Jean-Pierre Jeunet yönettiği film. başrolde oynayan (bkz: Audrey Tautou) o kadar çekicidir ki aşık olmamak elde değildir. filmde çok güzel esprilerde fazlasıyla mevcuttu. aklımda kalan bir tanesi ise şöyle;
amelie nin her zaman olduğu gibi yine yolu istasyona düşmüştür. her zaman gördüğü ama üzerinde hiç durmadığı dilenci adam bu sefer ne oluyorsa dikkatini fazlasıyla çekiyor. yanına yaklaşıp kendisine para vermek istiyor. ama aldığı cevap bir hayli ilginç;
her izlediğimde bana farklı bir tad veren, bunalım dönemlerinde insanı rahatlatan, aksiyondan uzak duygusallığa yakın film. müzikler, kişiler, sahneler kolay kolay unutulmayacak cinstendir.
şimdi efendim eğer düşündüğüm gibiyse bu filmde çok ilginç bir ayrıntı var. tam olarak çözemedim ama olsun, yine de söyleyeyim. şimdi filmin 26. dakikasında amelie, oyuncağı bredoteau adlı sahibine iletmek için o ev senin bu ev benim dolaşır.
metroya biner ilk bredoteau yanlış adam çıkınca. umarım o sahneyi hatırladınız. tam o anda amelie metrodayken arka sıralardan şöyle bir ses çıkar:
-bayanlar ve baylar rahatsız ettiğim için özür dilerim.
amelie yüzünü hafiften sesin geldiği yere döndürür lakin aldırmaz.
şimdi 2001 yapımı amleie filminde o arkadan gelen ses, 2002 yapımı j'attendrai le suivant adlı kısa filmdeki evlenme bahanesiyle konuşan adamın ta kendisi.(umarım.) yani yönetmen o kısa film ile kendi amelie'sini bir noktada birleştirmek istemiş olabilir.
kısa filmin türkçesi sonrakini bekleyeceğim. çok ünlü bir kısa film. hani bir kadın, bir erkek, metro, yanlızlık, evlenme. ha işte o film.
bu iddiayı çürüten tek unsur amelie'nin 2001, j'attendrai le suivant'ın 2002 yapımı olması. ama olsun. bazı filmler yapımından çok çok sonra görücüye çıkabiliyor. amelie'nin yönetmeni de kısa filmi amelie'yi çekmeden önce hazırlamış olabilir.
ayrintilarin filmi. insana kesinlikle hayatin anlaminin mutlulugun farkedemedigimiz ufak ayrintilarda oldugunu hatirlatiyor. sahsen film benim bünyemde hemen hemen kücük prensle ayni etkiyi yaratti. ama birisi bana bu filmin senaryosunu camus yazdi deseydi onada inanirdim cünkü camus'nün o varoluscu absürt tarzina cok yakin benzerlikler buldum filmde.
--spoiler--
evet küçük Amelie. Senin kemiklerin camdan değil. Hayattan darbe alabilirsin. Ama bu şansı kaçırırsan eger senin kalbinde benim iskeletim kadar kuru ve kırılgan hale gelecek. Ne bekliyorsun?
--spoiler--
--spoiler--
Ama bayım siz bir sebze bile olmazsınız çünkü enginar bile bir kalbe sahiptir.
--spoiler--
en güzel filmlerden, çok farklı bir kurgusu var, ayrıca yann tiersen'e tapma sebebi olabilir, soundtrack albümü alınmalıdır, bir tane bile kötü parça yok, ayrıca filmde çalan comptine d'un autre ete isimli şaheser goodbye lenin'de de kullanılmıştır.
izlemekten aşınan bir cd'sine sahip olduğum, güney illerinde ukela fransız arkadaşlarla kaynaştıran bir film. ayrıntı manyağı yapar ama beni de kıllandıran falsoları vardır. kadı kızının selülitleri mukabilinden:
''Film ticari ve sanatsal açıdan büyük başarı yakalamıştır. Bununla birlikte les Inrockuptibles yazarı Serge Kaganski'nin ağır eleştirilerine maruz kalmıştır. Kaganski'ye göre film, Fransız toplumunun realistlikten oldukça uzak, şaaşalı bir betimlemesi, eski, etnik grupların nadir görüldüğü, gizli lepenist* bir Fransa kartpostalıdır. Paris çeşitli etnik kökenin bir arada bulunduğu bir şehirdir ve Montmartre'ın bitişiğinde, siyahi yerleşimlerin bulunduğu ve burada yaşayanların filmde pek az görüldüğü Barbès-Rochechouart bölgesi yer almaktadır. Eleştirmene göre, yönetmen, mükemmel Paris'in rüyası bir görüntüsünü yakalamak için, siyahi insanların filmde yer almaması gerektiğini düşünmektedir. ilginç olansa, filmde sadece tren istasyonunda Amélie'yi rahatsız etmek için arkasından yürüyen üç serseri için siyahi oyuncu kullanılmış olmasıdır.
