yok küpe takıyor yok topsakal bırakıyor yok mini etek giyiyor... diye herkesi kendi yaşamına göre şekillendirmek isteyen deyuslara dert olmuş erkektir.
diğer erkeklerden bir farkı olmayan "öz "erkektir.
üniversitenin bahar şenliklerine katılmıştım. konser minvalindeydi. bir şeyler çalıyordu bitti işkence ve evime gitmek için otobüse bindim. tabi benle beraber şarkı söyleyen grupta binmiş. evet binmiş diyorum çünkü kalabalıktan onları fark edememiştim.neyse önemli de değil biraz sonra olacaklar ne kadar genelleme sever bir toplum olsak da utandırıcı cinsten bir ömür boyu hafızamda kalacak bir anıya müdahil olacaktı.
konu mankenimiz ve ben otobüste göz gözeyiz yani baya baya bana bakıyor ben de onun sol anahtarından oluşan askılı maskılı küpesine.otobüste dur kalk dur kalk bildiğin salıncak gibi ileri geri yapıyordu küpesi.
yalnız zat-ı şahane baya baya mülayim bildiğiniz mülayim ak pak yüzlü biriydi. mevlana'nın ya giyindiğin gibi ol ya da olduğun gibi giyin lafına zıttı. otobüste yer tarifi de aldı taş mescit myo'yu sordu.bilmiyordu belli ki.
otobüs yavaş yavaş son duraklara geliyordu ve boşalmıştı da. geldi karşıma oturdu bana bakıyor ama çaktırmamak için kırk takla da atıyordu bir yandan. boş koltuklar varken karşıma oturmasından açıkçası bir de bakıyor olmasından dolayı rahatsız olmuştum ama sonuçta insan yemeyeceğine göre kalkmadan ben de ineceğim durağı bekliyordum.yan koltuklardan birinde de ne idüğü belirsiz arkadaşı ile baya baya samimi bir şekilde geyikçe muhabbet dönüyor.en son onun yanına oturma kararı aldı ve birden benim karşıma geçti ve ben o an kalktım direkt öne geçtim artık bu kadarı da olmamalıydı.
vel hasılı kelam ineceğim yer geldi indim benimle birlikte o da indi. arkamdan konuşabilir miyiz diye bir ses hızlıca önüme geldi ve hayatımın sorusunu sordu " sizi rahatsız mı ettik de kalktınız?" şimdi evet desem bu kadar nazikçe sana hassasça gelen birine denilir miydi? veya o konuyu uzatır mıydı? fazlada muhattap olmamak için
ben : "yooo estağfurullah siz erkek erkeğe daha rahat konuşun diye kalktım " dedim hayret o anki şoktan olsa gerek ki iyi kıvırdım normalde hiç böyle kıvırganlıklarım olmazdı.
kendisi benden özür diledi ve tam 20 küsur dakikalık benim için indiği yoldan adresine sora sora gitti.
sorarım size bu erkeğe sapık alkolik bilmem ne diyebilir misiniz? istanbul meraklılarına diyorum istanbul'da otobüslerde her halt dönüyorken bu adam taşra diyebileceğimiz bir yerde bana hayatım boyunca unutamayacağım bir nezaketle özür dilemişken küpeli bilmem neli diye yaftalamak da neyin nesidir?
insanları lütfen itham etmeyin .
camilerin girişlerine lütfen bakın. saçı sakalı birbirine girmiş küpesi yüzü delik deşik piercing içinde dolanan erkekler; minisi ile dikkat çeken kızlar namaza duruyor.tamam görüntü hoş değil ama olsun gene de bizim çarşaflı olup da namaz kılmayan kadınlarımızdan iyi değil mi?
kadıköy'de gecenin kör bir vaktinde, aşırı alkollü dolaşıyorum. ben de öyle bir huy var sözlük, çok içtim mi; sokak aralarında gezmek hoşuma gidiyor. apartman pencerelerini izliyorum. içinde yaşayan insanları; uyuyanları, kavga edenleri, sevişenleri düşünüyorum. neyse...
yine böyle bir gece işte. nöbetçi eczaneyi gördüm. açık ama kepenkleri kapalı. insanlar gibi tıpkı, sevecen ama korkak, yaklaştım işte. içeride eczacı olduğu her halinden belli olan bir ablamız ve eczacı kalfası. bir sigara yaktım. eczacı kalfası yaklaştı. o, dükkanın içinde, ben dışında. hayat gibi. o içinde, ben kıyısında...
ben girdim lafa, alkollüyüm ya, her şeye hakkım var. "deldirmek istiyorum." dedim. çok acayip baktı yüzüme. yarı iğrenerek, yarı acıyarak. alkol kokusunu ve sigara dumanlarını dağıtarak, yüzüme fırlattı kelimelerini: "git kardeşim. gece gece. işin mi yok?" bir soru olarak misafir etmem gerekirdi son cümlesini zihnime, ben aslında içinde bulunduğum durumun tespiti anlamında anladım...
meraklı gözlerle eczacı ablamız geldi yanımıza. kalfası uzaklaştı. "hayırdır?" diye bakan gözleriyle baktı gözlerime. ben görüyorum, ama umursamıyorum. ona da aynı şeyi söyledim. "deldirmek istiyorum" dedim. ablamız: "vücudundaki doğal delikler yetmiyor mu?" diye sordu. "hah," dedim içimden, "kaybetmezsek iyi bulduk..." açtılar kepengi girdim içeri. bir tabureye oturttu eczacı abla. elinde tabancaya benzer bir aletle geldi yanıma. gerçeği vardı bende, arabanın torpido gözünde duruyordu. sorsa, istese, getirip gösterebilirdim. ama ne o sordu, ne de ben bir şey söyledim...
dondurucu spreyi sıktı kulağıma ve "çıks" diye bir ses. tamamdı işte. onca doğal deliğe, dikiş izine, yeni bir delik ve ucunda bir küpe eklenmiş oldu. "1 ay sonra çıkartıp, gerçek küpe takabilirsin" dedi eczacı abla. "tamam," dedim. çıktım gittim. gecenin karanlığından gelmiştim, oraya geri döndüm...
ibnedir, toptur, nonoştur, feggat' tır, şıwul' dur, efemine' dir, göt lalesidir, götünü siktiriyordur..
daha?
annesini falanda satıyor olabilir, geçen bunlardan bi tanesi sigara parasına bana erkek kardeşini siktirdi (!)
tamam, oldu mu!
yeter artık, sikerim sizin o delikanlılık kitabınızı!
ezikler..
ilk defa kulağımı deldirdiğimde, muhafazakar olan dayımla aramızda geçen diyalog,
- erkek adam küpe takar mı oğlum? git çıkar şunu
+ fatih sultan mehmet'de takıyordu ama dayı... o erkek adam değil mi?
error 404 not found
edit: özel mesaj ile uyarılmam sonucu; küpe takan kişinin yavuz sultan selim olduğunu öğrendim. yanlış bilgilendirme için siz sözlük halkından özür dilemeyi bir borç bilirim.