bugün

ağızdayken, petit beurre * denilmesi gereken ürün.
evde hazırlanması mümkün olmayan yiyecek.
Ağza alıp şarkı söylemek daha sonra genze kaçması ve gözlerin kan çanağına dönünceye kadar öksürmek ve ardından su içmek.. Ama yine de güzel olması tekrarlayıp kahkahlara boğulmak..
karga boğan olarak bilinmektedir bir avuç ağzınıza attıktan sonra şarkı söylemeye çalışırsanız yanınızda bulunan insanlar gülmekten kırılacak ortalıkta batacaktır *
enteresan bir kabı vardı. dışında gazete kağıdına benzer bir kağıt ve etrafında lastik. poşette olanları da satılırdı. tadına doyum olmazdı, tenefüs zili çaldığında kapı önünde bekleyen amcaya koşardı herkes. demir parmaklıklardan uzanıp ona erişmeye çalışırdı. güzel günlerdi.
çocukken ağzımıza burnumuza kaçmasını göze alarak yediğimiz ve bi çoğumuzun (yazar burda genelleme yapmıştır) ağzımıza burnumuza kaçtığı için daha bi keyifle yediği leblebinin cisim değiştirmiş halidir.
bundan sonra galatasaray trübünlerine leblebi tozu dağıtacaksın.. bak bakalım ıslıklayabiliyorlar mı??
tadı hatırımda kalan çocukluk eylencem.
Sihirli bir tozdur.Gülümsetir,geçmişe götürür. Dizi yaralı yaramaz çocuklara çok yakışan hafif şekerli tadıyla, yiyecek olmaktan çok oyun aracıdır.
her gün alırdım biri konuşturur veya güldürürse boğazıma kaçardı vay be artık kaçmıyor boğazıma yemeyi öğrendik.
(bkz: gözyaşı sakızının gözü yakmamaya başladığı an)
Her an'ında boğulma tehlikesi yaşanılan, 80'li yılların vazgeçilmezi, leblebi tozunu özledim!
çocukken severek yediğim ve her seferinde boğazıma kaçmayı başarabilen şey.
damağa yapışan bir topağı yemeğe çalışırken dili yoran, görüldüğü zaman yüzde gülümsemenin yayılmasına sebep olan tozutmuş leblebi.
kavak yelleri dizisini izleyenler belki hatırlar; oradaki efe karakterinin çok sevdiği bir yiyecek.
başbakan hani altın çilekle ayakta duruyormuş ya, çıksa dese ki zindeliğimi leblebi tozuna borçluyum. abdullah'la ikimiz leblebi tozu yiyerek büyüdük dese gör sen nasıl patlıyor, fiyatı nasıl uçuyor, herkesin elinde leblebi tozu, pipetle ağza çekip birbirlerine felan üflüyorlar. ne entersan olurdu di mi? hiç şaşırmam aslında, bizim millet bunu da yapar gibime geliyor.
çok özlediğim ama senelerdir hiçbir yerde bulamadığım, yerken sebepsiz yere mutlu eden, zorlayan, konuşmaya çalışılıp başarılamayan, çok alındığında boğulma hissi yaşatan aşk tadında şey.
yeşil plastik kutucukta olduğunu ve yanında hani şurupların içinden çıkan ufak kaşıklardanda bulunduğunu hatırlıyorum. ayrıca pipetle içilerek yendiğini falan... 25 krş muydu neydi lan? vay anasını olaya bak şimdi sen ya.
yedikten sonra karşımızdaki insana yusuf yusuf denilesi süper şeydir.
ağzında leblebi tozu varken yusuf yusuf demek ...
Leblebinin öğütülmüş halidir ve çok küçük tanelidir. Fakat çok kolay ağıza ve buruna kaçabilir. Penguen dergisinde bir karikatürde şöyle ele alınmıştır;
-haha maaşımın tamamıyla leblebi tozu aldım!
-eşşekler kovalasın senin gibi çılgın profesörü...
ben cocukken mavi bir kutuda olup pipet yardımı ile yediğimiz toz yedikten sonra bir süreliğine pepelek oldugumuz toz...
pale zamanlarından kalma çocukluk hatırası. tehey gidim, şekerle karıştırır, bir de hemen ağza atıp, üzerine konuşmaya çalışırdık, püskütürdük ağzımızdan.

evet az da olsa iğrençlik varmış serde !
tenefüste bahçeye çıkılır, leblebi tozu yiyen biri bulunur, haince arkadan yaklaşılır ve aniden saldırılıp burnu sıkılır.

evet kabul ediyorum, çocukken adam değilmişiz.
istisnasız her yediğimde boğazıma kaçan, çocukluk kabusum.
Seksenli ve doksanlı kuşaktan opera sanatçısı çıkmamasının yegane sebebidir.hakan aysev bey 68 li olduğundan yırtmıştır.