küçücük ufacıkken büyükçe bir masanın altına koltuk minderlerini atıp orada yemek yiyen, orada oturan hatta orada uyuyan " meğersem burası benim evimmiş" diyen çocuktur.
bütün oyuncaklarını masanın altına yani yuvasına getirir, bir adet feneri ile aydınlattığı yuvasında müthiş bir haz yaşar. bilgisayar, playstation gibi eğlence araçlarının olmadığı zamanlarda, bu aletlerin verdiği hazdan çok daha fazlasını yaşardı o masadan bozma yuvasında. 2000'li yıllardan önce doğan her çocuğun en az bir kere yapyığı eylemdir bu. daha sonra annenin " çık oradan yavrum az hava al" diyerek yaptığı sabotajla bu yuva bozulurdu. ta ki tekrar yapılana kadar.
Bir tane tüp kamyonum vardı o iş arabam olurdu. Masanın hemen dışına park ederdim onu. Bir tane de kafa sallayan biblo köpeğim vardı sözde evimde yani masanın altında beslerdim. Bir de camlarında sadece yolcuların yüzleri olan otobüsüm vardı. Oradaki bir kız yüzüne çocuk aklımla aşık olmuştum. SöZde otobüs benim masa altındaki evimin önünden geçer ben de ona bakardım. En iyi arkadaşım ise donunu aşağıya indirince işeyen adamdı. O işledikçe ben de geceleri altıma işerdim. O sebeple yakın bulurdum kendime.
babaannemin evinde yapardım. saba marka ilk kumanalı televizyonlarını koydukları masanın altı benim yuvamdi. hatta şunu hatırlıyorum, turgut özal'ın ölümüyle ilgili haberleri ben hep o yuvadan dinlemiştim.