hoca eski mhplilerdendir, solculardan, devrimcilerden nefret eder inanılmaz dindardır.
-smgkts ne güzel ismin var senin öyle kızım çok mübarek
-ben sevmiyorum ama
-peki ne olmasını isterdin
-devrim
-hönk
saçlarım uzunken yaşamış olduğum durumlardandır:
-seyfi saçların çok çirkin duruyor kes bence.
-hoçam çirkin yerleri kesmeye kalksak bi 40 kilo gider sizden.
(evet kaldım).
fizik dersinde en arka sırada oturuyorum. sanırım konumuz magnetizma idi. iş güzar fizikçi iştahla ders anlatmaya çalışıyor. konuyu önceden çalıştığım için arka sırada kütüphaneden aldığım favori sayım olan eski bir bilim teknik dergisinden karadelikleri karıştırıyorum.
neyse hocamız, "bu teoremi ben buldum çocuklar" diye bir teorem şirinliyor tahtaya. dikkatleri üzerine çekiyor. hocanın yalakaları başlar icraata koyulmaya, hocamız şiştikçe şişer.
"bu teoremi şu yöntemle buldum." ardından bir ispat yapıştırır kendince. bu adama götürdüğüm soruları kendim çözdüğümden, dersine önceden çalışırdım, onun anlatmasını beklemezdim.
derken, "ulan! ben bunu hatırlıyorum..." dedim. bi şekilde hatırlıyordum çünkü. ders kitabını açıp karıştırdım anında, yok! hoca ispat yapıyor, sınıf çalkalanıyor, alkışlar filan ardı ardına... bilenler bilir turan yayınlarının kitaplarını. eski sınav sistemine yönelik, epeyce kazık yayındır. kaş yoldurur adama bu kitaplar. açtım turan fiziği, konuya geldim. teorem ispatıyla beraber karşımda kabak gibi.
alkışlar kesildi;
- hocam! siz bulmuştunuz değil mi?
- evet...
kitabı kaldırıp havaya...
- kitaptan mı buldunuz? ispatı da var.
arkadaki kaltak bir hatunun sorusu üzerine hocanın anlattığı konuyla ilgili bir muhabbeti dersi bölmeyecek sessizlikte arkadaki kaltağa fısıldrken hoca gördü ve hakaret yağdırmaya başladı dersi sabote ettiğimi arkadaki kaltağı da meşgul ettiğimi söyledi arkadaki kaltakta sesini çıkarmadı ardından vuku bulan olay.
hoca: oğlum dışarı çık!
ben: çıkmam.
h: ne demek çıkmam.
b: sıkıyorsa çıkart. haklıyım.
h: çık dedim elimden kaza çıkacak.
b: sıkıyorsa görelim.
h: ıgghhh bwwhffhfhf (homurdanmalar).
b: (şebelek bir gülümseme)
h: iyi otur oturduğun yerde.
b: bana emir veremezsin sen çıkıyorum ne bok yiyorsan ye aptal herif.
tabi bunun sonrasında 100 verdiği dönem ödevim 80 - 95 - 70 yazılı notlarıma rağmen anlayamadığım bir şekilde karneme 1 düşürmüştü pezevenk herif. tüm okulun bedduasını almıştı tam bir gerizekalıydı kendisi. bütün okul sayesinde edebiyattan soğumuştu.
o sıralarda civarda "seri sapıklar" cirit atmaktadır. derste güncel konulardan dem vurayım temalı felsefe hocası konuyla ilgili felsefik yaklaşımlar içerisine girmiştir.
+evet gençler aslında seri sapık kendince haklıdır belki de, kendince belirli sebepleri vardır ve aslında onu anlayamayan bizizdir. belki de biz onu bu duruma itenlerizdir, toplumun ahlak yapısı seri sapık kavramını doğurmuştur belki de. bıdı bıdı bıdı, hede hödö, erörerörerör... *
(o zaman eve göt korkusuyla gidildiğinden sinirlere hakim olunamaz)
-hocam sapık siz misiniz? değilseniz bile, karakola gidip ifadeyi siz verin sapık yakalanınca sadece imzalasın,direkt kodese gitsin uzamasın iş.
+ * yoo hayır değilim. nerden çıktı bu. nalaka?
-kendi böyle anlatamazdı heralde hocam.
+ *
sonra kendince bana atarlandı, konuşmadı, not vermedi felan. ha umrumda mıydı? hayır. zaten saçı peruk gibiydi, bakışları dengesizdi, herkes pek bi sevdi sapık lakabını, kaldı öyle.*
ah ah sözlük bundan 2 ay önceydi:
- hoca her zaman ki gibi sus, konuşma gibi klasik tribal söylemler içerisindeydi.
- hocanın bu şekilde davranması klasik olduğu için, bizde işin afedersin bokunu çıkarma amacındayız, arkadaşlardan biri hocaya
- hocam!!! sen hayırdır diye bir soylemde bulundu. bu kadar.
arkadaşla konuşmaktayım ikimizin arasında fısıltı yı biraz aşan şekilde gerçekleşen muhabbet:
arkadaş: sor lan sor hadi.
ben: sordum soruyu al bu da boru.
hocanın kulağına gider muhabbet ve olaya dalar;
hoca: olm sus iki dakika, borucu musun sen? boru mu seviyosun?
ben: evet hocam, lazım mı döşeyelim mi? ucuza yaparız.
lise 3'te coğrafya öğretmenimle aramda geçen diyalog ;
hoca: avustralya'nın da zengin maden yatakları vardır. en başta başkent sidney olmak üz... michaelscofield: avustralyanın başkenti canberra hocam.
sınıf: (sessizlik içinde )
hoca: ama ben sidney diye biliyorum. 2000 olimpiyatları da orda yapılmıştı ya. michaelscofield: avustralya'nın başkenti canberra'dır. sidney en tanınmış kenttir. yabancılar da türkiye'nin başkentini istanbul sanıyorlar.
hoca : ben sidney biliyorum valla.
ders biter teneffüste hoca internetten başkentin canberra olduğunu öğrenir ve sınıfa neden sidney dediğini açıklamaya çalışır.
tercih zamanları alternatifleri sıranın üzerine yazdım ve müdür eşliğinde öğretmenler aramaya geldiler ;
müdür ; sıraya neden yazdın !
ben ; hocam kağıt yoktu
müdür ; otur savunmanı yaz !!
ben ; sıraya mı ? kağıt yokta hocam.
türk dili ve edebiyatı dersinde, tanzimat dönemi'nde türk edebiyatını etkilemiş fransız yazarı soran hocaya ''zidane olabilir mi hocam, o da pis yazardı'' demiştim bir keresinde.