laikliği ilk uygulayanın islam medeniyeti olması

entry1 galeri0
    1.
  1. bin yıldan fazla bir zaman önce ortaya çıkmış ve beşyüz yıldan fazla bir zaman önce yitip giden, geçmiş gitmiş bir zaman dilimine ait bir tecrübedir. Nitekim bu uygulama daha sonraları batı tarafından benimsenmiş ve medeniyetin seyri değişmiştir.

    tarihte kısaca abbasiler denen saltanat devrinde bugün islam medeniyeti, ya da batılılar'ın "islam'ın altın çağı" diye adlandırdığı bilimsel, düşünsel, matematiksel, mimari ve teknolojik 300-400 senelik bir zenginlik dönemi yaşandı. soru şu: aynı kuran, aynı din; peki nasıl oluyor da bugünden çok farklı bir uygulama ve üretkenlik yaşanmış?

    islamcılar'ın bu soruya yanıtı belli: "o zamanlar islam'ı takip ediyorlardı, o yüzden".
    ben de diyorum ki, "hayır, o zamanlar islamı dünyevi olandan, yani maneviyatı maddi olandan ayırmayı becerebildikleri için".

    malum islam ilk ortaya çıktığı an idarede emeviler var. öyle bilim falan hak getire; almışlar ellerine kılıcı yüz senede ispanya'dan orta asya'ya toprakları genişletmişler. ancak takip eden abbasiler ile birlikte başka bir düzen gelmiş. bu yeni idarenin kurduğu davetkar ve tolerans sahibi atmosferden ötürü fikir meclisleri kurulmuş ve bu meclislere o zamanın bilinen dünyasından gelen her türlü aklı ve fikri davet etmiş, menşeilerine aldırmadan dünyevi konularda tartıştırmış, bilim yapılmış. bu kimselerin tartışılan konudaki yetkinliğine ve becerilerine bakılmış, hangi dine ait olduklarına bakılmamış. tıpkı bugün batı medeniyeti'nin yaptığı gibi. bunun da meyvelerini toplamışlar, "medeniyet" denen yapıyı güçlendirmişler, zenginleşmişler.

    bu yöntemin, yani din ile dünyevi işlerin ayrılmasına laiklik denir. kimse sizden dininizi veya inancınızı terketmenizi istemez. ancak inancınız ne olursa olsun bunu dünyevi işlere bulaştırmamanız gerekir ki konunuza odaklanabilesiniz. yani o islam medeniyeti meclislerinde tartışanlar arasında her din ve milletten insan vardı; kimseden bu inançlarını reddetmeleri istenmedi, ancak o fikir meclisine geldiklerinde tartışılan dünyevi mesele ne ise ona odaklanmaları beklendi, buna uygun olarak saygınlık kazandılar.

    gel zaman git zaman bu fikri zenginlik maddi ve yaşamsal iyileşmeleri de beraberinde getirdi ve diğer coğrafyalarda yaşayan insanları çekmeye başladı. tıpkı bugün batı ülkelerinin dünyanın geri kalanına bir çekim merkezi olması gibi. elbette her gelen barış içinde yaşamak için gelmedi, bu zenginlik bir müddet sonra avrupa'nın haçlı ordularını ve doğudan gelen asyalı orduları da islam medeniyetinin zenginliğine çekti. bunlarla mücadele eden islam medeniyeti savaş ve savunma moduna girdi ve katılaşmak zorunda kaldı. bu katılaşma ile yabancı olana karşı bir düşmanlık başladı ve insanlar dine daha çok yaklaşmaya başladı; dini söylem daha da güçlendi, buna paralel olarak dünyevi gelişim duraksadı. elbette tarih belli; bu hadiselerin dönüşümü birkaç yüzyıla yayıldı, ancak sonuçta toplumsal ve idari kimya tamamen değişti.

    manevi ve maddi olan, aynı anda varolabilir ancak aynı ortamda olamaz; ya da aynı bünyede olabilir, ancak dini olanın yeri ayrı, dünyevi olanın yeri ayrı kalabildiği müddetçe. kişiler, kurumlar veya devletler bu ayrımı yapmazsa ne dinlerini doğru düzgün ve hakkıyla yaşayabilir, ne de dünyevi olarak kendilerini geliştirebilir. bu ayrım çay ve ayranın birbiri ile bulaşmaması kadar önemlidir: çay da iyidir, ayran da; ama karıştırılırsa her ikisinden de zevk alınmaz, her ikisi de "bozulur". Laiklik birinden feragat etmeyi değil, her ikisinin de yerini belirleme sanatıdır.

    islam medeniyeti kendisini dine tamamen teslim ettikten sonraki hikaye biliniyor; artık batı coğrafyaları kendi kiliselerinin etki alanları dışında dünyevi bilginin peşine düşmeye başladılar. bir anlamda çarpışa çarpışa ve temas ede ede islam medeniyeti'nin laik sistemini kendilerine adapte ettiler bile denebilir. tabi yine kendi usullerince.

    burada belki en önemli husus islam medeniyeti'nin ortaya koyduğu, ama ismini koymadığı o laik sistemi kurumsallaştıramamasıdır, dini alanın zamanla dünyevi alana sızabilmesinin nedenlerinden biri de budur. bugün amerikan toplumu kişiler bazında dindar veya inançlı bireylerden oluşur, ancak bu inançlarını yaptıkları dünyevi işlere bulaştırmazlar. burada gayet "genel" olanı konuşuyorum. bugün amerika'da din satan evangelist kiliselerden bahsetmiyorum; amerika'yı dünyada çekim merkezi yapan veya başarılı kılan hadise özünde işini iyi yapan insanlara imkan sağlamasıdır, ve bu insanların inançları ile ilgilenmez, ekonomi ve bilime ne kattıkları ile ilgilenir. birgün olur da amerikan sistemi ve toplumu da bu ayrımı yapamaz hale gelirse şimdiki konumunu kaybeder.

    islamcılar kendi tarihlerini doğru dürüst yorumlayabilseler keşke. mesela tutturmuşlar "laiklik dinsizliktir" diye. dinsizlerin hakim olduğu bir ortamda laikliğe ihtiyaç duyulmaz ki, çünkü hakim olan yapı zaten dünyevidir, karışacak birşey yokki ortada. aksine laiklik aslında tam da dinlerin ve inançların var olduğu toplumlara ve ortamlara lazımdır ki o inançlar ile dünyevi olan arasına bir sınır çekilebilsin. bu nedenle laikliğin ilk kez islam toplumunda ortaya çıkmış olması bir "tesadüf" değildir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük