akp bornova ilçe teşkilatına göre porno filmldir. hatta bununla kalmayıp bornova anadolu lisesinde filmi gösteri salonunda izlettiren öğretmenler hakkında milli eğitim bakanlığına şikayette bulunulmuş. buyrun bakın akp kafasına. sonra bu adamlara yobaz diyince üç beş çapulcunun tepki nutuklarına katlatmak zorunda kalıyoruz...
izlemekten aşınan bir cd'sine sahip olduğum, güney illerinde ukela fransız arkadaşlarla kaynaştıran bir film. ayrıntı manyağı yapar ama beni de kıllandıran falsoları vardır. kadı kızının selülitleri mukabilinden:
''Film ticari ve sanatsal açıdan büyük başarı yakalamıştır. Bununla birlikte les Inrockuptibles yazarı Serge Kaganski'nin ağır eleştirilerine maruz kalmıştır. Kaganski'ye göre film, Fransız toplumunun realistlikten oldukça uzak, şaaşalı bir betimlemesi, eski, etnik grupların nadir görüldüğü, gizli lepenist* bir Fransa kartpostalıdır. Paris çeşitli etnik kökenin bir arada bulunduğu bir şehirdir ve Montmartre'ın bitişiğinde, siyahi yerleşimlerin bulunduğu ve burada yaşayanların filmde pek az görüldüğü Barbès-Rochechouart bölgesi yer almaktadır. Eleştirmene göre, yönetmen, mükemmel Paris'in rüyası bir görüntüsünü yakalamak için, siyahi insanların filmde yer almaması gerektiğini düşünmektedir. ilginç olansa, filmde sadece tren istasyonunda Amélie'yi rahatsız etmek için arkasından yürüyen üç serseri için siyahi oyuncu kullanılmış olmasıdır.
David Martin-Castelnau ve Guillaume Bigot gibi diğer eleştirmenlerse, Kaganski'nin bu eleştirisini haksız bulmakta ve Kaganski'nin iddialarını, bir çeşit ''elit'' grubun, filmdeki sıradan insanlara karşı hastalıklı bir aşağılama olarak değerlendirmişlerdir. Filmin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet ise, filmde Lucien rolünü üstlenen Kuzey Afrika kökenli oyuncu Jamel Debbouze'yi örnek göstererek bu eleştirilere karşı çıkmıştır.
Filme getirilebilecek bir eleştiri de, yeniden yapılandırılma aşamasında olan bir bölge olan Montmartre'da, Amélie gibi bir garsonun, sadece garsonluktan aldığı parayla herhangi bir ulaşım aracına ihtiyaç duymaksızın nasıl işe gidebildiği, iş yerine nasıl bu denli yakın yaşayabildiği ve iş dışındaki boş vaktinin neden bu kadar çok olduğuna yönelik olabilir.''
en güzel filmlerden, çok farklı bir kurgusu var, ayrıca yann tiersen'e tapma sebebi olabilir, soundtrack albümü alınmalıdır, bir tane bile kötü parça yok, ayrıca filmde çalan comptine d'un autre ete isimli şaheser goodbye lenin'de de kullanılmıştır.
ayrintilarin filmi. insana kesinlikle hayatin anlaminin mutlulugun farkedemedigimiz ufak ayrintilarda oldugunu hatirlatiyor. sahsen film benim bünyemde hemen hemen kücük prensle ayni etkiyi yaratti. ama birisi bana bu filmin senaryosunu camus yazdi deseydi onada inanirdim cünkü camus'nün o varoluscu absürt tarzina cok yakin benzerlikler buldum filmde.
--spoiler--
evet küçük Amelie. Senin kemiklerin camdan değil. Hayattan darbe alabilirsin. Ama bu şansı kaçırırsan eger senin kalbinde benim iskeletim kadar kuru ve kırılgan hale gelecek. Ne bekliyorsun?
--spoiler--
--spoiler--
Ama bayım siz bir sebze bile olmazsınız çünkü enginar bile bir kalbe sahiptir.
--spoiler--
şimdi efendim eğer düşündüğüm gibiyse bu filmde çok ilginç bir ayrıntı var. tam olarak çözemedim ama olsun, yine de söyleyeyim. şimdi filmin 26. dakikasında amelie, oyuncağı bredoteau adlı sahibine iletmek için o ev senin bu ev benim dolaşır.
metroya biner ilk bredoteau yanlış adam çıkınca. umarım o sahneyi hatırladınız. tam o anda amelie metrodayken arka sıralardan şöyle bir ses çıkar:
-bayanlar ve baylar rahatsız ettiğim için özür dilerim.
amelie yüzünü hafiften sesin geldiği yere döndürür lakin aldırmaz.
