dün akşam tv'de "evet"i savunayım derken terden tere girip sıkıntılar yaşayan milletvekili. fatih altaylı'nın en basit sorularını değişiklik metninin içeriği ile değil "olur mu canım?" , "bunlar fantezi", "onlar fantezi" fiks yanıtlarıyla geçiştirmeye çalıştı; özellikle cumhurbaşkanı yardımcıları ile ilgili soruda çok zorlandı. sesi titredi falan filan.
sözcü gazetesine laf atıp, "hep aynı şeyleri yazıyorlar, başkalarını görmüyorlar, dünyaya kapalılar" vs diyen; taraf gazetesinden ayrılıp, yeni şafak'ta yazan.
peki ne farkın kaldı o eleştirdiğin sözcü'den, orada yazanlardan?
sürekli azınlıkların ezilmesi, yok edilmesi, ortadan kaldırılması, zulüme uğraması, mallarına el konulması ile ilgili yazılar yazan taraf köşe yazarı. bugünkü yazısında da etrafta kilise görememekten duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş bazı konuları aydınlatmaya ve hürriyet'e vurmaya çalışırken. hürriyet ile alıp veremediği şahsen beni ilgilendirmiyor ama kiliselerin 100 yıl önce alındığı gibi bugüne getirilmesini, sayıca hiç eksilmenelerini murad etmesi hiç de anlaşılır bir şey değil. insan biraz uluslaşma, millet olma, kurtuluş savaşı hikayeleri okur. bugün osmanlı'nın hakimiyetine karşı bağımsızlık savaşı verip sonra da ulus devlet haline gelerek osmanlı'nın çekilmesini sağlayan, camileri aynen olduğu gibi koruyan kaç millet var? biraz bu konuları araştırması lazım. fazla iyi niyetli ve aynı zamanda bir ütopyanın peşinde koşuyor sanki. dünyadaki konjüktürel gelişmeleri yok sayarak olmayan şeylerin savaşını vermesi hiç de anlaşılır durmuyor.
çok rahatsız edici bir yazı ile tekrar dönüş yapmış taraf yazarı.
"DTP de, PKK da temkinli. Savaştan herkes yoruldu. Ama aslanla aynı yatağa girerken dikkatli olmaya çalışıyorlar. Çünkü önerilen uzlaşma, barışma değil, kendi barışını dayatma. Kürtlere bunca yıldır kan kusturan zihniyetin özeleştirisi yapılmış değil çünkü. Kürt, Türke henüz eşit hale getirilmiş de değil. Dağlardan Ne mutlu Türküm Diyene; yazılarının silinmesi türünden öneriler sembolik olarak önemli, anlamlı. Ama devlet henüz vatandaşını ayıran, onlara eziyet eden ideolojisinden tövbe etmedi. Atılan adımların sadece bir makyaj mı, yoksa bu ideolojiden radikal bir kopuş mu olduğu konusu ise muğlak.
Lakin, devlette böyle radikal bir ayrışma beklerken, PKK ve Kürtler de şiddetin ağır yükünü paylaşmayarak, bu zihniyeti ülke ve dünya kamuoyu önünde yalnız ve çıplak bırakmak durumunda. Silahtan boşalan yeri, uygar dünyanın yücelttiği ve şiddetten çok daha etkili olan sivil itaatsizlikle doldurmalılar. Çünkü mazlum halkların, tıpkı Filistin sorununda olduğu gibi, güçlü ulus-devletler karşısında silahlı mücadele ile varabilecekleri bir zafer yok. Üstelik bu hem insani, hem de ahlaki değil. Sizi mağdur eden zihniyetle aynı yöntemleri kullanmak, süreç içerisinde güçlünün kazanmasını garanti etmek demek."
yazının bir bölümünde, "ermeniyi kıyar, kürdü kıyar" gibi bir ifade geçiyordu. bu noktadan hareketle kendisi bu "kıyım" kelimesi ile ne kasedilmiş çok merak içerisindeyim.