köy enstitülerinin günümüze modellenmesi ile hala başarılı olabiliriz.
köhne , ezbere dayalı ve sınav engelli elemeli günümüz sisteminden daha faydalı olacağı kesin.
özel okullarda ortadan kalkmalı, herkes liseyi bitirene kadar aynı okullarda okumalı.
yurttaşlık vatandaşlık ve millet bilinci böyle oluşur...
köy enstitülerinden yetişenler, ülkenin dörtbir yanına dağıldılar ve ülkenin çağdaş, aydınlık geleceğini şekillendiren nesiller yetiştirdiler.
bir köy enstitüsü mezunu öğretmen, onlarca kendisi gibi öğretmen yetiştirdi, onların yetiştirdiği öğretmenler de onlarca öğretmen yetiştirdiler. eğitim ordusu 80'lerin sonuna değin köy enstitülerinin aydınlığı, ilericiliği ile yetişti ve umutlu, vatanperver nesiller yetiştirdi.
bugün geldiğimiz noktada köy enstitülerinin kapanmasıyla karanlığa sürüklenen nesillerden ne yazık ki bir beklentimiz yok.
oysa ki köy enstitüleri, yoksul köy çocukları ve özellikle kız çocukları için "pozitif ayrımcı" eğitim kurumlarıydı.
bilimsel bir yöntemle kurulmuş, "eğitimde adalet" ilkesini benimsemiş, laik, demokratik, bilimsel karma eğitimin özgün kurumlarıydı.
köy enstitüleri dayanışmayı prensip edinmişti, burada öğrencilere sadece teorik ders verilmiyor, teknik beceri ve teknoloji eğitimleri ile öğrenciler hayatla bütünleşebiliyordu...
köy enstitüleri, özgün ve nitelikli öğrenciler, öğretmenler yetiştiren kurumlardı.
bugün resmi rakamlara ve görülenlere göre türkiye'de ne yazık ki artık nitelikli öğretmen yetiştirilemiyor.
bir toplumu yok etmek, bir medeniyeti bitirmek istiyorsanız o toplumu cahil bırakın...
işte köy enstitülerinin kapatılması ile yetişen niteliksiz nesiller sayesinde türk medeniyeti, cumhuriyet medeniyeti kademeli olarak yok edilmiştir.
bugün geldiğimiz noktada hala köy enstitülerini kötüleyen, köy enstitülerinin kapatılmasını savunan yukarıda görebileceğiniz organizmalar da bu sözün ıspatıdır.
Tengir aga, aziz sancar köy enstitülerinde yetişerek nobel aldı demek, akp 2002 de iktidara gelince krizden kurtulduk ve ekonomimiz ileriki yıllarda düzeldi demekle aynı şey.yani hatalı bir çıkarım.
Biz biliyoruz ki 2001 krizinden imf in bize uygulattigi sıkı maliye politikasıyla kurtulduk. Ekonominin ileriki yıllarda düzelmesini de dünyadaki dolar likitidesinin artmasına borçluyduk. Dolar neredeyse 1 lira olduysa bu akp nin başarısı değildi.
Aziz sancar meselesi de böyle. Aziz sancar nobeli abd deki universitesinin ona sunduğu imkanlarla aldı.aziz sancar duygusal bir tepkiyle koy enstitülerini övmüş olabilir ama bu övgü maalesef gerçeklikten uzak.
Eğer köy enstitülerinin eğitimi bu kadar kaliteli olaydı, sancar gibi bir-çok insandan bahsediyor olurduk. Fakat böyle bir şey yok.
Dindar kesim peygamber dönemini asri saadet olarak tanımlıyor ve o dönemde yaşayan sahabeleri neredeyse melek mertebesine çıkartıyor. Gördüğüm kadarıyla aynı şey ülkenin kemalist kesimi tarafından tek partili dönem için yapılıyor.
Bu tarz yüceltmeler size duygusal bir motivasyon sağlayabilir buna itirazım yok.ama dediğim gibi gerçeklikten uzak oluyor bu.
