Kendisini az önce bitirdiğim harika ötesi kitap. Adını sosyal medyada sıkça iyi veya kötü duyduğum ve aşk romanı olduğundan ön yargılı davrandığım için okumak istemiyordum. Bu ön yargıyı kırıp kitabı aldım ve okumaya başladım. Bırakamadım... Olay örgüsü o kadar akıcı ki bir saniye olsun elinizden düşüremiyorsunuz. Kitabın son sayfaları ise... Bazılarına klişe gelebilir fakat duygusu size çok güzel yansıtıyor. Olaylardaki duyguları muhteşem bir şekilde yansıttığı için kitabı bitirdiğimde gözlerim doldu zaten. Artık enlerim arasında. <3
Sebahattin Ali'nin en iyi kitabıdır kanımca.
Raif efendi ve maria puder aşkını anlatır kitap. Öncellikle bu kitabın baş karakteri raif efendi, az konuşan veya sizin tabirinizle kendisine biçilmiş hayatı yaşayan sıradan biridir.
Babası sayesinde Berlin' e gider ve orada sanat galerisini ziyaret eder. Sanat galerisinde gördüğü bir tablo onun hayatını değiştirir. Bu tablonun Andrea Del Sarto tarafından yapılmış “Madonna delle Arpie” isimli tablodaki Madonna’nın portresine benzediğini düşünür. Ve hayranlıkla o tabloyu sık sık ziyaret eder. Tabi o tablonun sahibi maria puder de onu izler.
Raif efendi ve maria puder tanışırlar. Bir süre sonra ise raif efendinin babası öldüğünden ötürü raif efendi berlin' den ayrılmak zorunda kalır. Tabi mektuplaşmaları bitmez ikisinin de.
Bir süre sonra maria puder den gelen mektuplar kesilir. Raif onu terkettiğini düşünür ama çok farklı bir sonla karşılaşır. Maria puder' in aslında ölmek üzere olduğunu öleceğini anlayınca da doğacak çocuğunu raif efendiden gizleme kararı alır.
Konu itibariyle çok da aman aman değildir bana göre. Ama gerek anlatımı olsun gerek yarattığı etki olsun üst sınırlardadır.
Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?
tanrısal aşkın çıkış yolunun canlı varlıklar olmadığını tespit eden roman.
bir resme saatlerce dalıp gitmek sadece resmi ya da duru bir kadını sevmek değil o kişiye tapmaktır.
yalnız; insan bu, en nihayetinde ölümlü. seveceksek daim olanı sevmeli.
2010 yılında okumamla birden patladı. şimdilerde bu kitabı okumayanı dövüyorlar sanki. yalınız kimse bilmiyor ki (bkz: sabahattin ali) de (bkz: gogol)'un paltosundan çıkmıştır.
"senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim. halbuki konuşmaya ne kadar muhtacım. her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri diri mezara kapanmaktan başka nedir? ah maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? niçin yanımda değilsin?"
-tekrar okumakla bile aynı etkiyi bırakacak kadar güzel bir sabahattin ali eseridir.
Şu an okuduğum kitap oluyor kendileri. Normalde çok aşk kitabı okumam. Fakat bu kitabın yazarının hem Türk oluşu hem de çok ilgi görmesi, bende merak oluşturdu. Sonlarına yaklaşmaktayım, beğendim diyebilirim.
“ tesadüf seni önüme çıkarmasaydı,
gene aynı şekilde,
fakat her şeyden habersiz,
yaşayıp gidecektim.
Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu,
benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.”