Anna Karenina okumamak, affedilmez; Savaş ve Barış okumamak, hiç affedilmez.
Sizin belki de bilmediğiniz, yalnızca edebiyat tarihçilerinin bileceği bir olay anlatayım.
Bunu niye yazdığımı da söyleyeyim; sizler yazarken, anadilinizin tek kuralına bile riayet etmeyen insanlarsınız... Ve, bunu ciddiye bile almıyorsunuz.
Oysa Tolstoy, ki ben ona Baba Tolstoy derim: Gelmiş geçmiş en baba yazardır...
Haa, yüzyıl sonra roman kalmayacak diyorlar.. Olabilir. Bence sakıncası da yok..
Şunu çok iyi biliyorum, soyum sürerse, genetik yapımın bir yerinden kalmış bir insan, Şolohov'un Durgun akardı don'unu okurken ya natalia'ya, ya aksinya'ya, ya gregor'a, romanın bir yerinde gözyaşı dökecektir.
Romanın bir yerinde, aksinya'ya orospu derken, bir sonraki sayfasında - canım aksinya- diyecektir.
Zavallı aksinya diyecektir.
Yazmayı, roman yazabilmeyi bu kadar basite indirgemek, hangi aklın zavallılığıdır?
Aslında anlamıyorum da.... Zaten, bu aralar herkes, yazar olmuş... Hele ki, 40 yaşını geçip, Bodrum'da yaşayan kadınlar, 3 - 5 kitap yazmışlar, bir de yayınlamışlar.
Ammavelakin, okuyan yokmuş(!).
Bak sen!
Ve roman yazarı kadınlar, veryansın ediyorlar.
Halk cahil, diye.
Anasını sattığımın halkı, 1940 yılında, halk çok aydındı da mı, Nazım'ın;
1970'lerde, Orhan Kemal'in kitapları çatır çatır satıyordu.
Yuhhh artık, demeyin. Kopyala-yapıştır sen de yaz.
En son rast geldiğim, ki, erkek olduğunu iddia eden son dönem romancılarından biri B. N. Yenişehirlioğlu, şu anda 88'inci romanını çıkarmış.
Şu sıralarda da, 89. romanının tanıtımını yapıyor.
Bu nedir ki, romanın tanıtımı mı yapılır?
Ama o yazar, dönem kitabı yazıyorum deyip, romanın 6. sayfasında, 1932'yılının kış ayında, gerdek odasına, elektrikli soba (YUHHHHHHHHHHHHH) isteyen bir gelin tipi yaratırsa;
kitabının 4. sayfasında, "erkek ırkından(Ohhaaaaa!) , babasından başka kimseyi çıplak görmemişti." cümlesi yazarsa, okuyanların
salak olmayabileceğini de, düşünmesi gerekir sanırım.
Biyoloji okumuş bir liseli, romanı o anda elinden bırakmıyorsa, "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. deyin ı
Baba Tolstoy, matbaacılar tarafından gecenin bir vaktinde kovalanandır.
Yalnızca, tahsis yapmaya çalıştığı için. O kargacık burgacık yazısıyla karısı uğraşırdı da, o matbaacıların yanlış yapmaması için de çabalardı. Koca Kont, boru değil.
Haaaaaaaaa, sorun şu... Adam veya kadın bir şey anlatma derdinde değil; para kazanma derdinde.
Yazmak, anlatma yolları tıkanmış insanların son çaresidir... diyen kimdi?
Ölüm şekli bana çocukken okuduğumda çok ilginç gelmiştir
tolstoy, bir çocuk gibi küstü ve kaçtı. 82 yaşındaki ihtiyar adam, karanlık ve yağışlı bir ekim gecesinde köyünden ayrıldı. yolda hastalandı. 7 kasım 1910'da küçük bir tren istasyonunda hayata veda etti.
Bu nedir ya koskoca yazar böyle mi ölüyor yani. Ne demek kaçtı naptiniz lan adama.
"...Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor. Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah'ı ve onun Peygamberini kabul ederdi."
Bugüne kadar hiç okumadım, fırsatım olmadı. Bugün (bkz: hacı murat) kitabıyla okumaya başlayacağım. Bu kitabı seçtim çünkü kafkas ile alakalı, ben de kafkas göçmeniyim. ilgimi çekti.
özellikle 'gizlenen kitap' iddiasıyla müslüman mıydı diye sorulan ve sevenlerinin kafası kurcalanan yazar. biraz kafa yormadım değil.
'müslümanlığın kendine has dış görünüşüne göre Kilise hristiyanlığına kıyas kabul etmez derecede üstün durması bende hiçbir şüphe doğurmuyor. Eğer ki bir kimsenin karşısına Kilise hristiyanlığına veya islam dinine girme hakkında bir tercih koyulsa, o zaman her bir akıllı adam mürekkep ve anlaşılmaz ilahiyatın, üç sıfatlı Allah’ın, günah çıkarma merasiminin, dini ayinlerin, isa’nın anasına yalvarışın, mükkadeşlerin ve onların resimlerine sayısız hesapsız ibadetlerin yerine, hükümleri bir Allah’ı ve peygamberi olan islam dinini şüphesiz ki üstün tutar. Bu başka türlü de olamaz.’ peki müslüman mıydı gerçekten?
