çok mütevazi ama bir o kadar da güçlü bir dille anlatılmış bir aşk vardır bu romanda..hayal mi gerçek mi bilemezsiniz..bazen kadına kızarsınız, bazen de hak verirsiniz ama tek bir gerçek vardır, o da raif bey'in ne güzel bir aşık olduğudur..sabahattin ali'nin insan ve mekan betimlemeleri sizi de romanın içine çeker ve olanları dışarıdan izleyen üçüncü bir şahıs, bir figuran yapıverir sizi..
aşk romanı olduğu için ilkin pek istekle başlamadığım, okudukça ve raif efendi karekterinin mükemmel tasviriyle karşılaştıkça sayfalarının arasında kendimi kaybettiğim kitap.. bir ruh hali bu denli iyi anlatılabilirdi..mutlaka okunsun derim..
raif efendinin her hali ile her hal e döndüğüm,maria puderi anlamakta zorlanırken,her şeyin inanmakla başladığını anladığım ve okuduğum bu kitabın ardından bana bu kitabı tavsiye eden arkadaşımdan ayrıldığım, netlikleri ile paradokslara sebep olan bir kitap...
okurken, insanın raif beyde ufacık da olsa en hassas taraflarıyla özdeşleşen bir şeyler bulacağı, raif beyin düşünceleri, hareketleri, yapısıyla ilgili satırlarda mutlaka bir kere olsun "ben de öyle değil miyim sanki!" diyeceğini, ya da "acaba ben de mi?" diye tereddüte düşeceğini düşündüğüm, sadece bir kitap olmayan kitap.
okurken o tozlu atmosferine çeker sizi. bazen raif beye ağlarsınız, bazen de maria puder'in raif beyin hayal gücünden ibaret olduğundan korkarsınız. okuyup bitirdikten çok sonraları bile olsa ara ara aklınıza düşerler, sanki gerçekten varolmuşcasına anarsınız raif'le maria'yı.
sabahattin ali'nin marifetli kalemi ve kelamı yüzündendir hepsi de.
kimse bir insanın ruh halini sebahattin ali gibi anlatamaz. bütün kitapları başyapıttır. kürk mantolu madonna ise başlangıç için çok idealdir. raif beyin suskunluğunun arkasında büyüyen aşkını anlatır. raif bey kürk mantolu madonna tablosunun önünde durduğu zaman kaçıncı şahıs okuyucu olursa olsun orada durulur ve gözler o tabloya dikilinir. aynı kadına aşık olunur..
okumakta çook geç kaldığım muhteşem roman. keşke filmi yapılsa ve raif beyi şener şen canlandırsa. kitabı okurken benim hayalimdeki raif bey nedense hep şener şendi .ama maria puder kim olsun.işte onu hala bulamadım bulamıyorum.
almanyanın sanat kokan salonlarından ankara'ya uzanan bir öykü..
raif bey, özür dilerim. seni böyle mahkum ettiğim için tanımadan. senin de istediğin buydu biliyorum, yine de üzgünüm.
sabahattin ali öyle bir yazmış ki raif beyin bir zamanlar benimle aynı şehirde yaşadığına gönülden inanıyorum. başka şansı yok, böyle bir adam gerçekten yaşamamış ise yazılmış olması imkansız.
ve fakat şüphlerim var. kendimle çelişiyorum, biliyorum. ancak maria puder isimli bir kadın sadece düş dünyasında var olabilir.
bu durumda ya dünyadan bir zamanlar bir maria puder geçti ya da sabahattin ali dünyanın düş gücü en güçlü yazarı.
anlayamıyorum.
türk edebiyatının en başarılı psikolojik eseridir. raif efendi' nin aşkına kavuşacağını hissettirmesi okuyucuyu ümitlendirsede mecburi bir ayrılık , zor ruhla savaşan saf bir aşkı , "sırlarıyla yakan cehennem ateşine" benzettiğini ağır ağır anlatır sabahattin ali' nin kelimeleriyle. raif efendinin yazdığı günlük okundukça, tanıdığımızı sandığımız insanı, kitabın sonunda bile hala tanıyamamış olmanın sancısı hissedilir.
ve raif çok sevdiği maria' ya kendini unutturmamak için onun yanında intihar etmeyi düşünürken amacını şöyle anlatır: "... ömrünün sonuna kadar beni unutamayacağını, kendimi kanla hatırasına bağladığımı anlayacaktı."
ve maria' ya olan aşkını şöyle dile getiriyordu: " ...bu akşam anladım ki; bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş!"
Hayatımın yazarı/şairi diyebileceğim bir ismin, sabahattin ali'nin, eşsiz romanı. Benden önce davrananların yazdıkları kitabı hayal etmenize yeter de artar bile. Mutlaka bir sabahattin ali eseri okuyunuz okutunuz gerisi gelecektir zaten.
"Artık benim için eskisinden beter bir hayat başlayacak. Gene makine gibi akşamüzerleri alışveriş edeceğim. Kim ve ne olduklarını merak etmediğim insanlarla görüşüp onların sözlerini dinleyeceğim."
edebiyatımızın erken kaybettiği isimlerden sabahattin ali'nin harika romanı.
belli bir yerden sonra oyle içine alıyor ki insanı bir yandan bırakmak istemiyor bir cırpıda okumak istiyor insan, bir yandan da cabucak bitişi karsısında yavaslayıp tadını cıkara cıkara okumadan edemiyor.
(bkz: maria puder)
isminden dolayı önyargıyla başlamıştım, ilk önce basit bir aşk romanı sandım, birkaç sayfa sonra ise feci yanıldığımı anladım. duygu ve insan tasvirinin mükemmel işlendiği bir solukta okunacak, ince romancık. * daha sonra "yok mu başka sabahattin ali romanı?" diye dolandırır, bağımlılık yapar.