sesime doğru bakarken buruşuk gecenin en sıska
aşkıyla sallanan telaş, zorlandım kahverengi.
avcumun kemiği kırıldı ve huzmelerimle
ilerledim, biçimler terledim ekşi ekşi.
buzdu.
çatılara yerleştirilmiş keskin nişancı martılar
tasviri güç çalkantılar ve caz bulantısı
kalbime çırak sevgilim
nimetime çakal sevgilim
uzun ince pardösüm, uzun ince kaşkolum
uzun ince sebebim buzdu.
uzun ince sebebim darba açılıyordu, soluksuzdu.
kaç gündür gözaltındaydım
etimin manası kaç intihar ederdi
kaç çocuk ölümü bir ben edecektim
matematik acının işiydi
matematik hayli sorumsuzdu.
şimdi istanbulun her semti bir cevap şıkkı
bedenime beden sevgilim
ecelime berceste sevgilim
biliyorum, o da benim gibi
solmaya gönüllü hüsnü yusuflara aşıktı.
Ben jiletin öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
Puhuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor
Üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek
Öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer
Diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler
Senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve
içindeki sessizliği içecekler
Ben hüznün öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
Son tartışmamız olsun bu yoksa beni öldürecekler
Usulca akan bir gözyaşı gibi sevişelim de biraz,eğer istersen,
Çok uzun yolları aydınlatan benzin istasyonları gibi
Uykusuzluğumuzu gölgelesin alkolün dövdüğü saatler
Bak, yatakta ikimiz de ağlıyoruz; meselemiz malum, aşk
Üst kattaki komşu yine çocuklara su veriyordur
Haplar da kayboldu, esrar da, bileklerimizdeki kesikler de
Havaya bir kuş at, ben onu yerdeki gözlerimle vuracağım
Dudakların ne ki, olsa olsa şurdan üç beş adım
Ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler
Aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer
Onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız
Rüyamıza giren prensler
içimizdeki mutsuzluğu içecekler
Ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler.
Uzun kelimeler cümlelerin ömrünü kısaltır !
Ziyadesiyle sessiz bir kafiye bulunur ölüme
Açılır mezar, kapanır tabut
Yorulur toprak onca ölüyü yutmaktan !
Huzursuz meleklerin azarlanmasıdır
Eninde sonunda yakamıza yapı$acak olan hazan !
Parlak bir yıldıza kaydımız yapılacak
Ardından kimi hazırlıklar,
Rol gereği değil bu kere öğrenciliğimiz
Issız geçen hayat bitince, önümüzde uzun bir tatil var !
geçen cumartesi aynı yatakta beraber uyuduğum kişi. mükemmel muhabbeti olan bir insan, can dostum. son duble rakısını bile diğer bardağa boşaltıp ikram etmiştir.
* bazı insanları çok sevdim; inkar edemem. o anlamda sevildiğimi iddia edemem. bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermeyeyim: hümanizmi yaşama biçimine dönüştürmeyecek kadar zekiyim .
"beni sevmene asla izin vermeyeceğim"
diye yazmıştın kapımdaki not defterine;
kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
içerde olmadığımı bile bile!
gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanda işte
uzun büyük parlak
siyah ve vahşi!
parçalayacak kadar siyah
ve onarabilecek kadar vahşi
sanki
aşka hayattan daha fazla özen gösteren,çocuksu
ama hep hırpalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!
gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık!
ellerinin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı,
dudaklarındaki kazı tozu. ölelim mi... demiştin
bak şimdi tam sırası!
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
müşterisiz
mütemadiyen ağlamaklı
için için eğlenceli
temiz.
çevresinde çizgi film hayvanlarının oynaştığı
bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
bir tahta masa iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz
mesela
yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
ve sağ kulağındaki halka küpeden atlardı çığlık çığlığa
tenimdeki tüm yabanıl bitki örtüsü
biz birbirimizin çatalı, bıçağı
biz birbirimizin incelik hırsızı, gönül süsü
ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda!
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!
dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta,
yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil
gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!
