Kendimi eksik hissetmeme neden olan beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz sorusunu gündeme taşımımıza yarayan filmdir. Hayatı anlamsızca ve gündelik işler uğruna monoton bir şekilde yaşadığımızı fark etmeme neden olmuştur. Dünya'ya bıraktığımız bir fayda var mıdır? Kendimizi yeterince gelistirmeye adıyor muyuz? Evet, herşeyin fazlası zarar. insanî duygularını kaybetmeye başlayan o kadın gibi fakat bizim kullanabilecegimiz bir oran varken neden aziyla yetiniyoruz? Herşeyin fazlasını isteyen aç gözlü insanoğlu konu beyni kullanmaya gelince kendine yettigini söyler. Kimse kullandığı akıldan şikayet etmez edemez çünkü dusuncelerimiz kendi aklimizla orantılı. Sorgulamak şart !
torbacının müzede ne işi olur amk? lucy adını müzede öğrendim diye başlıyor film. takıldım oraya.
tavsiye eden arkadaşla tükkanında baktık. En son dönüşüm başlayınca, inşallah flaş bellek olmaz, yani, o kadar da değildir amk dedim ama malesef...
Filmin en Güzel cümlesi, morgan abinin, skarlete dedigi, "peki biz buna değer miyiz ademoğlu olarak" demesiydi.
Süper bi tema ama, anlamsız bir biçimde sıçan senaryo ve acemi yan oyunculuklar... Luk beson neden böyle yaptı acaba?
En çok da şu olay dikkatimi çekti, lucy, burosit sandalye ile zamanda geri geri giderken, primattan önce dinazora uğruyor. Yani primat ata, dinazordan evvel yaşamış görülüyor. ilginç bi
detay.
Şunu ekleyeyim editi; sonda primat lucy ve sarışın lucy'nin parmak tokusturmasi , mikelancelo'nun tablosuna gönderme. Tanrının dokanması. Yani %100 olunca tanrı ya da tanrısal güç sahibi olunuyomuş.
Charles Darwin'in evrim teorisi üzerinden işler ve beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz mitine dayanır. izleyenleri keskin farklarla ikiye böler. Aslında evrende yok olmuyoruz sadece form degistiriyoruz der. Finalde kadın evrene karışmıştır ve o artık her yerdedir. Herkesi görür ve duyar(!)
baştan söylemek gerekirse filmi irdeleyerek eleştirenlerin izlememesi gereken film. bence gayet başarılı olmuş. özellikle belgeselvari geçişler güzel olmuş. filmin bence en etkili sahnesi telefona gelen son mesaj;
luc besson'un filmlerinin hemen hepsi** ve bilim-kurgu filmlerinin tümü gibi bu da güzel bir fikri alıp bok edip bırakıyor. bu adam güzel film çekiyor da şu senaryo işi can sıkıyor.
aga her şey iyi de madem bu karı tüm bilgisini sik kadar bir usb'ye sığdıracaktı, koca yeni nesil bilgisayara niye dönüştü? nasılsa kendi bedeni de dahil tüm varlıkların şekillerini falan istediği gibi değiştiremiyor mu? parmağının ucundan usb çıkartsa olmuyor muydu?
etiyopya'da bulunan ve ilk insan iskeleti olduğuna inanılan iskeletin adı. zamanında amerika'ya müzede teşhir edilmmesi üzerine gitmişti ve geçen sene etiyopya'ya geri dönmüştü. iskelet, amerika'da iken yüksek teknoloji ile birebire yakın kopyasının yapılıp etiyopya'ya gönderildiği, iskeletin orjinalinin ise hâlâ amerika'da olduğu rivayetler arasındadır.
darwin amca ile başlayıp yine darwin amca ile son bulan güzide film.
allah diyecek halleri yok ya!
o değilde bir amerikan filminde çok ciddi peugeot raklamı yapılmış. böylesine hiç rastlamamıştım. yeni çıkan 308 modeli. hoş bir araç. bir depo ile 1800 km yapılabiliyormuş. bir rivayet.
konumuz değil geçelim.
başka ilginç bir nokta, bir ara kendimi taxi filmini izliyorum sandım bilmiyorum size de oldu mu.
genel itibariyle farklı bir konuya sahip olan film. hoş.