ilk aşamada kişiliğinin düzgünlüğü konusunda kız şüphe duymamalıdır. yani güven kazanmak adına yapılacak her şey kızı etkiler. ikinci aşamada ilgi gösterilir, kız yumuşamaya başlamıştır. güzel sözler iliştirilir konuşma aralarına. ve cesurca son hamle de duygularını dile getirdiğinde kız asla hayır demez,diyemez.
olmayan teklif şeklidir. söz konusu olan, bir bayan. bayanlar konusunda mantık olmaz (kadınlar mantıksızdır demiyorum) çıkmak ise bir ilişki başlangıcı yani aşksal, sevgisel bir şeydir. aşkta da mantık olmaz. yani asla reddedilmeyecek teklif nedir, var mıdır? yoktur arkadaş... bırakın her şeyi, hayat aksın ve bitsin.
Eger kizin sizden hoslandigina eminseniz "sevgilim olur musun * " diyebilirsiniz. Kiz sizden hoslaniyosa mukemmel bir sorus seklidir, iliskiniz sonsuz olabilir. Cok mutlu olabilirsiniz.
çıkma nası teklif edilir la yaparsın muhabbetini bakarsın gözlerine her şeyi göze alır tutarsın elinden oldu bitti. bir de bak yıllarca yaptım sadece 2 kişi yemedi onlar da anasının gözüydü, gözünde bişi var diyerek alır gibi yap gözlerini kapayınca yapış gitsin afallayıp kalıyor tokat atsam mı falan düşünürken tüyersin korkma.
not: hiç tokat yemedim deneyin bunu. *
Arabayla aldım evden, Bursa'nın hiç bilmediği yerlerine götürdüm.. En son da mabedime, Mudanya'ya . kayalıklara oturduk, güneş doğmak üzereydi, bi kaç bira yuvarlamıştık ve kafamız hafiften çakırdı. zaten bilirsiniz o işleri, arada bakışmalar, kayalıklarda düşmesin diye tutmalar. Yolda dinlediğimiz romantik şarkıların da etkisi vardı tabi.
- Tuttum ellerinden, gözlerinin içine baktım. Utandı, terliyordu elleri. Saçları denizin yansıttığı ilk güneşin ışığıyla dans ediyordu adeta. Bende o dansa katıldım gülümseyerek.
Hiç bir kelimenin anlam ifade etmediği o anda :
- Seni ilk kez gördüğüm geceden bu yana sanırım bir ay kadar oldu, ve ben her anımda seni soluyorum artık, Sana açılmanın bir yolu yok, senin gibi bir denize açılmak, boğulmak olurdu. Ben zaten ilk saniye sana açılıp o okyanus gönlünde nefes almayı öğrendim..
Hoşgeldin..
dedim.
- Bir gülümseme ve sessizlik eşlik etti bize. Çok utanmıştı, mutluydu ama sanki sıkıntıları da var gibiydi. Bi kaç kelime dökülür gibi olurkeni vivaldi tadındaki kaşları çatmaya başladı. Evet bir klasik müzik şaheseri dökülmek istiyordu yüz ifadesinden, ama yapamıyordu. Sanki gönül orkestrasının şefi, elindeki sopayı göstermiyor, daha değil diyordu.
Netice itibariyle olmadı. Durmadım ki ben, Son yaz şenliklerinde de ona aşıktım, ve kafamdan bin türlü süpriz/düşünce geçiyordu. Bir akşam yine, evde başbaşa otururken ben kendi şarkılarımdan çaldım ona . Biraz da ortak sevdiğimiz şarkıları. (şenlik deme sebebim, şenlik zamanında (bkz: 2012 Uludağ Üniversitesi şenlikleri) fenerler uçuruyordu , hani altından yakılıp göğe bırakılan cinslerden. Şenlikler bitince bir kaç tane saklamıştım ; lazım olur diye. Nihayet o gece bana dedi ki:
- uçurtma uçurmak istiyorum ben.
+ ama , yazın uçurtma olmaz ki, rüzgar bile yok baksana..