ışıktan ışığa geçen o tenha yolda
o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada
seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada
o hırçın, o fazla erkek fazla kadın noktada
tanımadığım
tanımaya kalkışmadığım
izahı zor, kavraması imkansız bir hastalık gibi
ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı
şaha kaldırdığı boşluklarda!
iz sürmedim
ad sormadım
dönüp bakmadım ardıma!
hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
o kadar çok kovaladık ki hayat içerisinde
kendi kendimizi,
mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!
"beni sevmene asla izin vermeyeceğim"
diye yazmıştın kapımdaki not defterine;
bende eklemişim altına:
"aşkı dövmek lazım
kalbe terbiyesizlik ettiğinde!..."
Bir dergiye yazdığım küçük iskender biyografisi şöyleydi;
Derman iskender Över 28 Mayıs 1964 tarihinde istanbul Fransız Hastanesinde doğmuş, ailesi bir kız beklerken erkek olarak dünyaya gelip ailesini o günlerde bile şaşırtmayı başarmıştır.
küçük iskenderin hayatında önemli yeri olan ve en çok sevdiği şehirdir doğduğu istanbul; çoğunlukla nefret, az da olsa sevgi beslediği babası Derviş Överi de burada kaybetmiştir. Küçük iskender babasının vefat zamanını tam açıklamasa da Baba 2004 adlı şiirinde Eylülü görmedi, Bushu tanımaz! diye babasına atıfta bulunmuştur. Peki ya MSÜ Güzel Sanatlardan mezun olan Ressam Derviş Över küçük iskenderin hayatında neden bu kadar büyük bir nefrete sebep olmuştur?
küçük iskender babasındaki kişilik değişimini Kenan Evrene yazdığı Radikal Gazetesinde yayınlanan mektupta şöyle açıklamıştır:
Bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç / orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti; akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen Tünel'de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti.demiştir. Bununla birlikte çok dayak yediğini ve otoriter bir babaya sahip olduğunu her zaman vurgulayan küçük iskenderin nefret sebebi gün yüzüne çıkmıştır.
küçük iskender annesi hakkında da Mehmet Erte ile yaptığı söyleşide:
Annem ise Beyoğlundan. Liseden ayrılmış bir kadın. Anneannemin enteresan bir çevresi varmış: Örneğin ingiliz Kemalin eski karısı. Annemin genç kızlığı bu tür insanlardan dinlediği ilginç hikâyelerle süslü. Ancak zor bir aile anneminki. Sorunlu ve despot babanın kıyıcılığı usandırıyor. Babamın annemi görüp beğenmesiyle, annem neredeyse babamı tanımadan evet diyor ve 18 inde ben doğuyorum.demiştir.
Böylece küçüklüğünde çok fazla oyuncağı olmayan, bunun yerine kitaplarla vakit geçirdiğini öğrendiğimiz Küçük iskenderin edebi iskeleti, yer altı edebiyatı zeminlerini oluşturan kişisel analizi o günlerde oluşmaya başlamıştır.
Edebiyat dünyasındaki yerini 80li yıllarda elde etmeye başlamış olan küçük iskenderden Marjinal Şairsıfatıyla adından bahsedilse de; küçük iskender, Gülden Aydın&la Hürriyet Gazetesi için yaptığı söyleşide kendisine marjinal şair denilmesi üzerine şöyle demiştir:
Ben de ağırbaşlıyımdır, bakma. Aslında marjinal bir hayat sürdürmüyorum. Yıllar önce üstüme yapıştırılan marjinal sözcüğü, beni bir şeylerden koruyan şemsiye oldu. Ama bazı kesimlerle aramda engel teşkil etti. Oysa şiirimde ve düzyazı çalışmalarda her zaman her alana gidebilmek, her noktada durup hayata oradan bakabilmek çabası var. içinde olduğum kareyi yuvarlamak, her noktayı köşe yapıp kendi çemberimi çizme çabası.diyerek toplumdaki ben çizgisine bir ironi yaşatmıştır.
