bana göre overrated bir şehirdir. nedenlerine gelince tren ve tube fiyatlariyla caninizi sikar, ben bu kadar paraya london-brighton yerine istanbula ucuyorum diye sinir krizi gecirten, martın sonu olmasina ragmen 1 haftadir firtinadan disari cikartmayan, modernle klasigin ic ice gectigi soylenen mimarisiyle goz zevkinizi zorlayan, uzak durulasi, insanlarina acinasi sehridir.
londra'da iki adet yerleşim var demek doğru olacaktır, birisi yer üstünde, diğeri yerin altında. muhtemelen iş giriş çıkışlarında yer altındaki nefes sayısı daha bile fazla olabilir. şehirdeki herhangi bir noktaya muhakkak yakın olan bir tube çıkışı bulabilirsiniz. bizde metro yapılınca etrafındaki evlerin fiyatı artar falan, burada her yer tube. zira her yerin de fiyatı artmış durumda. emlakçılarda haftalık fiyat afişleri var, haftalıktan girip "bakın aylık kiralarsanız daha az geçiriyoruz." deme şansına sahipler. tube denilen bu ikinci şehirde de eski olmasından mütevellit hep bir yerler patlıyor, yani arıza, çalışma falan denk geliyor. ve yürüyen merdivende sol tarafta durmak mı? çiçeğinize koyar, olmadı dötünüzden kan alırlar. buranın insanı aşırı hızlı hareket eder, önünüze bakmadan bir adım bile atmamalısınız, zira çarpacağınız kişiden direk paparayı yersiniz. metrodansa otobüsü tercih edin, çok daha konforlu ve turistik.
turistik yerlerden sadece tower of londona değineyim. herkes yazmıştır diğer her şeyi. buradaki rehberlerin ingilizcesi o kadar ağır ki ingiliz olmayanlar ancak yarısını anlayabiliyor. amerikanlar da yüzde 80 falan. o yüzden 25 pound vermeyin bence, rehbersiz pek bir anlamı yok, iki duvar, üç işkence aleti, hayvan maketi, garip hareketlerle birbirine yürüyüp geri dönen asker görüp çıkıyorsun. ha bir de london eye'a binip bir saatte bir tur atıp sıkılacağınıza, saint paul's cathedral'in tepesine çıkın, asıl manzara orada. ha bir de big ben'i siz asıl gece görün.
canary wharf'ta kendinizi sınav döneminde olan öğrenciler gibi hissediyorsunuz, zira herkes aynı ülkü için bir koşuşturmaca peşinde. sonradan yapılan iş merkezi burası. morgan stanley, barclays, jp morgan'ın şımarık traderları "aha bugün, olmadı yarın kovulacağım." diyerek saçı başı burada döküyor. öğlen yürüyen merdivenlerde, restoran önlerinde, wharf kenarında birbirini ezmemek için kasan takım elbiseli kadın ve erkekler oradan oraya kendilerini savuruyorlar.
camden town, brick lane, notting hill, chatsworth road market gibi yerler daha bir açık pazar, yerlerde yemek yiyen gençler, hediyelik eşyacılar, böyle daha bir bohem, antikacılar, böyle bir rahatlık, "aman londra'dayım ama herkesin gittiği turistik yerleri bitirdim, bakın buralara kadar geldim, pazar geziyorum." özgüveninde insanlarla dolu. sıcak bulacaksınız.
the viktor wynd museum of curiosities, fine art&natural history müzesine de gittiyseniz zaten ohoo, yemiş bitirmişsiniz siz londra'yı. zaman geçip şehre alıştıktan sonra ise insanların pek kendilerine müslüman olduğunu sezeceksiniz. öyle anlar oluyor ki biri kalp krizi geçirip yolda kalsa koşuşturmacadan kimsenin kafasını kaldırıp da yardım etmeyeceğini düşünüyor insan.
yazı biter ama bu şehir bitmez, bitirirken ek: kadınların bacakları hep kırmızı. tenleri beyaz zira ve otururken oluşan sürtünmeden mütevellit, baldırlar hep kırmızı.
havanın haziranın son gecesinde dahi buz gibi olduğu boktan şehir. ingilizce eğitimi için gelmek istiyorsanız buraya gelmeyin. manchester, liverpool gibi şehirleri tercih edin.
Birleşik Krallık'ın başkenti, farklı milletlerin buluşma noktası, havasıyla içini karartan ama güzelliğiyle büyüleyen, Avrupa'nın büyük ve eğlenceli şehirlerinden biridir. Şehir merkezindeki parklarıyla huzur veren, caddeleri, turistik yerleriyle tarih kokan, eski pub'larında eğlence eksik olmayan bir yerdir Londra. Çok gezilecek yeri olmasına rağmen metronun sağladığı kolaylıkla her yere ulaşım sağlanan ve çoğu yerin yürüme mesafesinde olmasından dolayı şehri yaşamanızı sağlayan bir kenttir Londra.
London çekilmez bir adamdır.ne kadar yaşanacak bir şehir olduğu yaz aylarında,ipini koparmışcasına kırlarda zıplayan buzağı misali ülkemize ve diğer sıcak ve güneşli ülkelere akın eden biritiş halkından da bittabi anlaşılır.
Hava sahasına girdiginiz anda daha bir futbol şehrine geldiginizi anlarsınız. Uçağın penceresinden aşağıya baktığınız gibi her sokak başına bir antrenman sahası düştüğünü goreceksiniz.
istabul'dan daha soguk ve daha sikicidir. genelde buraya birkac ayligina dil okuluna gelindigi icin gercekten burada yasamak nasil bir his pek anlasilamiyor. sutlu cayi, fish & chipsi, kokulu ingiliz pub'lari, karanlik ve sessiz sokaklari bir sure sonra yoruyor insani. orta dogunun nesesini, hareketliligini, gurultusunu ozluyor insan. ama bunlar farkedildiginde is isten cok gecmis oluyor. bir bakiyorsun farkinda olmadan ve istemeden burali oluvermissin. ozellikle bunu turkiye'ye tatile gittiginde daha iyi anliyorsun.
varsa buralara yolu dusecek, aradigi sorulara bir turlu cevap bulamayan ya da zaten burada yasayip turkiye muhabbeti yaparken sutlu cay icmek isteyen, mesaj atabilir.