Dostoyevski ile birlikte insan'ın serüvenini en iyi okuyup yazabilmiş adamlardan.
itiraflarım kitabı ise otobiyografik nitelikte. Hakkında fikir sahibi olunmak için iyi bir başlangıç olabilir.
Ve ben özel olarak ölümüne yakın çıktığı o son tren yolculuğunu çok anlamlı ve özel bulurum.Doğrusu orda ne olup bitti çok fazla bilmiyoruz ve fakat olağan birşeylerin olmadığını ve belki metafizik bir tecrübeye ulaştığı ihtimalini ben hep tahmin etmişimdir,bir parça da merakla.
tartışmasız favori tarihi karakterlerimden biridir. sadece bir filozof veya yazar olduğu için değil, totalde hayatını görüp anlayabildiğim nadir, dürüst, yetenekli insanlardan biridir.
--spoiler--
..Bir gün gençliğimin o on yıllık dönemini kapsayan dokunaklı ve
öğretici hayat hikayemi anlatacağım. Sanırım pek çok kişi de benimle
aynı deneyimden geçti. Bütün ruhumla iyi bir insan olmayı
arzuluyordum. Ama iyi bir insan olmanın peşinde koşmak için çok
genç, tutkulu ve yalnız, yapayalnızdım. Bu samimi arzumu, yani
ahlaki bakımdan iyi bir insan olma arzumu her dile getirişimde
aşağılanma ve alayla karşılaştım. Ne zaman adi ihtiraslara teslim
oldum, o zaman insanlar beni övdüler ve teşvik ettiler.
Hırs, iktidar düşkünlüğü, açgözlülük, şehvet, kibir, öfke ve intikam
- bunların hepsi saygı gören şeylerdi.
Bu hırslara teslim olarak ben de büyüklerim gibi oldum ve bu
şekilde onların beni onayladıklarını hissettim. Yanında kaldığım
müşfik teyzem, ki kendisi insanların en hasıdır, bana daima benim için
hayatta evlenmemden daha çok istediği bir şeyin olmadığını söylerdi.
'Rien ne [orme un juene homme, comme une liaison avec une [emme
comme il [aut': (Hiçbir şey bir erkeğin kişiliğini iyi aile terbiyesi almış
bir kadınla kuracağı yakınlık kadar geliştiremez.) Teyzemin benim
için dilediği bir başka mutluluk da be-
• 10 •
nim emir subayı ve de mümkünse imparatorun emir subayı 01mamdı.
Ama benim için dilediği mutlulukların en büyüğü benim zengin bir
kadınla evlenip mümkün olduğu kadar çok sayıda serfe (tarım işçisi)
sahip olmamdı.
O yılları dehşet, nefret ve de yüreğimde bir sızı olmaksızın hatırlayamıyorum.
Savaşta insanlar öldürdüm ve gene öldürmek
amacıyla insanları düelloya davet ettim. Kumarda kaybettim, köylülerin
emeklerini çar çur ettim, onları cezalara çarptırdım, ahlakSız
bir hayat sürdüm ve insanları kandırdım. Yalan, soygun, her türlü
zina, sarhoşluk, şiddet, cinayet, işlemediğim tek bir suç bile
kalmamıştı, ama benim çağdaşlarım beni nispeten ahlaklı bir insan
olarak gördüler ve de görüyorlar.
Bu şekilde on yıl yaşadım.
--spoiler--
itiraflarım / s.11
--spoiler--
...Bu inanç,
ifadesini 'ilerleme' sözcüğünde buluyordu. Bana o zamanlar bu
sözcüğün başka bir anlamı varmış gibi geliyordu. En doğru şekilde
"Nasıl yaşarım?" sorusuyla kendime işkence çektirdiğim (hayata
bağlı her insan gibi) ve cevap olarak "Ilerlemeye uygun olarak
yaşa."yı verdiğim zamanlar henüz sadece, kayığı rüzgar ve dalgalarca
sürüklenirken kendisi için hayati ve tek soru olan "Dümeni ne tarafa
kırmalı?" sorusuna "Biz bir yerlere sürükleniyeruz?" cevabını veren
adama benzediğimi bilmiyordum.
--spoiler--
itiraflarım / s.15
--spoiler--
...Bilgelerin bilgeliklerince doğrulanan bilgim bana şunu göstermiştir
ki yeryüzündeki her şey - canlı ya da cansız - olabilecek en
akıllıca bir şekilde yerleştirilmiş - bir tek, benim kendi konumum
aptalca. Ve o aptallar - o muazzam insan kitleleri - canlı ya da cansız
her şeyin yeryüzünde nasıl konumlandırıldığı hakkında en ufak bir
fikre bile sahip değiller, ama yaşamaya devam ediyorlar ve sanıyorlar
ki kendi yaşamlan çok akıllıca konumlandırılmış!..
Aklıma birden şu geldi: "Ya hala bilmediğim bir şey varsa? Cehalet
de aynısını yapar; cehalet de hep aynen benim dediklerimi der.