Şunu da ekleyeyim; devlet okullarında çağdaş, aydın vs vatandaş yetişmez. Sadece devleti hervseyden ustun goren tek tip insan yetisir. Devlet Otoritesini sorgulamayan, devlet babacı nesiller yetişir. Çağdaşlık yeri geldiğinde devletin tüm yanlışlarını çatır çatır eleştirebilme de gerektirir.
Köy enstitülerinde, vatanına bağlı kişiler yetiştiriliyordu bu doğru. Ama bu insanlar devletin bireylere karsi hata yapması durumunda devleti eleştirebiliyor muydu ? Hiç sanmıyorum. Çünkü bu tarz okullarda yetişen kişiler için devlet otoritesi varoluş meselesi gibi.
Ister dini otorite, ister devlet otoritesi olsun, emek verip yetiştirdiği insanlarının kendi otoritesini sorgulamasını istemez. Âdeta mürit olunmasını bekler.
Bu sebeple asıl çağdaş eğitim, herhangi bir ıdeolojik veya dini aygıtın gölgesi altında bireylerin beyninin yıkanmasıyla Değil, birey özgürlüğü çerçevesinde eğitim vermekle mümkün olur.
Edit: bu ülke sözüm ona çağdaş eğitim verilen köy enstitülerinden çıkan kemalistlerin özgürlük anlayışıyla, imamhatiplerden çıkan muhafazakarların özgürlük anlayışını deneyimleyip gördü. Sonuç; fiyasko.
Zamanında köy enstitüsünden devşirme bir Anadolu öğretmen lisesinde okumuş ve o anbiansı kısmen teneffüs etmiş birisi olarak şunu söyleyebilirim ki bu okulların zamanında sağlam kominist yetiştirdikleri doğrudur ama gerçekten de çok otantik ve farklı bir havası var dı.
inönü tarafından açılmış ve inönü tarafından kapatılmıştır. nato ya inönü zamanında girmişizdir. tüm kemalist laikler cahildir bilmezler ya da işlerine geldiği gibi algılarlar çünkü cahillik bunu gerektirir. mendersi de askeri darbenin astığını zanneder ve gurur duyarlar. köy enstitülerinin şimdiki izdüşümü de imam hatiplerdir. zaman kaybıdır ve mezunları vergi veren halkın üzerine yüktür. her ikisinin de cahil ve işine geldiği gibi algılamak isteyen aklıevvelleri vardır.
Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Ali Yücel'in 1946'da Milli Eğitim Bakanlığından ayrılmasına değin devam etmiştir. Hasan Ali Yücel'den sonra Milli Eğitim Bakanı Olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. Bu okullar da Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954'te kapatılmıştır.
dönüşmesinin sebebi de menderes eşliğindeki toprak ağalarının okullar komünist yetiştiriyor propagandasıdır. aynı insanlar sabahhattin ali'nin ölümünden de sorumludur.
1946 de menderes chp'de aktif bir roldeydi. zaten chp'nin içindeki lobisi ile kurdu demokrat partiyi.
Uçağın penceresinden aşağı bakan pilot gözlerine inanamaz ! Köyden gelen çocukların eğitim gördüğü Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün arsasında, orak şeklinde bir bina yapılmaktadır. Bu düpedüz Komünist propagandası ve meydan okumadır..