Makedonya kralı Büyük iskenderin ölümünden sonra amcası tarafından tahtın birinci varisi olması nedeniyle Küçük iskenderin bir faşizme kurban gittiğini düşündüğü için küçük iskender unvanını tercih ettiğini belirtmiştir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise kendi için kullandığı unvanda küçük kelimesinin k harfini küçük yazacak kadar mütevazı birisi olmasıdır.
Peki ya kimdir küçük iskender?
küçük iskender istanbul Erkek Lisesini bitirmiştir. Ardından da beş yıl boyunca i.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne gitmiş fakat öğrenimini bitirememiştir, nedeni gayet açıktır. Kendisini faşizmin sonucunda düşünen beyinlerin kadavralarına bakarken gördüğünde kendi deyimiyle : Sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim.diye açıklamıştır. Nihayetinde son kadavrası olan ellerinden çivilenmiş bir çiftçiyi gördüğünde midesinin bu sistem adı altındaki sistemsiz adaleti kaldıramayacağını anlayan yazar bölümü bırakmış, istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'ne de üç yıl kadar devam etmiştir.
Şiir, yorum, deneme, roman, özgür metin, günlük, derleme, inceleme, antropoloji gibi birçok dalda kitapla karşımıza çıkan yazarın edebiyat dünyası için, akıp geçen zamanı bir hayli iyi kullandığı söylenilebilirdi. Buna nazaran birçok kitabında hayatına dair alıntılar yapan yeraltı edebiyatının-her ne kadar insanlar askerlik yapmış olmasını ona koz gibi kullanmasına rağmen- Türkiyedeki öncülerinden olan küçük iskender, kitaplarında bize aslında her şeyin çokta tozpembe olmadığını göstermiştir. it Cazı, Pop Hart, The Kırmızı Başlıklı istasyon Şefi buna en iyi örneklerdendir diyebiliriz.
Hayatına sadece edebiyatla yetinmek istemeyen küçük iskender;Ağır Roman filminde bir eşcinseli oynamış ,Gönül Bir Garip Kuştur ve O Şimdi Asker filmlerinde de küçük birer rol almıştır. Kendisinin de Zirzop adlı bir film senaryosu bulunmakta, fakat sinemayı yeterince öğrenmeden film yapmak istemediğinden bir süre daha projeyi hayata geçirmeme kararı almıştır.
Bir dönem TRTdeki Okudukça adlı programı yapmış olan küçük iskenderin programı sansürlenmiş olup, ardından Kent Fmde radyo programcılığında geniş kitlelere ulaşmasına ve kendisini sevdirmesine rağmen durum diğerinden farklı bir akıbete sahip olamamıştır. Çünkü toplum, bu denli marjinalliğe daha hazır değildir.
Vücudunda tüm yaşamın keskin izlerini, Türk toplumun farklı olana karşı tavrını, yılgınlığını buna rağmen onu anlamayı seçenin saygısını, dip olmanın ve anarşizmin aynasını yüzündeki çizgilerden görmek mümkündür.
Yaşanmışlığıyla yazdığı yazılar, istanbul Boğazının ve aşkın rengini, yüzünde barındıran ifadesiyle verdiği tüm pozlar, nedense hep bir yoksunluğu bir ruh boşlamasını andırması da bundandır sanıyorum ki. Üstat, bu devirde bildiğini bas bas bağırarak savunmak zordur oysa dimdik ayakta kalıp hakkı savunmuştur küçük iskender. Hatta öyle bağırmıştır ki sesini birçok yabancı ülkede duyurmuş ve ödüller almasına neden olmuştur bu durum.
Kanada'da yayımlanan Descant adlı edebiyat dergisinin Türkiye özel sayısında, ABD'de ise Murat Nemet Nejat'ın 'eda' kavramında yoğunlaşmıştır Türk şairlerinden çeviri antolojisinde kendine yer bulmuştur. 2000 yılında italya'da düzenlenen Avrupalı Genç Şairler Yarışması'nda ( La Giovane Poesia D'europa Nel 1999 ) ilk ona girmiş ve bu şairlerle birlikte kitaplaştırılmıştır. Yine aynı yıl içersinde uzun zamandır sinema dalındaki jürisinde de yer aldığı Orhon Murat Arı burnu Ödülleri'nde 'Bir Çift Siyah Deri Eldiven' adlı şiir kitabıyla birincilik alarak ödüllendirildi. iskenderi Ben Öldürmedim kitabıyla 2006 yılında düzenlenen Melih Cevdet Anday şiir ödülü'nün de sahibi olmuştur küçük iskender.
