kadınların hiçbir değerinin olmadığı bir zamanda, gözü kapalı öldürülebileceği bir zamanda "dövmek" ten kasıt sakat bırakmak olmadığına göre gayet normaldir. kaldı ki burda alın kadınları dövün demiyor. orda anlatılan birşey var, önce onu anlamak gerekir.
burda anlatılmak istenen ortada bir yanlış var, bu yanlıştan bir şekilde döndürülmesi gerekiyor o kişinin. önce uyarması söyleniyor, olmadıysa yalnız bırak demiş, yine anlamadıysa hafifçe silkele. bu kadar basit.
hatta şöyle söylemek lazım madem anlaşılmıyor,
nus ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Allah Rasûlü;nün kadına verdiği değer, ne o güne kadar ne de o günden sonra cihanda eşi görülmedik bir seviyede idi. O bir gece kalkıp hanımlarından birinin hatırını sorsa, hemen diğer hanımlarını da dolaşır, onların da hatırını sorardı. Davranış bakımından hiçbirini diğerine tercih eder görünmezdi. Herkes gibi, hanımları da, kendilerini Allah Rasûlü nezdinde en sevgili sanırdı. Bu da Onun eşsiz mürüvvetinden kaynaklanıyordu. Ancak kalbî temayüllere hiçbir insanın hakim olması söz konusu edilemeyeceği gibi, bu ;teklifi mâ lâ yütak; Ondan da beklenmemeliydi. Onun için Allah Rasûlü, elinden gelmeyen bu kalbî temayüllerinden de Cenâb-ı Hakka istiğfarda bulunuyor ve şöyle diyordu:Farkına varmadan, birini diğerlerinden çok sevebilirim, bu da bir haksızlık olur. Onun için ey Rabbim! Elimden gelmeyen bu hususta Senin Rahmetine sığınıyorum...
Aman Allahım! Bu ne incelik bu ne zerafettir! Sorarım size: Siz bir kızınızla diğer kızınız veya bir oğlunuzla diğeri arasında şimdiye kadar aynı inceliğe riayet edebildiniz mi? Bu Hayırı sizler namına müsaadenizle ben söyleyeyim. Evet, yüz bin defa hayır!Hayır; bir yana, bizler, kalbî temayüllerimizi saklayabilirsek bunu bir marifet ve irade gücümüze bir alâmet telakki eder; hatta, bazen, şecaat arzeden kıptî misali, bu marifetimizi anlatırız da. Halbuki Allah Rasûlü, kalbinden geçmesi muhtemel böyle bir temayül fazlalığından dolayı Cenâb-ı Hakka istiğfarda bulunuyordu.
Ondaki bu incelik, hanımlarının ruhlarına, bütün letafeti ve nuraniyetiyle sirayet etmiş olacak ki, Onun ayrılışı geride hiç bitmeyen bir hicran ve hasret bırakmıştı. Belki, islâm menettiği için canlarına kıymıyorlardı ama, Allah Rasûlünün ayrılışından sonra, hayat onlar için uzun bir çığlıktan, bitmeyen bir melâlden ibaret olmuştu. Aslında, Allah Rasûlü, bütün kadınlara karşı kibar ve ince davranıyor ve böyle davranılmasını da herkese tavsiye ediyordu. Başkasına söylediklerini de, pratik olarak, bizzat kendi hanımlarında gösteriyordu. Onun bu davranış inceliğini Buharîde şöyle görüyoruz: Hâdiseyi bize Saad b. Ebî Vakkas, Hz. Ömerden naklediyor. Hz. Ömer diyor ki Bir gün Allah Rasûlünün huzuruna girdim. Baktım Allah Rasûlü, durmadan tebessüm ediyor: Allah Seni ebediyyen güldürsün, Ya Rasûlallah, niçin gülüyorsunuz? dedim. Yine tebessümle şu cevabı verdi:Şu kadınların haline gülüyorum. Oturmuş benim yanımda konuşuyorlardı. Senin sesini duyunca her biri bir yere saklandı. Allah Rasûlünün bu cevabı üzerine sesimi yükselttim ve:Ey nefislerinin düşmanları! Demek benden korkuyorsunuz; Allah Rasûlünden korkmuyor ve Onun yanında saygısızlık yapıyorsunuz öyle mi?; dedim. Bana cevap verdiler: Sen katı ve şiddetlisin!
