her şey spontane gelişiyordu o gün. öyle ki; ani bi' kararla arkadaşlarla boztepe' ye nargile-çay yapmaya gittik. dönüşte caminin yanındaki halısahada top oynayan elemanları görünce "kanka arabayı çek sağa!" sinyali verdim.
t-shirt, kot pantolon, converse kombinasyonu ile girdik sahaya. evet evet, küçük elemanlar cidden küçüktüler. yaşları 9-15, bilemedin 8-16 aralığında değişmekteydi.
gereken düzenlemeleri; kadroyu, kaleleri halledip başladık maça. ve maçın başlaması ile çocukluğuma teleport olmuştum sanki. hani yaşım küçük diye kaleye konulduğum, gol yiyince büyüklerimden azar yediğim, mahalle derbil... bi saniye top geliyor!
- ve sol kanattan kerem şık bir çalımla rakibini geçip kaleciye doğru ilerl... şuttt! kaleci *emre uçarak alıyor topu!
genç forvetimiz arda' nın forumdan düştüğünü fark edince dinlenmesi için kaleye soktum. ee büyük olmanın avantajı; takımın kaptanı, teknik direktörü, yöneticisi sensin.
attığım gollerle taraftarları sevindiredururken kötü bir şey oldu. karşı takımın en büyük oyuncusunun sert şutu ufak kalecimize isabet etti ve arda ağlamaya başladı.
bazen ter atmak ve rahatlamak için bire bir dir. rahat oynarsınız, attığınız bazı son dokunuş golleri onların hayallerini süsler, falsolarınız onların başını döndürür ve siz kahramansınızdır. arkadaşınızla bu eylemi yaptığınızda da karşılıklı play station oynuyormuş tadı alırsınız.