Bir şeyi bilmediğinde bilmediği o şeyin aptalca olduğunu söyler.
Gerçekten de öyle gözüküyor ki, sanki hayatlannın anlamını anlamış
gibi -çünkü anlamadan yaşayamazlardı- yaşamış ve yaşamakta olan
bir insanlık var.
--spoiler--
itiraflarım / s.49
--spoiler--
...Artık gözümde yazarlığın
hiçbir öneminin kalmamış olmasına rağmen, benim o değersiz
çalışmalarıma verilen büyük maddi ödüller ve tutulan alkışların baştan
çıkarıcılığı karşısında ben de kendimi yazmaya, sadece maddi
durumumu iyileştirmek ve kendi hayatırnın ve genelolarak hayatın
anlamına yönelik ruhumda yükselen o soruları bastırmak amacıyla
adadım.
Şöyle yazdım: Benim için tek olan gerçeği, yani insanın kendisi
• 18 •
ve ailesi için en iyi imkanları sağlamak amacıyla yaşaması gerekliliğini
öğreteceğim.
Bu şekilde yaşamaya devam ettim, ama bundan beş yıl önce bana
çok tuhaf bir şeyolmaya başladı. ilk başlarda bir kafa kanşıklığına ve
hayatın durmuş olduğu gibi bir hisse kapıldım. Ne yapmam ve
hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini bilemiyordum, kendimi
kaybolmuş ve keyifsiz hissediyordum. Ancak bu durum çok sürmedi
ve ben de eskisi gibi yaşamaya devam ettim. Sonra bu kafa kanşıklığı
gitgide daha sık ve hep aynı şekilde nüksetmeye başladı. Bu
dönemlerde aklıma hep şu sorular geliyordu: Ne için? Amacı ne?
--spoiler--
“Piyer tutsaklıkta, barakada iken aklıyla değil, bütün varlığıyla, bütün yaşamıyla insanın mutluluk için yaratılmış olduğunu, mutluluğunu da kendi içinde taşıdığını, mutluluğun insanın kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret olduğunu, bütün mutsuzluğun da yoksunluktan değil, fazlalıktan ileri geldiğini anlamıştı. Ama şimdi, yola koyulduklarının bu üç haftası içinde yeni, teselli verici bir gerçeği daha öğrenmişti. Öğrenmişti ki, dünyada korkulacak hiçbir şey yoktu. insanın tam anlamıyla mutlu, tam anlamıyla özgür olmasını sağlayacak bir çare bulunmadığı gibi, tam anlamıyla mutsuz, tam anlamıyla özgürlükten yoksun olmasına yol açacak bir durum da olamazdı; bunu öğrenmişti. Anlamıştı ki, acının da, özgürlüğün de sınırı vardı ve mutlulukla mutsuzluğun sınırı birbirine çok yakındı.”
Son yillarda muslumanliga olan ilgisi ile bilinir , kendi agzindan bir kac cumlesi mevcuttur bu konu ile ilgili . Tolstoy olumun veya hayatin son ceyreginde bir ilahi arayis icine girmis , inanci konusunda supheli davranmis ve soylentilere gore gizli musluman olarak olmus. Derleme tarzinda kitabi ise bir aile ile kendi mektuplarindan olusturulmustur , ancak donemin maddi ve manevi sartlari oturusunde lev kitabini basamamistir. Ancak bunda toplum baskisindan ziyade donemin yonetim anlayisi ve hiristiyan bir milllet olmalari lev in muslumanligi gizli yasamasina , muslumanliktaki isigi cevresine yansitamamasina sebeb olmustur . O zamanin iktidari lev gibi dusunurlerin , toplu mu aydinlatabilecek potansiyel sahibi bir portfoy cizen , kendilerine has cizgileri olan insanlarin toplumu derin etkileyebilecegi dusuncesi ile yani uzun lafin kisasi ruslarin musluman olma durumlarindan oturu kitabi saklanmis ve gunumuz kosullarinda basilip halka ulastirilmistir. Lev in dediklerine gore hristiyanligin ve muslumanligin bir cok ortak noktasi oldugunu ancak kendini muslumanlikta buldugunu o rahatligi ve manevi hazza orda ulastigini bu yuzden bu dine mensub oldugunu veya omaya niyeti oldugu soylenir. Tabi levi sadece mektuplardan olusan bir derleme ile degerlendirmek ne kadar dogrudur o nokta bilinmez, lev buyuk bir yazardi cogu rus yazarlar gibi.
tolstoy sanki benim düşüncelerimi kağıda dökmüş. son yazdıkları etkileyici gerçekten.. '' kıyı allah'tı; yön gelenek, kürekler ise bana verilen özgürlüktü.
ve bunlar bana kıyıya ulaşmaya çabalayayım, allah'la
birleşeyim diye verilmişti. ''
en etkilendiğim eseri itiraflarım olan, rus edebiyatının eşsiz kalemidir.
itiraflarım da der ki, " hayatın anlamını anlayamazsın, o yüzden düşünme, sadece yaşamaya bak! "