Aslında Hz. Ömer de hiddetli ve şiddetli davranmıyordu. O da kadınlara karşı inceydi. Ancak en güzel insan, nasıl Hz. Yusufa kıyas edildiğinde çirkinleşir, öyle de Hz. Ömerin incelik ve zerafeti de, Allah Rasûlünün incelik ve zerafetine kıyas edildiğinde, hiddet ve şiddet şeklinde görünüyordu. Bu izafî hüküm, Ömeri, Allah Rasûlüne kıyas etmekten kaynaklanıyordu. Halbuki, hiç kimseyi O’na kıyas etmek mümkün değildi...
Evet, onlar, Allah Rasûlü&nün yumuşaklığı, inceliği, zerafeti ve letafetine iyiden iyiye alışmışlardı. Onun için de Hz. Ömerin davranışları onlara sert ve haşin geliyordu. Oysa ki, Hz. Ömer (ra) gelecekte, peygamberliğe ait hilafet yükünü, eksiksiz omuzlamaya namzet biriydi. Kılı kırk yararcasına yaşayacak ve peygamberlerden sonra en büyük örneklerden biri olacaktı.. ve günü gelince oldu da... O, bütün hareketlerinde hakkaniyet arıyor ve eğriyi eğri görüp göstermeye, doğruyu da doğru görüp göstermeye azamî gayret sarfediyordu...
Onda, onu hilafet makamına getirecek bir ruh haleti vardı. Bu ruh haleti başkalarına sert gelebilirdi. Ne var ki, Hz. Ömer, ileride temsil edeceği büyük davayı omuzlamaya, ancak, böyle bir ruh haletiyle muvaffak olacaktı.. ve oldu da.
3. Hanımlarıyla istişaresi
Allah Rasûlü, hanımlarıyla oturur konuşur; hatta bir arkadaş gibi onlarla bazı meselelerin müzakeresini bile yapardı. Peygamberin, onların düşünce ve fikirlerine katiyen ihtiyacı yoktu; çünkü O, vahiy ile müeyyeddi. Ancak, O, ümmetine birşeyler öğretmek istiyordu. Bu da; o güne kadar kadın, olanın aksine, çok muallâ bir yere oturtulacaktı. Allah Rasûlü bunun pratiğine de yine kendi hânesinden başlıyordu .
... Ve bir misâl
Hudeybiye anlaşması, müslümanlara çok ağır gelmişti. Öyle ki kimsede yerinden kımıldayacak mecal kalmamıştı. Bu arada Allah Rasulü, kendisiyle umreye niyet edenlere, kurbanlarını kesmelerini ve ihramdan çıkmalarını emretmişti. Ancak sahâbe, acaba verilen kararda bir değişiklik olur mu?düşüncesiyle, meseleyi biraz ağırdan alıyordu. Allah Rasulü, emrini bir kere daha tekrarladı. Fakat, sahabedeki ümitli bekleyiş değişmedi.. evet, bu asla, Allah Rasulüne karşı bir muhalefet değildi. Şu kadar var ki, onlar daha değişik bir emir bekliyorlardı. Zira Kabeyi tavaf etmek üzere yola çıkmışlardı.
Hudeybiyede söylenenler, tatbik safhasına konmayıp anlaşmada bir değişiklik olabilirdi.
iki Cihan Serveri, sahâbedeki bu durumu sezince hemen çadırına girdi ve hanımı Ümmü Seleme Validemizle istişare etti. Bu ufku geniş kadın, sırf istişarenin hakkını vermek için konuştu. Çünkü o da biliyordu ki, Allah Rasûlü onun diyeceklerine katiyen muhtaç değil.. Allah Rasûlü, bu istişare ile bize, içtimaî bir ders veriyordu. Bu gibi durumlarda kadınlarla istişare edilmesinde de hiçbir mahzur yoktu.
Validemiz, Allah Rasûlüne şu mealde sözler söyledi: Ya Rasulallah! Emrini bir daha tekrar etme. Belki muhalefet eder ve mahvolurlar. Fakat Sen, kendi kurbanlarını kes ve onlara birşey demeden de ihramdan çık. Onlar verdiğin emrin kesinliğini anlayınca, ister istemez Sana itaat edeceklerdir. Allah Rasulü de böyle düşünüyordu. Hemen bıçağını eline aldı ve çadırından çıkarak, kendine ait kurbanları kesmeye başladı. O daha birkaç kurban kesmişti ki, sahâbe de kendi kurbanlarını kesmeye koyuldular. Artık verilen karardan dönüş olmadığını herkes anlamıştı.8
Sormadan edemeyeceğim: Hangimiz, kadınlara karşı bu denli mültefit olabilmişizdir? En kritik anda hanımıyla istişare eden kaç devlet reisi vardır? Bir aile reisi olarak kaç kişi, aile hayatında hanımıyla istişareye yer vermektedir? Soruları çoğaltıp, bütün içtimaî ünitelere aynı soruyu yöneltebiliriz? islâmın kadını esir ettiğini söyleyen bütün şom ağızların kulakları çınlasın! Acaba hangi feministin ufku bu seviyeye çıkabilmiştir?
