey anlatmıyor da zaten.
sıkıcı olması ve akmaması sebebiyle sonlarına doğru bırakılmış ve okunmamaya karar verilmiş kitap. *
orhan pamuk un klasik bir türk romanı. klasik dediysem klişeyi kastettim. tamamını okudum, aslında beğendim. istanbul iyi anlatılmış iyi tasvir edilmiş, ama konu boş.
ayrıca 2012 mart ayında orhan pamuk tarafından açılacak bir müze..
"hayatımın en güzel günüymüş, bilmiyordum" şeklinde giriş yapılan roman, bnde pembe kapağı gibi yumusak ve naif bir aşk hikayesi olacagı hissini yarattı. öyle ya adı da üstündeydi, masumiyet müzesiydi!
apartmanın adı masumiyet olması askın masumiyetine kanıt gibi gösterilmeye calışılmıs fakat yazarın anlatım tarzı "ne masumu be, bildigin yasak asktı bunların ki" hissini vermekten öte gitmedi. sayfalar ilerledikçe de takıntılı ve kasvetli bir ask hikayesiyle basbasa kaldım. kitabı, "hayatımın romanı" gibi bir ifadeyle * piyasaya sürmüş olan orhan pamuk nedense bu kitapta diğer romanlarındaki (benim adım kırmızı gibi) kadar diline özen göstermemiş, anlatım sıkıcı, "ne zaman bitecek bu yaa, ee ne olacaksa olsun" dememize sebep olmuştur.
kısacası kitabın kapagından, içerigine kadar herseyi ben piyasa için yazıldım, tek derdim para kazanmak diye bagırmaktadır.
ayrıca not: a güzelim nazan öncelim bir de bu romana sarkı yazmıs.kendilerine teessüf ettiğimi bildirmek isterim.
bi not daha: yazar üşenmemiş çukurcuma'da bir apartmanda masumiyet müzesi açmıştır.
gereksiz gördüğüm bir çok sayfayı atlayarak okuduğum sonrasında kitabın başındaki 'hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum' sözünü takıntı haline getirip beni düşüncelere gark eden kitaptır.
abartılı cinsel tasvirleriyle insanı kitap okumaktan soğutan çok sıradan bir olay örgüsüne sahip sadece o güzel arabalı pembe kapağına bakılması gereken roman.
Klasik romanı eleştiren Oğuz Atay'ın mükemmel akıl oyunlarıyla kitabının bir bölümünü klasik tarzda yazıp "bakın istersem bu kadar basit ve sıradan da yazabilirim ey beni anlamayan ve bu yüzden eleştiren okur..." mesajını verdiği gibi Orhan Pamuk'un da istersem bu kadar yüzeysel yazabilirim diyerek yazdığını umduğum eserdir. Nerede kaldı postmodernizm...