Dedemin evi kırmızı tuğladan yüksek bir binaydı. Yan tarafı boş bir arsa. Halamın çocukları gelince yandaki boş arsada oynardık. Onları özlediğimde arsanın kenarında durup binanın kırmızı tuğlalarına bakar beklerdim saatlerce. Tuğlalara bakınca gelecekler sanırdım. Çocukça beklemek ne güzelmiş meğer.
ensemde gözüm var sanıyordu, saçlarımın arasında göz arıyordu.
kuşların bana yetiştireceğini sanıyordu, kışın dondurma alıp kuş olmayan yerlerde gizlice yiyordu.
annesinin her şeyi bildiğini sanıyordu, mesela çince, kedice, kedilerin annesini bu yüzden eve kadar takip ettiğini sanıyordu.
parlak ayran kapağıyla kantinciyi kandırıp çubuk kraker satın alabileceğini sanıyordu.
Küçükken büyüklere vurunca felan canları hiç acımıyordu. Bende hiç acımıyor sanıyordum. Büyük. Şimdi dert babası oldu tüm acıları ayrı ayrı kategorize ediyoruz. Bu acıları dert kütüphanesinde dizerken radyoda müslüm gürsesten acımıyorsan çalışıyor...
Minderlerin ve yastıkların gündüz üzerlerine oturduğumuz için gece öc almak için bir uyurken gelip aynısını bize yaptığını düşünürdüm.Meğersem abim malı kıskançlıktan üzerime atıyomuş neyse ki boğmaya kalkmamış buna da şükür.
oruc tutmak denilince orucu gece uçan ve yakalanan gri bir hindi zannederdim. hatta bir gece yarisi kalktim herkes uyurken camdan sarktim oruc bekledim yakalamak icin. amma kekoymusum iyi ki dusmemisim.