David Martin-Castelnau ve Guillaume Bigot gibi diğer eleştirmenlerse, Kaganski'nin bu eleştirisini haksız bulmakta ve Kaganski'nin iddialarını, bir çeşit ''elit'' grubun, filmdeki sıradan insanlara karşı hastalıklı bir aşağılama olarak değerlendirmişlerdir. Filmin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet ise, filmde Lucien rolünü üstlenen Kuzey Afrika kökenli oyuncu Jamel Debbouze'yi örnek göstererek bu eleştirilere karşı çıkmıştır.
Filme getirilebilecek bir eleştiri de, yeniden yapılandırılma aşamasında olan bir bölge olan Montmartre'da, Amélie gibi bir garsonun, sadece garsonluktan aldığı parayla herhangi bir ulaşım aracına ihtiyaç duymaksızın nasıl işe gidebildiği, iş yerine nasıl bu denli yakın yaşayabildiği ve iş dışındaki boş vaktinin neden bu kadar çok olduğuna yönelik olabilir.''
akp bornova ilçe teşkilatına göre porno filmldir. hatta bununla kalmayıp bornova anadolu lisesinde filmi gösteri salonunda izlettiren öğretmenler hakkında milli eğitim bakanlığına şikayette bulunulmuş. buyrun bakın akp kafasına. sonra bu adamlara yobaz diyince üç beş çapulcunun tepki nutuklarına katlatmak zorunda kalıyoruz...
hayatımda izledigim en güzel fimlerden biri, belki de en güzeli.
mesajları cok güzel, hayata daha bir manalı bakıyor insan.
audrey tautou dan baskası olsa olmazmılş o role.
insana mutluluk veren küçük şeyleri anlatmış güzel bir film. insan olmak çok da zor değil anlattığına göre. yere mavi okların çizilip yön gösterildiği sahne güzeldi.
--spoiler--
parmak gökyüzünü gösterdiği zaman parmağa bakan aptal olandır.
--spoiler--
--spoiler--
audrey tautou'nun babasının bahçesindeki cüce heykelciğini kaçırıp hostes bir arkadaşına verdiği ve cücenin gezdiği her ülkeden fotoğrafını yollatmak suretiyle babasını deli ettiği harika bir filmdir.
--spoiler--
muhabbeti keyifli bir o kadar da "zor" olan yazardır. Konuşurken kendinizi heidinin topuklarını götüne vura vura koştuğu o güzelim alplerde, cicek ve çayır çimenin herhangi biryerine oturmuş yüzünüze o güzel dağ esintisi vururken sohbet ediyor gibi hissedersiniz, bir garip huzur, hafif bir mutluluk.. nasıl birşey çözemezsiniz.
yazacak o kadar çok şey var ki. öyle bir film yapmışlar, hiç bir zaman unutulmayacak ve defalarca izlenesi... bir baş ucu eseri olmuş
çok fazla detay var filmde. iki buçuk saat nasıl geçiyor anlamıyor insan. audrey tautou kesinlikle doğru seçim.
amelie nin mutluluk yolculuğunda, insanları mutlu etme çabası...
--spoiler--
bir sahnede karşıdan karşıya geçmeye çalışan kör adamın koluna girmesi ve onu karşıdan karşıya geçirirken ona gördüklerini anlatması yok muydu hele :
-size yardım edeyim, şimdi aşağı doğru gidiyoruz ve işte, bandonun davulcusunun dul karısı burada , kocası öldüğünden beri suratı asık geziyor. dikkat! bakın şuradaki atın bir kulağı yok. görmüyorsunuz;ama çiçekçinin kocası gülüyor. dükkanın vitrininde lolipoplar var. ha! dört bir yandan gelen kokuyu duyabiliyor musunuz. harika bir koku. şu adam müşterilerine kavun tattırıyor. hah! orada harika dondurmalar yapıyorlar. şimdi kasabın önünden geçiyoruz , kemikli jambon 79'a satılıyor, antikrot 40'a.şimdi peynircinin yerindeyiz, herşey tek fiyata 12.90 a satılıyor. burası kasap.bir bebek köpeğe bakıyor, köpek de tavuğa... işte günün büyük gezisi sona erdi. burası metro istasyonu, sizi buraya bırakıyorum.
--spoiler--
müzikleri filmin ötesine geçebilen filmlerden bir tanesi. filmdeki renk kullanımı ve paris'in değişik açılardan görüntüleri gerçekten mükemmel. arşivlerde yerini alması gereken bir film olmuş.
--spoiler--
Fırsatlar fransa bisiklet turuna benzer. onu çok beklersiniz ama çabuk geçer.
--spoiler--
pollyanna ve heidi karışımı bir kızın yaşamından bir kesiti alan film. kız çok güzel olmasına rağmen çekimler ve saç kesimi dolayısıyla olduğundan çok çirkin çıkmıştır filmde. yine de filmde dahi çok güzeldir.