yazıları beğenildiği halde cinsel tercihini duyup ''hadi ya yazık '' diye bir tepki veren birsürü okur veya tercihin öğrendikten sonra okumayan çağdaş veya geri kalmış ama her türden hayranı mutlaka bulunan adamdır . Okunmalıdır iyi bir benzetme ustasıdır.
kitaplarında; ''orman sayılabilmek için toplam kaç ağaç olmak lazım?!'' , ''titanic'in çarptığı buz dağına ne ad verdiler?'' gibi ilginç ve ruhunuzu okşayan sorularla karşılaşabilirsiniz.
bilim,düşüncenin uçurumları arasında köprü kurmaz;salt bir uyarı levhası olarak bunların önünde durur.kusur,uyarıya aykırı davrananların kendisindedir.
ilk şiir kitabı gözlerim sığmıyor yüzüme'de şehsuvar adlı dört bölümlü uzunca bir şiiri vardır ki eğer bir şiirseverseniz okudukça okuyasınız gelir. zira her okuyuşunuzda yeni bir şeyler keşfederek daha önce okumadığınız hissine kapılabilirsiniz.
şiir şöyle bitiyor.
---alıntı---
- heyhat! şehsuvar öldü de gitti bile
hala onu filan tanıyamadık!
"ah! sultan! ah! şehsuvar!
dikdörtgen dudaklarda
ne çok
yuvarlak sözcükler vardı.
hangi birini böldüm ötekine
diğeri beni kalabalık masasına çağırdı!" ---alıntı---
biraz russun alkol alsan yüzüne çiğ düşüyor.
biraz arapsın,her yerin din ticareti.
biraz fransızın,nereye dokunsam bir şampanya patlıyor.
biraz italyansın,gözyaşlarında gondollar dolaşmakta.
biraz ispanyolsun,soyundun mu memelerin beni kırmızı görmeye kalkıyor.
biraz meksikalısın, her aşk kelimeme yaslanıp dinleniyorsun.
biraz irlandalısın hep isyankar hep isyankar.
biraz japonsun,her gün yeni bir neden keşfediyosun ayrılmak için.
biraz türksün,beni anlamıyorsun.
biraz hollandalısın,senden başka herkessin.
biraz yunansın, herşeyimiz benziyor.
biraz mısırlısın,sesiliğin bütün asil mumyaları saklıyor.
biraz ulussuz olsan, bayraksız olsan,kalbimdeki gönderler ne işe yarıycak?!
bir şehirden bir başka şehre giderken
hep seni düşündüm
bir yüzden bir diğer yüze çevirirken bakışlarımı
arada senin kırık, huzursuz gülümseyişin
çocukken anneme değil, sana sarılmışım bilmeden
senin göğüslerinmiş onlar nerden bileceğim
yatağımdaki beyaz ayı, senmişsin o da
karanlıktan korkmayışım, yaramazlıklarım, o da!
delikanlıyken arka cebimdeki falçata: gözlerin
teninle kuşatılmış tenim
öptüğüm ilk kızın ağzından
ağzıma dökülen mor tükürükte
adın yazılıymış mum ışığında okudum...
sezdirmeden sevdim farkettirmeden ayrılacağım
bir radyo aniden bozulacak
bir diktatör devrilecek uzak ülkelerde o sıra
bir meydan saati duracak ansızın
bir yangın çıkacak ormanın birinde
sen bu şiiri okurken mum ışığında...
aşkın ozon tabakası delinecek
gecenin atmosferindeki gazlar tutuşacaktır
bir trenin arkasına bağlayacağım mektuplarımı
hiç okumadığın mektuplarımı
tren uzaklaştıkça, hızlandıkça
mürekkep ve kağıt, sürtünmekten alev alacaktır!
sonra sahile ineceğim koyu bir banka oturacağım
ağlamak isteyeceğim koyu bir banka oturacağım
titreyecek ellerim, sağ elimi sol elimle avutacağım
sıkı sıkıya tutacağım onu
deniz bir şeylerden kuşkulanacak
birşeylerden kuşkulanacak yağmur
şimşek omzuma atacak kolunu:
-unut, diyecek, bitti işte artık!
