"audrey tautou'yu yerim demeye sebep olan film. arkadaş yok böyle bir tatlılık yahu. kocaman gözleri var kadının. uzaylı gibi aynı. ama tatlı duruyor yine de.
Coco avant Chanel'de de ayrı bir tatlı bu kadın yahu. yeme de yanında yat. öyle tatlı.
çocukken doktor babasının ona sadece muayene etmek için dokunduğu zamanlarda kalbi küt küt atan, bu yüzden babasının onu kalp hastası zannettiği, saf ve tertemiz bir genç kızın hikayesi.
insanların yanında bir suflör olması ve onlara güzel cevaplar hazırlaması, fotoğraflardaki gizemli adamın sadece bir tamirci oluşu, amelie\'nin babasını seyahate çıkarabilmek için babasının cücesini hostesle bir yerlere göndermesi, kitapları basılmayan adamın sözünü duvarlara yazması, bir sebze bile olamayacak adam, kristal adam... detaylarıyla muhteşem bir film.
abartılmış bir film. hatta fazlasıyla abartılmış bir film. ne yapıyorlar arkadaş, öldüm bittim bayıldım demeyeni eşek sudan gelene kadar dövüyorlar mı? romantik değil, komik değil. hüzünlü? hiç değil. hayatımın son 5 yılında farklı gerekçelerle birkaç kere seyrettim sırf bayılanların ne maksatla bayıldığını anlamak, varsa şayet bendeki problemi keşfedebilmek için. sonuç şu ki artık bu salak ismi duymak bile istemiyorum. şu andan itibaren de bu filmi önerdiğini duyacağım ilk talihli arkadaşın, öğrencinin ya da tanıdığın, aslına bakarsanız sokaktan geçen herhangi biri bile olsa onun ağzına elimin tersiyle bi tane yapıştırma arzuma gem vuramayacağımdan ciddi ciddi endişe ediyorum.
izlerken hayal kurduran bir film. benim en sevdiğim, unutamadığım filmlerden biri olmuştur. hayattaki fark edemediğimiz küçük ayrıntıları, gözlemlemekten kaçındığımız insanları hatırlatan dolu dolu bir film. bir arkadaşıma çok ısrar etmiştim bu filmi izlesin diye belki 1 senedir söylüyordum kendisine izlemediğini duyunca ısrar etmiştim çok sonunda geçen gün izlemiş ve dün gelip bana ''yaa bu ne biçim film izlediğim en berbat en sıkıcı filmdi senin film zevkin bu mu yarıda kapattım filmi'' dedi. işte aynen bu tepkiyi alınca acayip kıl oldum sonra da düşününce kızmaktan vazgeçtim bu insanlar duygulara hislere hayatın küçük ayrıntılarına dikkat etmiyor ki umurlarında bile değil ki hayallerden hislerden yoksunlar boş boş yaşıyorlar ne anlıycaklar ki bu filmden kabahat bende yanlış bir öneride bulunmuşum. o tip insanlara çok sevdikleri aptal amerikan romantik komedi filmi önermek lazım. çok sevdiğim bir şeyin acımasızca eleştirilmesine gıcık olurum zevk meselesi olduğundan oturup bunu tartışmam fakat içten içe bunu da dert edinirim işte. müzikleri için bile izlenirdi bu film ayıp ya.
insanı fütursuzca yaşamaya zorlayan ender filmlerden. ayrıca film afişini ilk gördüğümde korku filmi sanmıştım.
bu arada tamirci fena koydu. kediiiii canını senin..
her izleyişte insana ayrı bir huzur veren filmdir. her ne kadar soundtracklerinden bir tanesi sevimli yunus haydar görenleri şaşkına çevirdi tarzı haberlerde kullanılsa da yine de insanı dinlerken duygu karmaşasına sokar, bir mutlu olursunuz bir üzgün.
Bir sözüm vardı, o sözü verdiğim kişiye karşı tuttuğum tek söz; bu filmi seninle izleyeceğim demekti. Kısaca victoryan amelie izleyemeyecek. Müzikleriyle yetinecek.
bu filmi binmilyon kez falan izlemek bile yeterli değildir. Soundtracklerinde (bkz: yann tiersen) abimiz aşmış kendini, dinle dinle bitmez yani. Bu filmdeki sıcaklığın, samimiliğin (bkz: audrey tautou)nun o müthiş enerjisinden kaynaklanıyor olsa gerek, izleyenleri mest ediyor. bu filmi izlerken hep bir tebessüm, hep bir kıpır kıpır olma hissi, mutluluğun sinemayla izleyiciye aşılanmasını en etkili bir şekilde başaran bir film bence, müziğiyle de insanlara haz yaşatıyor, zevk veriyor adeta. bu arada bu filmdeki bir sahne (bkz: Ghajini) filminde kopyalanmış.
(bkz: audrey tautou) adli fransiz oyuncunun harika ses tonuyla bizi mest eden, muhtesem soundtracki ile en kötü aninizda bile icinize farkli duygular asilayan filmdir. ayrica bu kadar az entry girilmesi beni sasirtti.