ve ilk yılı bitmiş lisenin... artık gömlek dışarıya çıkmış, saçlar jöleyle tanışmış, gömleğin altına uzun kollu bir tişört giyilmiş. yeni çıkan renkli ekran cep telefonları kızları cezbederken, okulun bahçesinin bir köşesinde sövüyorum bu matah duruma. gerçi dışardan bakanlar öyle sanıyorlar. aslında hoşlandığım kızın gönlünü çelebilecek bir rap parçasını ezberlemişim de mırıldanıyorum. onunla daha çok konuşabilmek, müzik muhabbeti yapabilmek için biraz. (*, belki bir gün... * )
istiklal marşını okurken tüylerim diken diken oluyor. hava da esiyo biraz. müdür, o meşhur saçma nutuklarından birisini attıktan sonra içeri giriyoruz.
ayrıca evimizin de değişmediğini farkediyorum. hala o müstakil evdeyiz, soba kullanıyoruz. hala üzerinde güğüm var, kenarında ekmek kızartıyoruz sabahları, lavobadan akan buz gibi suda ellerini yıkayan herkes bu sobaya koşuyor ısıtmak için o kıpkırmızı ellerini... televizyon desen, her köşesinde durmuş odanın. dekorasyon dediğimiz hadise bunla sınırlı. * pencereden baktığımda yine karşımda duruyor ufak bahçemiz. kiraz ağacımız yola asfalt dökülecek diye kurban edilmiş kaldırımlara...
annem banyoda... ufak kardeşimi banyo yaptırdıktan sonra bornozunu giydirip içeri yolluyor. salondan geçip sobalı odaya* gidiyor ve sobanın arkasında kurulanıyor, sıcacık. bazen ufak tefek kazalar da olmuyor değil. etinden bir parça değebiliyor sobaya.
bilgisayar ise tüm odaları tek tek gezmiş ama sonunda ilk yeri olan salona yerleşmiş yine. hala aynı yerde. salon dediğim oda, sobalı odadan diğer tüm odalara geçişin yapıldığı oda ve her geçen "kıs şunun sesini ya!" diyor mütemadiyen. kısmak mı? hele şimdi? maalesef.
ben yine bilgisayar başındayım ve üşüyorum... üşüyorum çünkü evin en soğuk yeri burası. üşümeyeceği için bilgisayara verdiğimiz odadayım. kardeşlerim banyodan çıkıp sobalı odaya koşarken, ben salonda sınıf arkadaşlarıma istedikleri müzik, resim ve hayata dair yazı ve şiirler arıyorum internette. üzerimde bir battaniye ve belki bir bardak çay içiyorum. yarısında kalmışım çayın, bir yazıyı okurken öyle dalmışım ki...
o sırada çalmakta olan iki albüm var playlistimde: medcezir * ve fallen *
En kötü yıllarımı da en güzel yıllarımı da hayatımın bu döneminde yaşadım, özlüyor muyum? Evet özlüyorum, güzel günler uğruna o kötü günlere katlanabilirim eğer geri dönüş yapabilseydim.
geçmiş her zaman tatlı gelir insana. lisedeyken ilkokul özlenir, sonra lise özlenir. giden her günün bir daha geri gelmeyeceğini bilmek insana acı verir ve ' en azından lise yıllarına geri dönebilsem lan ' denilir. gerçekten çok acıdır, insanın yüreğüni acıtır.
lisedeyken durumumuzdan şikayet edip, ah keşke şu lise bitse diye söylenmişizdir hepimiz.o zamanlar kendimize göre sebeplerimiz vardır elbet; dersler bunaltmıştır, sınavdan kalmışızdır vs vs.okul bittiğinde de seviniriz zaten oh çekeriz bi.ama bir süre sonra lise ortamının boşluğunu hissetmeye başlarız. ordaki arkadaşlıklarımızı, sınıf ortamını, hocaları, hatta sınavları bile ararız. ama onlar geride kalmıştır. sadece bir anıdır bizim için artık lise yılları. özlenilesi yıllar...
o girmek için biyerlerimizi yırttığımız üniversitede hayatın tokatını yiyip ordan oraya yalpalarken tavan yapan özlem. ahhh keşke çağırsalar da dönsem. valla çözücem bu sefer yds testlerimi.
çoğumuzun lisedeyken ulan bitsede kurtulsak diye düşündüğü bitince de hele birde üniversite kazanılmamışsa ne yapcam lan ben deyip boşlukta kaldığı sonrasın da lan azmı ders kaynattık az mı hocaları makaraya aldık az mı tuvalette sigara içtik dediği duygudur.çok fecidir. lisede yapılan p.çlikler hiç bir zaman unutulmaz.ama üniversiteye girince hafifler.