Her ne kadar insanlar onu cinsel tercihi ve eroin kullanması için suçlasa da; cinsel tercihini ve eroini başkalarına özendirdiğini düşünse de, o bu duruma karşılık bir cevapta bulunmuş ve insanları susturmayı başarmıştır.
Cinsel kimliğim: bunun eğilim değil, yönelim olduğunu her konuşmamda belirttim. Üremek, üremek için eş seçmek yerine Sevmenin kabulünü hissetmem bir yaradılış meselesidir. Tüm dünyanın hastalık sıfatından çıkarttığı bir kavramı patoloji gibi algılamak ise cehalettir. Hiç kimseyi de bu konuda özendirmedim, özendirenlere de karşı çıktım.
Şiddete karşı olmama rağmen hayatımda ciddi olarak iki kişiyi dövdüm ne yazık ki: biri eroin kullanmaya başladığını söyleyen bir gençti, ikincisi erkek kimliğine rağmen sırf eşcinselliği meraktan benle olmaya çalışan biri. Siz hâlâ uyuşturucuyu ve eşcinselliği öğütlediğimi düşüne durun.
Ne kadar suratına akla karanın ayrımını yapamayan insanların tepkisini aslada küçük iskender için; elma elmadır, hortumcu hortumcudur, şerefsiz de şerefsizdir. iyi ki vardır o, iyi ki vardır ki hala insanlar kendine göre olan doğruyu ayaklarının üzerine dimdik basarak savunan böylesi mükemmellikte kalemi konuşturan birinin varlığından haberdardırlar.
Temalarında alışılagelmişin kimi kez tam karşısında yer alan, polemikçi, başkaldırıcı şiiriyle sadece 1980 li yılların değil tüm Türk şiirinin en gözüpek şairi. Fazlaca karışık ve yer yer fazlaca uzun ve çoğaltımcı şiiri özgün çarpıcı başarı düzeylerine de ulaşabiliyor. Geleneksel yöntemler kullanarak yazdığı divan tarzı şiirleri, gazelleriyle de dikkat çeken şairimizdir.
artık büyüse de çük, pipi, oğlan yazmaktan şiiri kurtarsa. Ya da ergenlikte sütçünün çırağıyla yaşadıklarını psikoloğa anlatsa da bitmez ızdırabından kurtulsa.
''Benim dokunmaya kıyamadığım şeyleri siz bir anda lekelediniz! işte bu yüzden bir gün birileri benden özür dileyecek... ben bir pamuk prens'tim cücelerim beni yedi. '' dizelerine sahip şair.
edebiyatıyla sözüyle,şiiriyle,marjinalliğiyle sevilesi bağra basılası bir insan..bende bir mısrasını paylaşayım daha da sevin ısının kendisine.
"Camdandım..Kırılsam doğa çalınacaktı yeryüzünden." K.iskender
kitaplarını bağıra bağıra okuduğumun şairi. ağır roman da müthiş beğenmiştim nedense daha ciddi yan roller de çıkmadı karşımıza. üzüntü verici kendi adıma.
o kadar çok paylaşmak istediğim şiiri var ki.
"...unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir dudağınım öptüğün..!
...
kaçan bir elektriğim; haylaz, inatçı bir âşık. belki hatırlarsın beni, hani saklıyorsan hâlâ resimleri; cismim yetiyorsa kanıtlamaya kusuru, aklım şaşırtıyorsa bedeninin azametini, teklifim geçerliyse ve romantizm lök gibi oturmuşsa gündemine, hangi varlığımı yok sayabilirsin ki?
...
unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir çocukluk hastalığınım kırk derece ateşte yattığın..."
".......yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,........"