ikinci Dünya Savaşı sona ermiş ve bir yanda ABD'nin, öte yanda Sovyetler Birliği'nin başı çektiği iki kutuplu bir dünya şekillenmeye başlamıştır. Anadolu'nun ortasına orak şeklinde bir bina inşa etmeyi, güpegündüz Amerika'ya karşı gelmek, kafa tutmak olarak algılayanların hatırı sayılır bir gücü vardır. Savaştan sonra yapılan 1946 seçimlerinde Başbakan olan Recep Peker, "Vatanı, Türk devleti adına yıkıcı faaliyetlerden" temizlemek adına yola çıkmıştır. Cumhurbaşkanı ismet inönü, paylaşım savaşından sonra ülkede boy gösteren eğilimler arasında bir denge tutturmaya ve yeniden şekillenen dünya politikalarında esen rüzgârlara göre de yol almaya çalışmaktadır. 1923 devriminin eğitim politikası olan Köy Enstitüleri'nin kapatılmasına doğru giden süreci, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdür Yardımcısı Mustafa Güneri şöyle anlatır : "Bütün bu kötüye gidiş sırasında Hasan Âli Yücel'in dört yıldır uğraştığı Üniversiteler Yasası, Haziran 1946'da kabul edilir. Temmuz 1946'daki seçimlerden iki hafta sonra, 5 Ağustos 1946'da ise Hasan Âli Yücel bakanlık görevinden alınacaktır. 1946 seçimlerinden sonra devletin tüm kadrolarında bir cadı avı başlar.."
Hasan Âli Yücel'in yerine Milli Eğitim Bakanı yapılan Reşat Şemsettin Sirer de zaman kaybetmeden Köy Enstitüleri'nin başında olan ismail Tonguç'u görevden alarak, onun yerine Yusuf Kâzım Köni'yi getirir. Böylelikle, arsanın bir köşesine Sovyetler Birliği'nin bayrağındaki gibi orak şeklinde bina yapılan Hasanoğlan Köy Enstitüsü 26 Kasım 1947'de kapatılır..
Pilotun gördüğü orak şeklindeki binaya gelince, aslında inşaat halindeydi. Ve eğer tamamlanabilseydi, bilimin ışığını karanlığa taşıyan, köylerdeki dar açıları genişleten, nice öğretmeni yetiştiren Hasanoğlan'ın bahçesindeki o bina, açı ölçmeye yarayan iletkiye benzeyecekti !..
Tek örnek vereceğim olaydır. Benim sağ olan büyükannem ilkokul mezunu, rahmetli olan diğeri okuma yazma bilmezdi. Arada muazzam bir görgü ve bilgi farkı vardı. Işte o okumuş büyükanneme bahçecilik ile ilgili kitap aldım, kendi okumakla kalmasın köyünde görünür yerde kitabı olsun diye. Yok ya ne gerek var o bize lazım diye kitaba çöken babam köy enstitüsü mezunlarının bir sonraki dönemi öğretmen okulu mezunlarından.
Ne alaka diyeceksiniz. Köy enstitüsü öğrencilerinin klasikleri okuyup klasik müzik ile ilgilendiği görüntü ve belgeleri var. Oradan, o seviyeden tek kitabın fazla görüldüğü seviyeye gelmiş, ortalama türk köylüsü profili. Yazık bize. bugün de sözümona kentli yaşıyoruz, adamlar bizi kanal istanbul'a ikna etmeye teşebbüs edebiliyor.
feodal sisteminin en büyük düşmanı eğitim kurumlarıydılar.
Buradan mezun olan öğretmenler tam tekmil bir köy okulu yapacak kadar donanımlı ve hatta köyde basit insan ve hayvan hastalıklarına müdahale edebilecek kadar bilgiliydiler. Ağaçlandırma, budama, aşılama dahi ellerinden gelirdi. Gittikleri çorak toprakları cennete çevirdiler, cahil insanların ufkunu açtılar. Tüm imkansızlıklara rağmen başardılar ve atatürk’ün En büyük hayali olan köy reformunu gerçekleştirmek için en büyük umut oldular.
Ancak bu durum toprak sahibi köy ağalarının işine gelmedi tabi. Enstitüler ucuz iş gücü karşısında en büyük tehditti. Toprak zengini aşiret ağaları iftira ve asılsız şikayetleriyle bu okullara ve öğretmenlere karşı çıktılar. Ve sonunda nihayet kapandı.