şimdi 2001 yapımı amleie filminde o arkadan gelen ses, 2002 yapımı j'attendrai le suivant adlı kısa filmdeki evlenme bahanesiyle konuşan adamın ta kendisi.(umarım.) yani yönetmen o kısa film ile kendi amelie'sini bir noktada birleştirmek istemiş olabilir.
kısa filmin türkçesi sonrakini bekleyeceğim. çok ünlü bir kısa film. hani bir kadın, bir erkek, metro, yanlızlık, evlenme. ha işte o film.
bu iddiayı çürüten tek unsur amelie'nin 2001, j'attendrai le suivant'ın 2002 yapımı olması. ama olsun. bazı filmler yapımından çok çok sonra görücüye çıkabiliyor. amelie'nin yönetmeni de kısa filmi amelie'yi çekmeden önce hazırlamış olabilir.
her izlediğimde bana farklı bir tad veren, bunalım dönemlerinde insanı rahatlatan, aksiyondan uzak duygusallığa yakın film. müzikler, kişiler, sahneler kolay kolay unutulmayacak cinstendir.
Jean-Pierre Jeunet yönettiği film. başrolde oynayan (bkz: Audrey Tautou) o kadar çekicidir ki aşık olmamak elde değildir. filmde çok güzel esprilerde fazlasıyla mevcuttu. aklımda kalan bir tanesi ise şöyle;
amelie nin her zaman olduğu gibi yine yolu istasyona düşmüştür. her zaman gördüğü ama üzerinde hiç durmadığı dilenci adam bu sefer ne oluyorsa dikkatini fazlasıyla çekiyor. yanına yaklaşıp kendisine para vermek istiyor. ama aldığı cevap bir hayli ilginç;
geçmişimi seren cep ayna
eski dede tarağı kokusu
bilinçsiz saklanmış kutular
fare deliğinde gece masalları
ansızın yağan yağmur
rengarenk şemsiyelerle süslü bir dünya
dudakları güzel kadınlar ve şahane giyimli adamlar
şarkılarla zamanı tutan insanlar
ellerinde oyuncaklar ve her saniye daha da irileşen gözler.
"oyununu oyna sen de" der gibi tüm sesler.
jean pierre jeunet'in olağanüstü unsurlar barındıran ve ayrıntılara dikkat etmemizi sağlayan, hayalperest seyircilerin filmi.
iki karakter de yalnızlıklarıyla boğuşmaktadır, ve gelecek olanı beklemektedirler... hiç bir şey tesadüf değildir.
metroda yerdeki artık fotoğrafları toplayan ve bir bahçe cücesini baba evinden ayırıp dünya turuna çıkaran ikilinin öyküsüne mutlaka ortak olunmalıdır.
hiçbir ayrıntısında huzurun eksik olmadığı film. müzikleri zaten başlı başlına mutluluk kaynağıdır. ne var ne yoksa bırakıp paris e yerleşip, sokak sokak nino yu arama isteği uyandırır.*
--spoiler--
amelie nin kör müzisyeni gezdirdiği sahnede ağlarım ben, dolar dolar taşarım ben.
--spoiler--
ilk dakikasından son dakikasına kadar yüzünüzde bir tebessümle izleyebileceğiniz harika bir film. amelie'nin gözlerini kocaman açarak şaşırması, kristal adamla yaptığı imalı konuşmalar, çevresindeki insanları mutlu etmek için hazırladığı zararsız sürprizler filmi sadece bir kere izlemeyi imkansız kılıyor. hele amelie'nin nino ile en sonunda buluşuğu sahne vardır ki, hiçbir aşk filmi o sahne kadar duygusal olamaz.
ohaa ohaa diye bağırttırmadan yüzde hafif bir tebessüm bırakarak etkileyen mükemmel bir fransız filmi. çok ayrıntı olduğu doğrudur efendim ama yaz desenizde anlatmakla ilgi çekemiyecek kadar basit detaylardır, hayata dikkat çekmeden güzellik katan detaylar.
filmde amelie yaşadığı sexlerdeki yüz ifadesi bu kadar çocuksu olmasaydı kusursuz olucaktı dedirten film. birazda kadınsılık ekleseymiş keşke.