Evet, şura ve meşveret de, her hayırlı iş gibi ilk defa peygamber hânesinde hecelendi.. ve Allah Rasulü, kendi hanımlarıyla istişare etti. Biz henüz bu anlayışın sofasında dolaşıp duruyoruz, dolaşıyor ve bu sırlı kapının nereden açılacağını bilemiyoruz. Hatta, henüz o kapının tokmağına vurma imkânını dahi elde edemedik. Evet bugün kadın haklarını koruduklarını iddia edenlerin bile düşüncelerinde, kadın hâlâ ikinci dereceden bir varlık olmaktan kurtulmuş değildir. Oysa biz, kadına, bir vâhidin yarısı nazarıyla bakıyoruz. O, öyle bir bütünün parçası ki, diğer parçanın işe yaraması için onun mevcudiyeti şarttır. Ancak her iki parça bir araya gelince insanlık vahidinin teşekkül edeceğine inanırız. Bu vahidin olmadığı yerde, insanlık da yoktur. Enbiyâ, asfiyâ da yoktur, islâmiyet de yoktur, millet de yoktur.
Efendimiz, nasıl davranışlarıyla kadınlara karşı lütufkâr davranıyordu; nurlu sözleriyle de hep bu şekilde davranmayı teşvik ediyordu!
kimsenin dikkatini çekmiyor mu bilmiyorum ama, dövmesine izin vermiş; vermemiş, biraz izin vermiş, şartlara bağlamıştan öte; bu konuya bu kadar ayrıntılı yer vermesi garip değil mi?
allahın son olduğu iddiası ile gönderdiği din peygamber kitap üçlüsünden beklenilen biraz daha rafine biraz daha context edilmiş bir metin değil mi? yani 15 milyar yıl önce yarattığı evren, sayısız galaksi, sınırsız yıldız her birinin çevresine gezegenler koymuş bir zihnin yazdığı/yazdırdığı bir kitapta içerik yönetiminin tamamen amatörce yapılmış olup, local ve dönemsel değerlere uzanan, seksist bir içeriğe sahip olup, kadının ne şartlarda neden ve nasıl ve nereye kadar dövüleceğini ince ince anlatıyorsun ve sonra da varoluşu ve yaratılışı anlatırken, su vardı kil vardı birleştirdik üfledik diyip alegori mi yapıyorsun sembolizmin uçlarında mı dolanıyorsun yoksa nasıl yarattığını mı unuttun ya da anlatmıyım da yapmasınlar aman mı diyorsun yai açıkça, ne saçmalıyorsun belli değil.
yani allah sözünün en önemli ve planlı anlatım kısımlarından birisini kadınların dövülme teorisi ve pratiği üzerien koyuyor ama onda bile ne derece olduğu belli değil herke yanlış anlamış. kır belini diyesi var azıcık okşa demiş ya diyeni var, hiç kimse de son kitabında neden bunları anlattın ya rab, derdin nedir insalıkla diye aklına bile getirmiyor.
üstüne üstlük bunun tanrı sözü olduğunu da iddiaya devam ediyor; düpedüz insan elinden çıkma, hem de seksist ve kadın düşmanı bir insan elinden çıkma olduğu bu ayetlerle tamamen belli olan bir kitap hakkında.
şaka gibi cevaplar. sanki kuran sadece arap kavmine inmiş ve 14 asır öncesine inmiş gibi tavırlar.
"aslında günümüzün aydın ve modern insanı kadınların dövülmesini zaten bırakmıştır. bunlar 14 asır öncesinin insanlarına gönderilmiş öğütlerdir. islam çok eşliliği savunmaktadır. ama günümüzün modern insanı aile kavramını öylesine geliştirmiştir öylesine baştacı etmiştir ki insanlar tek eşliliği benimsemiştir. gerek kadın gerek erkek olsun zaten eşlerine karşı sonsuz bir saygı ve muhabbet içindedir. sadakat had safhadadır. islamın öğütlerine gerek kalmamıştır. ama yine de olsa ki benim karım beni aldatacak olsun hemen affederim. insanlık hali der geçiştiririm. ne de olsa beşer şaşar. hata yapabilir. yapmıştır bir hata derim canın sağolsun karıcığım derim."
1. 3km genişliğinde mezhep ister adamda bunları demek.
