şuan bu sözleri söyleyecek kadar özgür olduğun, serbestçe girip çıktığın her tür türlü mekanın, istediğin zaman istediğin yerini gezebileceğin bu eşsiz coğrafyanın, üniversitesinde okuduğun, doktoruna tedavi olduğun, başın sıkıştığında polisine sığındığın, pazarında, çarşısında, alışveriş merkezlerinde her türlü yiyecek, giyim, bakım v.s. ürünlerine her an ulaşabildiğin bu cennet vatanı, senin o kötü kokuyor, cahil, bakımsız, namaz kılıyor,hayvanlarla ahıra giriyor, yer sofralarında yemek yiyor dediğin, seyit onbaşılar, nene hatunlar, ali çavuşlar ve daha nice gencecik fidan gibi daha ömrünün baharında daha 13 -14 yaşında kanının son damlasına kadar bu vatanın kurtuluşu için akıtmış kahraman türk evladı ve o cesur köylüsüne borçlusun. evet ayağı çarıklıdır, eli nasırlıdır, belki cahildir ama vatanına göz diken biri olursa en önde koşacak olandır, gerekirse evladının kundağına çocuğu yerine top mermisini saracak kadar vatansever olandır, bütün unutulmuşluğuna rağmen hiç şikayet etmeden memleketi için sıcağın altında tarlasında çapa sallayan anadır, kışın ayazında buz gibi denizde balığa çıkan babadır. candır canandır.
o beğenilmeyen kötü koku emeğin, çabanın, alın terinin kokusudur. bu ülkenin asıl efendileri ve emekçileri olan köylümüzün kokusudur. hepimizin kökeninin de köye dayandığını hatırlarsak, bu tüm türk halkına yapılmış büyük bir hakarettir.
her gün ahıra uğrarlar süt sağarlar peynir yaparlar bunların yapım aşaması da gül gibi kokmuyor takdir edersiniz ki.ayrıca ne hali kalıyor ki banyoda şöyle uzun bir sabunlanma ve keselenme ayini yapsın.nerde yattıklarını bilmiyor köylüler..
askerde korucu köylülerle göreve giderken, arkadan onlari takip etmemizden dolayi ter ile birleşen tezek kokusu nefes almamizi zorlaştırıyordu. tabi dalga konusu olmadi hiç bir zaman. bazen emek,ekmek kolar bazen hakikaten pis kokar.
çağdaş ve modern olduğunu iddia edenlerin bu milletin nereden geldiğini bilmeden açtıkları başlıktır. biz tembel tembel evlerimizde otururken onlar bağlarda tarlalarda çalışıyorlar ki sizin evinize giren o meyveleri sebzeleri hazır hale getirmek için.
Tarlalarda ahirlarda calisan teyzelerimizin, amcalarimizin, hak yiyip onun bunun ustunden gecinip para kazanlarin ki gibi milyarlik parfum kokmalarini mi bekliyordunuz? Emegin kokusu, atilan capalar sonucu akan terin kokusudur o.
pislikle alakası olmayan bir durumdur. şartlar öyle kokmaya zorlar. gök delenlerin veya jakuzilerin olduğu bir köy olamayacağına göre, o çamurda, tarla işinde ve hayvancılıkla sağlana geçimde bu koku gayet normal. eve gelen her türlü yiyecek için şükredilmesi gerekilirken, kokularından bahsedilmesi aptalcadır. zira kimse git koynuna gir demiyor.
yanlış tespit. köylüler emek ve doğa kokuyor. respect!
büyük emperyalist ve katliam erbabı osmanlı'nın saraylı develeri bu köy kökenli vatandaşlarımızı etrak-ı biidrak olarak nitelendirir ve onları hor görürlerdi fakat köyden gelen taze köy havyarını yemekten de geri kalmazlardı. şimdi ise bu ottoman develeri tarafından aşağılanan afedersin köy kökenli vatandaşların torunları bu padişahları, vezirleri falan hep ecdat belliyor. bakın sizin ecdadınız köylüler, dağlılar ve yörüklerdir. orman havası ve köy peyniri please.
köylü dediğin köy kokar.köy tezek koksada.gayet olası durumdur.
kim ki ne iş yapıyorsa üzerine o emeğin kokusu siner.
şehirde çalışan da kokar, ama açığı parfüm kapar.
köylüleri kötülerken ama bir yandan onun yetişdirdiği patlıcanı "deep throat" etmesini ihmal etmeyen şahıs tespitidir. köylülük yaftasınını anadolu halkı olarak belirtmek bariz cehalettir. *
bir de o nasırlı ellerine sor sen onu diye karşılık verilebilecek yazarın söylemi. o nasırlı eller anlatır neler çektiklerini. gerçi senin nasırlı el anlayışın da direkt başka yerlere kaçar.
bu başlığa şükrü erbaşın dizeleriyle cevap vermek gerek
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Birgün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında azarlarlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler !..
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre
Yollara tükürürler...
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
köylülerin kokması falan yoktur hatta o kokularda doğallık temiz hava vardır. köyde yaşayan insanlar havanın temiz olması ve yazın insan terlese bile buranın havasından dolayı kesinlikle kokmazlar. asıl kokan insanlar, metropol şehirlerde yaşayan kişiler. çünkü deodorant veya parfüm sıkmadan sokağa çıkamıyoruz kokmayalım diye.
bunlar hiç bir zaman şehre inince yıkanmayı geçtim üstlerini bile değiştirmeye tenezzül etmezler. böyle olunca da kusura bakmasınlar ama çok kötü kokuyorlar ve biz bu kokuyu çekmek zorunda değiliz. özellikle de taşıma araçlarında bu bir ızdıraba dönüşüyor.
Koylunun koyde kokmasi normaldir. Orasi koydur. Adam tarlasina gider calisir terler. Koyunlarini otlatmaya goturur terler. Doganin icinde sonucta ve sehirdeki kadar olanak yok elinde. Ama sehre gelip de hala kendini koyunde sanan varsa onu yadirgayabiliriz. Artik sen sehirdesin, buraya gocmussun buranin sartlarina uyum saglamak zorundasin.