Fransızların delisidir, manyağıdır vesselam. Manyaklığı o denli büyüktür ki, bu yolunda o kadar kesindir ki kendisine az da olsa saygı duyuyorum. Sadizm terimi kendisinin acı çektirmeyi seven yanına ithafen psikolojinin içine girmiştir. Bu adamla aynı şehirde yaşamak istemezdim.
"neden aldığım zevkten daha çok senin çektiğin acıyı düşünmeliyim" diyen, fantezi dünyası geniş, mahpus damında kendi boku içinde boğulup ölen sadizm kuramcısı kişi.
tatbikat sahnesinde 2 perdelik sergilenen 3 saat süren oyunculuk performanslarının tavan yaptığı muhteşem oyun. konu biraz uçuk görünse de aslında derine inildiğinde insan psikolojisinin öbür yüzünü gözler önüne seren ibretlik bir temsil. marquis de sade'nin obsesif tavırları ve bunu etrafındaki iyi, kötü herkese nasılda etkili bir biçimde empoze ettiğinin kanıtı. şehvetli bir biçimde ele alındığında dünyanın en kötü duygularının bile ne kadar çekici olabildiği gözler önüne seriyor gibi.
oyunda döktüren başlıca sanatçılar; marquis rolünde durukan ordu, doktor rolünde mithat erdemli, madeleine rolünde genç oyuncu burcu özberk, mentruil rolünde zeynep ekin öner ve peder rolünde buğra koçtepe.
you must excuse me, my creative juices are flowing again! bunu söylerken nasıl bir kafaya sahip olduğunu hayal etmeye çalıştım, sonra aynada kendimi gördüm..
aşkın suçları isimli kitabı büyük keyif alarak okuduğum. sodom'un 120 günü eserinden meydana gelen filmi izlerken kusmamak için kendimi zor tuttuğum bir yazar amca. şu anda ise erdemle kırbaçlanan kadın kitabı başucumda okunmayı bekliyor. bu arada sodom'un 120 günü kitabını almadım çünkü alsam kıyıp atamazdım, yakamazdım ama kütüphanemde durması halinde çocuğum olur ve o'nun eline geçerse olmaz!
tatbikat sahnesinde bu gece oynanan oyun. tahminlerimden çok daha iyiydi. özellikle durukan ordu ve Zeynep Ekin Öner'in performansı izlemeye değer.
oyun ahlaki çatışmaları ve fikir ayrılıklarını, toplumdaki yüzsüzlükleri, insanların toplumda kabul görmek uğruna neler yapabileceğini öylesine güzel sergiledi ki kim haklı kim haksız karar veremez hale geldim. neredeyse tüm karakterler hem masum hem suçlu, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi..
benimle birlikte tiyatroya gelen arkadaş da müzikleri çok beğendi ve müzik seçimlerinin tiyatroyu daha da etkili hala getirdiğini düşünüyor. ben de kendisine katılıyorum ve oyun sona ermeden izleyin diyorum.
'yatak odasında terör' adlı romanın yazarı. yazdıkları sanıldığı gibi abartı değildir. dönemin gerçekleridir. ayrıca şu an yaşıyor olsaydı, kendini en çok inci sözlük'te mutlu hissederdi.
çabuk sinirlenen, cüretkar, sapkın fantezileri olan fanatik derecede ateist biri.
kendisini hemen hemen böyle tanımlamıştır.
aristokrat kesime mensuptur kendisi, ama çekinmemiş, yazmış, yazmış ve yazmıştır.
''beni bedensel günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz. ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz; bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.''
demiş acıyla zevki aynı dansta buluşturan adam.
justine serisi chiviyazilari'ndan, la philosophie dans le boudoir ise ayrıntı'dan çıkmıştır.