Geçmişteki köy öğretmeninin yaptığı tüm işleri bugün ayrı ayrı yapacak pek çok iş kolu olsa da tüm imkanlara rağmen geçmişteki başarılı sonuçları yakalamaktan çok uzağız. Evet bugün ziraat mühendislerimiz var, veterinerlerimiz var hepsi lisans düzeyinde eğitim almış kimseler ancak bir enstitüden mezun öğretmen kadar verimli olamıyorlarsa burada acilen çözmemiz gereken büyük bir yanlış var demektir.
60da darbe yapıp başbakanı astiniz... köy enstitülerini kurmak niye aklınıza gelmedi? Matematik yerine davar gütme öğreten bir okula çocuğunu gönderirmisin?
Eğer evet diyorsanız gidin kurun chpliler tutanmi var?
kapanmasının sebebi menderesin toprak ağaları tarafından oy ile tehdit edilmesidir. olayın komünistlikle, abd ile uzaktan yakından alakası yoktur.
o zamanlar(ki hala kısmen geçerlidir) toprak agaları cahil kesimi yönlendirdikleri için, çok ciddi bir oy oranına sahiplerdi ve köylülerin eğitim görmesi bunların işine gelmeyecek, hatta toprak agası bile olamayacaklardı.
bunu bilen toprak agaları örgütlenip menderesi *oy vermeyik hacı* şeklinde tehdit etmiş ve enstitüleri kapattırmışlardır.
sorsan vatanını çok seven, çok milliyetçi insanlardır bu toprak ağaları.
Talip, Hamidiye Köy Öğretmen Okulu’na böyle başladı.
Tarih; 10 Kasım 1938 idi.
ilk kez yaylı karyolada yattı o akşam; etli patlıcanla pilav yedi. Potin giydi.
Sonra tuğla harmanında kalıp dökmeyi öğrendi; ağaç dikmeyi, demirciliği, ziraatçiliği, hayvancılığı, marangozluğu...
Sabahattin Ali’yi, Veysel’i, Gogol’ü, Dostoyevski’yi…
Halay çekmeyi, mandolin çalmayı, piyeste oynamayı...
O çırpı bacaklı oğlanın küçük dünyası, sınırlarını aşmıştı.
***
Neyse işte; o gün Mahmudiye’nin kızları, onlardan sonra varmıştı tepeye... Yorgunluktan mı, mahcubiyetten mi bilinmez; yüzleri kıpkırmızıydı geldiklerinde… Oğlanların da öyle…
ilk kez aralarında kız görmenin sarhoşluğunu yaşadılar.
içlerinde güzel gözlü bir Afyonlu kız vardı. Basma urbasının üstüne, siperlikli yuvarlak şapka giymişti. Talip, bir bakışta âşık oldu ona… Akşama kadar tuhaf bir sallantı içinde dolaştı. Aslında sallantı onun içindeydi.
***
O yıl, kızların bulunduğu sınıflar da Hamidiye’ye taşındı.
Artık yatakhane ve tuvalet hariç her yerde beraberlerdi. O ilk sallantı, yerini alışkanlığa terk etti.
Oğlanlar, kızların yanında düzgün konuşuyor, kibar davranıyor, kendilerine çekidüzen veriyordu.
Kızlar, çocuk gelin ya da tarlada rençber olma dışında bir şans yakalamış olmanın hırsıyla çalışıyor, öğreniyor, üretiyordu.
Yan yana yiyip içiyor, bir arada üretip ektiklerini biçiyor, el ele halay çekiyor, eşit olduklarını hissediyorlardı.
Sadece kendi talihlerini değil, Anadolu’nun talihsizliğini de yeniyorlardı.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde kullanılmış bir piyano.
Halbuki çoğumuz okullarımızda sadece flüt çaldık ya da onu bile çalamadık. Piyano hep zenginliği ve elitliği temsil etti gözümüzde. Kolejlerde okuyanlar belki şanslıydı. Görebilmişlerdi.
Ama 30'ların ve 40'ların fakir Türkiye'sinde Köy Enstitüleri'ndeki çocuklar için durum böyle değildi. Onlar tarladan okumaya gelip işte BU PiYANO ile tanışmışlardı.