sularda yüzerken insanlar öldü
şşş kız kalk, kız bak yerlerde kurular var
dünyaysa dönüyor, birileri ama ölüyor
bu bıçaklar keskin derdin, bu bıçaklar keskin ve
her gün yeni biri doğuyor, yine biri doğuyor sularda yüzerken biz
yerlerde kurular var silahımı kimlere verdin? istekler sakin.
sırlarımı nerelere verdin? adalet sendin ve
gülenler yine gülüyor, düşenler düşkün
buralarda olay buydu ve senle bu sondu
kuzgun içinde neler var?
dünyada üzgün olmaya değer ne var?
gemilerle kalkardın güneşlerle her gün batardın
ne yüzün var
üzgün bir yaz günü dışarı bakardın içinden
dışarı bakardın dışarda neler var?
kuzgun içinde neler var?
dünyada üzgün olmaya değer ne var?
ben işte dün yine yürüyordum sen vardın aklımda
yürümek değildi bu ben resmen uçuyordum havalarda
yerlerde kurular var havaysa durgun
evet evet uçuyordum kuşlarla
sen şarkılarla dur usul usul
çünkü gece seni boğar, boğar
kuzgun içinde neler var?
dünyada üzgün olmaya değer ne var?
Kargaların en irisidir, kalın ve güçlü bir gagası vardır, her tarafı siyah çelik mavisi parlaklığındadır. Türkiye alttüründe özellikle gençlerde boyun bölgesinde kahverengi renk oluşur, boyun tüyleri kabarık durur, kuyruk kama şeklindedir. diğer kargalardan uzak mesafeden bu şekilde ayırt edilir, ayrıca arazide uzakta gökyüzünde yanyana 2 nokta görürseniz bunlar büyük olasılıkla kuzgundur.
seviyeli, dürüst, efendi, terbiyeli entrylerin sahibi. o her entrye başlamadan önce "efenim", entryi bitirirken "hürmetler" deyişi yok mu. işte ona bitiyorum a*na koyim.
kuzgun, lan bildiğin kargagillerden sabun hırsızı bir mahluk işte. entrylerini severek takip etmediğim yazar. hiçbirini okumadım desem yeridir. yok, aslında ne yeri ne de zamanıdır. şimdilik mesajlaşıyoruz, ileride neler olur bilinmez. bir sonumuz olabilir mi bilmiyorum. henüz tanışma, tartma, birbirimize olur muyuz ölçme biçme faslındayız. kendisini buradan uyarmak isterim, son istatistiksel verilere göre kaliteli bir insan yeryüzüne 50 yılda bir düşüyor, zembilini saklayıp normal insanlar gibi hayatına devam ediyor. bu şansı kaçırma, bana iyi davran, hürmet et, yeri geldiğinde pıtırcık ol.
(#2959735)
son üç saattir; şu yukarıdaki entryde bahsedileni anlayanların yola devam ettiğini, tanımı eksik bir entry ile öne süren yabansıya bir anlam yüklemeye, bir form kazandırmaya çalışan kuş. beyinli. (noktadan sonra beyinli ve de kötü şakacı)
sen kalk, nazım hikmet'e türkiye'nin en iyi söz yazarı de!
sonra da anlayanlar yola devam da bilmem ne!
primitif bir dimağa doğru yolculukta; yol uzun, şartlar çetin tabii..
ben hiç tutmayayım zaten cehlinden çürüyecek o kervanı!
alkışa kaldığım yerden devam edeyim, böyle avuçları patlatırcasına...
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"
Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.
ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"
Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.
Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.
Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
irkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."
Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.
Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.
Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."
Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."
Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!
Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!