altın kaplama görünümlü çikolata vardı. eski zaman parası gibi. hem çikolata hem altın. kendimi çok zengin sanıyodum o zamanlar. altın, paradan daha değerliydi sonuçta. nasıl bi çocukluk geçirmişim ben öyle ya! *
küçükken almancı akrabalarımın verdiği marklar paradan daha değerli gelirdi markı para değil boyutlar arası bir şey sanardım ki sobanın içinde saklardım.
tasolar. benim için bırak parayı en az insanlar kadar değerliydi. en son binlerce taso biriktirmiştim. bazı arkadaşlarım kapış kapış yapardı, ben inadına biriktirirdim. poşetlerce olmuştu. annem artık evde kirlilik yaptığından sürekli sobaya atmakla tehdit ederdi. bende dayanamadım, bahçemize bir çukur açmış, kirlenmesinler diye de poşetin içine koyup gömmüştüm. şimdi eski evimizin bahçesinde eğer fosil olmadılar ise hala yatıyorlar. zaman zaman önünden geçtiğim de hala daha aklıma gelir, bir gece ansızın gidip kazıp geri çıkarmak istemişimdir bir çok zaman ama şimdi orada oturan kiracı fazla psikopat, yakalandığımda ben küçükken tasolarımı bu bahçeye gömmüştüm, o zaman buralar dutluktu falan dersem beni ters yatırıp düz siker, anlatamam derdimi amcaya. o yüzden onlar orada mışıl mışıl uyuyorlar ben ise önünden geçip zamanı anmakla yetiniyorum.
misketlerim vardı paradan daha değerli. renklerini ışığa tutup saatlerce bakardım büyülenerek. o zamanlar içindeki renklerin nasıl yapıldığını anlamaya uğraşırdım hep. şimdi hala koca bir vazo içinde dururlar. arada çıkarıp oynuyorum da çaktırmadan. hala seviyorum misketlerimi.
babanın yakışıklı olması, kendi çapınızda moda saydığınız kırmızı ayakkabıların sahibi olmanız ve diğer kız çocuklarının "bi' kere de ben giyim miiiii?" demeleri, barbie ve kevin'ın * orjinallerine sahip olmak ve barbie'nin başının yanlara eğilmesi, diğer kızların bebekleri üzüldüğünde tüm vücutlarını sağa sola yatırırken senin barbie'nin boynunu bükebilir özellikte olabilmesi, oyunun esas aletinin sen de olması, uyduruk voleybolu mickey mouse'lu topunla oynatmak, başkaları topa vururken bile mutlu olmak vs. vs.