isyan bile edemeyeceğim, hakkım bile olmayacak
hakkım bile olmayacak haykırmaya, bağırmaya
kendi koynuma uzandığım an
telsiz gitarları anımsayacağım
bir bant, teypte saracak-massive attack, protection-
bir orospu bıçaklanacak hong kong'ta o sıra
bir kuş ölecek uçarken ansızın zort diye
bir çiçek solacak vazonun birinde 'fıss' sesi çıkartarak
sen bu şiiri, içini çeke çeke yakarken!
sezdirmeden sevdim farkettirmeden ayrılacağım
hep kış olacak bu yıl, dört mevsim kış,
bir daha yaz görmeyecek
seni terkettiğim gün doğan bebekler!
senin yüzünden bütün öğrenciler sınıfta kalacak
hastalar iyileşemeyecek, hamileler doğuramayacak
herşey yarım, herşey öyle eksik
bitmeyecek ömürler!
insanlar ayakta çürüyene kadar yaşayacak,
bir odadan bir odaya geçerken
hep seni düşündüm çünkü ben,
bir sinemadan bir diğer sinemaya yürürken kararsız
oralarda senin kırık, huzursuz ihanetin
öptüm seni hem de bilmem kaç kere
ama resmin hissetmez ki dudaklarımın sidikli sıcaklığını
sezdirmeden almıştım farkettirmeden yırtacağım!
bir balık oltadaki yemi yutacak
bir kız, sevgilisini yumruklayacak o sıra
sanki s..imdeymiş gibi, doların yükselişini durduracağım
sen intihar ederken orada
ben intihar ederken burada
aynı acıyla...
ayrı yerlerde...
yanyana...
sezdirmeden öldüm farkettirmeden öldüreceğim
birini bırakıp başka birini severken
hep, seni özledim çünkü ben!
Sigara eşliğinde, verilmiş bir kahve molası ve ardından gelen karmaşık düşünceler. Kokulu bir Fransız akşamı. Kahvenin midemi ekşitmesine aldırmaksızın yudumluyorum. Sol gözüme kaçan sigara dumanının etkisiyle gözüm yaşarıyor. Kıskandı sağ gözüm, hemen harekete geçti.
Ağladım bir süre, sustum sonra.
Bir yudum daha kahvenin ardından etrafıma baktım, iğrenç bir yalnızlık içindeydim. Kendimi ittiğim bir yalnızlık ve buna başkaldırmış bir başınalık.
Elimde brüt olarak kalan ise tüm keyfi iskonto edilmiş saatler. Kahve ve sigarayla hayata sıkıştırdığım virgül tüm hayatın ekşiliğini nötralize edecek bir yudum nefes bahşetse şimdi kafama balyoz gibi inen her dakika gülümserdi kesin.
Gülen kabuslarım,
ağlayan rüyalarım.
Fazla siyah bir mola anı oldu.
Davranış bozukluğuna yönlendiriyor insanı. Hayat zaten kötü yola düşürüp anlamlı olan ne varsa bozup atmış, hayaller kırılmış, çekilmiş iflas bayrakları.
…
Çocuk kalabilseydim keşke, acıyla hiç tanışmazdım, acısa bile öpünce geçerdi hemen. Resim dosyamda karalanmış hayallerimi saklardım ve en çok önemsediğim saçlarıma taktığım renkli tokalar ve yeni alınan oyuncaklarım olurdu. Karadutlu dondurmamı kaşıklar, kaçan balonumun ardından çılgınca koşardım…
…
Odada donuk bir yalnızlığın içindeyken, zamanı kendime köle etmek için sarhoş olmalı. Tam şu an sarhoş olma saati, pis hava burunlara dolarken, pislikleri kıyıya taşırken dalgalar, bir kuş adamın kafasına sıçarken, sarhoş olma saatidir. Durmamacasına.