2. döne döne diyoruz ki emretmek değil izin vermek değil kısıtlamak. kocanın karısını dövmesine izin vermek diyor hala ya.
3. tek eşlilik çok eşlilik tartışmasını yapmaya da gerek yok. çok eşliliği savunuyor diyenler de zaten eşlerine sadakat içinde insanlar ya. sen kendi kapının önünü süpürdün de komşunun evinin (önüne laf atmayı bırak) içine laf atıyorsun. komedi.
kur'an hakkında provokasyon yaparak okuyanları gaza getirme ifadesidir. kadın dövmek kur'an'daki zorunlu bir emir olsa en başta hz. muhammed uygulardı, oysa hiçbir kayıtta kadın dövdüğüne dair bir ifade yoktur. önce kur'an'ı saldırma maksadıyla değil, ne yazıyormuş öğrenmek maksadıyla bir okuyun; emir ne, koşulların oluşması ne, ruhsat ne anlayın dinleyin, ondan sonra çamur atmaya başlayın.
bir kelimenin yanlış çeviri kurbanı olmasıyla birlikte ortaya çıkan yanlış anlaşılmadır. önce cengiz özakıncı ardından da yaşar nuri öztürk tarafından doğrusu belirtilmiştir. daha detaylı bilgi için cengiz özakıncı'nın dil ve din kitabı güzel bir kaynak olabilir.
herhangi bir insanın herhangi bir insana her ne koşulda olursa olsun, ister hafif, ister sert, şiddet uygulaması kabul edilemez. şu şartlar bu şartlar deyip de insanın kafasını bulandırmaya gerek yok. kuran, humanist bir kitap değil, olsa idi şiddetin her türlüsünü yasaklardı. bu kitaba biat edenlere saygı duymamamızın nedeni de bu zaten, şiddeti meşrulaştıran hiç bir zemin saygıyı hak etmez.
islam adalet dinidir, eşitlik dinidir. ne erkekler kadınlardan, ne de kadınlar erkeklerden üstündür ve kimsenin kimse üzerinde baskı kurmaya hakkı yoktur.
bir yobaz söylemidir. hatta onlara göre kadın dediğin fazladan bir deliği bulunan bir varlıktan başka nedir ki? erkeğine itaat etsin, bir de kocasının koynuna girsin, değil mi?
yazık, bu zihniyete sahip insanlarla aynı ülkede yaşadığım için utanç duyuyorum...
doğru okunursa ne demek istediği anlaşılır.olum okuyun lan şu kitabı işte.vala güzel kitap bak.samimi söylüyorum.hayatımda bu kadar aklıselim bir kitap daha okumadım, ama okumayınca olmuyor be hacı abi.vala olmuyor.işte kur'an böle bi kitap, bak dövün diyor vidi vidi diyonuz lan sonra.stalin bile sürüldüğü yerde karl marx'ın kitabını bin kere okuduğunu söyler unutmamak için.oku abi.oku.yaratan rabbinin adı için oku..
(bkz: oku)
(bkz: ikra)
not:saçma olduğunu düşünüyorsanız hala okuduktan sonra dayak manyağı yapın lan beni.gelin alın.adresimi vericem.
gerekli koşullar oluştuğunda kadının dövülebileceğini söylemesidir. aynı yetkiyi kadına vermez. kuran kadını muhattap alıp konuşmaz ile.bütün kuran ayetleri erkeğe hitap edecek şekilde yazılmıştır.
bazı insanların "kuran kadına da bu yetkiyi veriyor kadında, koşullar oluşursa erkeği dövebilir " şeklinde savunmaya çalıştıkları emir. akıl mantık var kadın erkeği hemde 1400 yıl evvel ortadoğuda nasıl dövecek?
(#9148394) açık açık kapak gibi link verilmiş. bu arada. Orijinaline müdahale de ortada (hafifçe) yorumunu da araya sıkıştırmışlar, daha medeni görünsün diye.
ya ben nasıl olsa kadından güçlüyüm, bunu kullanmam gerek. ne yapsam ki, laflarımı çürütür bu zeki çünkü, dur dur iyisi mi kuran hafifçe vurun demiş, ben de hastanelik edeyim, nasıl olsa hakkım var buna. ne yapayım allah da beni beyinsiz yaratmasaydı, bu sureyi başka bi tarafımdan anlayacağımı da biliyordu. o halde ben buna bana karşı geldiğinde ağız burun hatta kesici aletlerle dalayım. dinimiz amin.
(bkz: cennet annelerin ayakları altındadır) diyen de islamdır. bazı kelamı kendinize göre yorumlayıp insanları yanlış bilgilendirmemek lazım. islam kesinlikle kadını aşağılamaz.