- Keşke uçurabilsek..
dedi, ve tuttum kolundan. Üzerinde eşofmanlar vardı , itiraz etsede arabaya bindirdim. Gece yarısını geçiyordu, hiç bir şeye umursamadan, hiç konuşmadan üniversitenin artık bomboş olan şenlik alanına götürdüm. Dilek fenerlerini çıkardığımda, gözlerinin içinde beliren o minik kızın gözleri dolmuştu. Biz sigaralarımızı yakarken, elele tutuşup dileklerimizi diledik..
Ama yine olmadı. benim ondan başka ne dileğim olabilirdi ki.
Şimdi diyenler olacak, madem kız istemiyor, ne uğraşıyorsun falan. inanın ilk kişi değilsiniz. Ama ben ona ilk gördüğüm anda önce içimden , daha sonra da yüzüne karşı defalarca kez bir cümle sarfettim, Söz verdim.
- Seni bırakmam!
Sonrası mı , sonrası yine hep böyle yabancı film, romantik komedi (bkz: entry nick uyumu) (bkz: romanticomedy) tadında geçti. Geçiyorda. Dün doğum günüydü, ve pek bişey yapmadım. Çünkü artık istanbul'da . Çalışıyor, ve zor bir hayatı var. Şartlar zorluyor onu buna. Bırakamıyor kendisini. Biliyor musunuz, şuraya yazdığım 2 olay sadece binde biri yaptıklarımın.
Hele bi Mudanya'da rakı-balık yaptığımız akşam vardı ki, sormayın. Geçen sene eski bir yapıyı restore edip restorant yaptılar. Adını tam hatırlamıyorum ama asırlık köşklerden, denize sıfır. Oraya götürdüm onu. Birer çipura söyledik, küçük rakımız da yanında . O kadar çok şeyden sohbet ettik ki. o kadar çok şeyin içinde tek olduk ki onunda.
Hani yine bir film sahnesi vardır, kız ayak uçlarında yükselip boynuna sarılır adamın. Aynısı oldu. Oldu da ne oldu, koca bir hiç diyeceksiniz belki ama değil. ben hissettim o bana yeter...
Şimdi ara sıra konuşuyoruz. 2 gün aramazsam o arar, o 3 gün ara verirse ben ararım. Birbiri için yaratılıp bir arada olamayanlardanız biz. Olmuyor işte. O istemediği sürece de olmayacak. Ben daha ne kadar beklerim meçhul, 10 gün sonra tam 1 yıl olacak onu ilk gördüğüm günden itibaren. Bir ömür de olsa bekleyeceğim galiba , hem erdemli cümlelerde , hem de artık göz yaşlarımdan çürümeye başlayan akustik gitarımın tellerinde, hep o güzel adına akrostiş şarkılar yapacağım..
Başlığa geri dönersek ; reddedilemeyecek diye bir şey yok aslında. Neler yaptığını anlatmaya bayılan bir adam değilim. işin ilginci, çirkin falan da değilim. Ama olmayınca olmuyor işte..
Reddedilmeyecek teklifte yok belki. Sadece bu naif yürekli , kadın dediğimiz, pamuk şeker tadındaki canlıları, bazen engelleyen "hayati" konular olabiliyor.. Ve işin en kötü tarafı da , siz ; sizden önceki bu kıyamadığınız kadına zarar veren, şerefsiz orospuçocukları kadar şanslı olamıyorsunuz ya, ona yanıyorsunuz...
Satranç oyununda taşlar belli bir strateji dairesinde sistemli olarak kullanılır. Yani ne tür müzik sevdiğini bilmediğiniz birini rock konserine 2 biletim var gidelim mi diye davet ederseniz muhatap rock sevmediği için mi hayır dedi yoksa sizinle samimimiyeti ilerletmek istemediği için mi gelmedi bilemezsiniz.
Asla reddedilemeyecek teklif modelleri gibi mitik şeylere kafa yormak yerine muahatabinizi çalışın.
Takip edin izleyin önemseyin .en doğru zamanda doğru teklifle gidin.