Hayat… ya da adı her ne ise bu şeyin, avuçlarımdan kayarken yine, aslında hiç orada olmadığını anladım. Ellerim ne kadar da bencil ve ne kadar soğuk şimdi. Ya gözlerim? Yabancı ve uzak, saçlarımda darmadağınık bir acımasızlık. Boktan gerçekler işte.
Aksi, her şey aksi.
Hay aksi!!
hem bun u küçük iskender yazmadı asanusta uydurdu,güzelde oldu yani..
Bir şarap alma vakti, içeyim belki güzelleşirim…
kim bilir
şimdikine benzer nice haller yaşandı yerkürede de aymadı insanlık yine de yenilerinde
kaçıncı kezdir acaba yalanın hüküm sürmesi yeryüzünde
kaçıncı kayıt dışılıktır bu kim bilir
piç düşüncelerden beslenen soytarıların
hiçlikten nasiplenmesinin kaçıncı kezidir acaba
kaçıncısıdır bu acaba
altın kaplara sıçması smokinli çirkefin
oysa biliyorum
seyrek taneli de olsa
bir tas mercimek çorbası içmekten öte değildir niyetin senin
biliyorum
sen daha çocukken
erken kalkmaktan erinmemişti hiç baban anan
kulağının ardına bir karanfil sıkıştırmak
ne mutlu ederdi emmoğlunu senin o zamanlar
hele o ilk sevdiğin kız uğruna yaptıkların var ya
bir romana giriş olabilir pek âla
peki sonra
sonra sen savruldun bir yana
o güzeller güzeli sevdiğin ağa oğluna
şimdi çarkına sıçılasılar geçmiş başa
minarelerden
kürsülerden
bağırıyorlar anlaşılmaz şarkıları boyuna
kırk takla atıyorlar
fazladan bir oy uğruna
neymiş
toplumsal iradenin belirlenmesiymiş
neymiş
çağdaş demokrasiymiş
ulan bıraksanıza beni doğayla baş başa
hay koyayım sizin iktidar hırsınızada !!
küçük iskenderinezede
Seveni olduğu kadar nefret edeni çok olan şair. Ben ısrarla seviyorum.
"şimdi sen gittin ya, şairin dediği gibi herkesi sana benzetiyorum..
bu da mı o. çocuğu acaba diyorum..!"
Cuk yani bu sevilmezmi:)
facebook yüzünden sevmekten öte öf yine mi tepkisini vermek zorunda kaldığım şair. facebook ve türk insanının özlü söz merakı olmasa hak ettiği değeri görecekti belki de.
bir ay önce şiir gecelerinden birinde tanışıp daşaklı bir arkadaşın aracılığıyla aynı evde sabahlama imkanı sunulduğu o anlarda vay iskenderle sabaha kadar muhabbet,şiir,felsefe diye düşürken daha yolda başlayan ergen tripleri,kendini tanrı ilan etmesi, * yürüyemeyecek halde olup koluna girilerek merdivenleri çıkarılmasıyla yok artık dedirtmeye başlamış yazar kişi. gece boyunca böyle şakalar komiklikler falan sonra boktan bir şarkı söyleme oyunu.facebooktaki küçük iskender çılgınlığı başlamadan önce severek okuduğum zaman zaman ne kullanıyor bu adam dediğim insandı.o geceyi unutursam ve facebook paylaşımlarına ergen beyinler bir son verirse belki tekrar sempati bile duyabilirim. velhasıl iyi yazıyor,güzel dokunuyor içimizde saklı kalmış bazı küfürlere.bazen davranışları şımarıklık boyutuna gelse de bu adamın yeri facebook iletileri değildir ki çoğu zaman şiirlerimi parçalayıp paylaşmanızı istemiyorum diye belirtir.
bir duyuma göre facebook ile anlaşmış. örneğin artık " yorum yap" yerine " yorum yap diyeceğim sana fakat sen ne anlarsın ki, hadi durma git. " gibi ibareler çıkacakmış. arkadaş olarak ekle, dürt gibi ifadelere de yepyeni anlamlar getiriyormuş.