ister itiraf deyin, ister gerçekleri söylüyor bu çocuk deyin. korkuyorum ondan izleyemiyorum işte. "korkmak" benim güzel vakit geçirmemi sağlayabilen bir duygu değil. zaten şu hayatta korkulcak o kadar çok şey varken korku filmi izlemek bana cazip gelmiyor. ki psikolojik yapım heran bozulmaya müsaitken, herşeyden kolayca etkilenebilir haldeyken korku filmi izleyip onun etkisinde kalmayı tercih etmiyorum. onun yerine açarım romantik bir dram filmi hüngür hüngür ağlarım hiçte çekinmem.
ama benim için tektir. korku unsurundan kaçarken takılıp düşmek, tökezleye tökezleye kaçmak, kaçmak için binilen arabanın çalışmaması buna karşılık korku unsurunun çok hızlı yer değiştirebilmesi, aniden sik gibi bitivermesi, çok hızlı koşması.
o kurbanlar kaçamayınca boğuluyorum, içim daralıyor, öfkem tavan yapıyor. olmuyor korku filmleri olmuyor.
Hastalandığımdan bu yana korku filmleri beni aşırı etkiliyor. Zaten takıntılı bir insanım filmin bir sahnesi on yıl sonra öylece aklıma gelebiliyor. Atak geçirirsem aklıma iğrenç şeyler gelmesin diye izlemiyorum.
(bkz: gülmek)
evet gülesim geliyor, korku filmi izlerken öyle kötü makyajlı insanları görünce. bağırıyorlar "hödeaaa" diye, kopuyorum sonra. niyeyse bi türlü inanamıyorum korku filmi olduklarına.
korkmak istememek en büyük sebeptir.
hani gondola bir kere bindim ben. ondada heyecanlanmadım korktum o günden beri binmiyorum.
ben korkmak istemiyorum. temel sebep budur.