konuştuğunuz, diyalog halinde olduğunuz partnerinizin sizi anlamaması söz konusu olamaz. çünkü tam bir odak merkezine dönüşmüştür gözler. kelimeler daha iğneleyici gelmiştir kulağa. kopukluk yaşanmaz bu sayede, zorluk çekilmez.
süreklilik arz ederse, özellikle karşı taraf için, rahatsız edici bir baskıdır. arada karşıdakinin gözlerini rahat bırakmak lazımdır ki düşünebilsin, gevşeyebilsin, "beni dinle, bana bak, sakın esneme!" mesajlarından kendini kurtarabilsin.
bizim ingilizce öğretmeninin kafayı bozduğu bir davranıştır. "ben konuşurken gözüme bakacaksın" da, "beni dinleyeceksin" de, "söylediklerimi yazacaksın" da... böyle bir istekte bulunmak aşağılık sendromu belirtisidir.
iclal aydin'in cocukken, carpik bacaklarina bakmasinlar diye yaptigi eylemmis. buyuyup etlenip yuvarlaninca carpiklik da gitmis imis ama o hic karsidakinin gozlerinin icine bakmanin onemini unutmamis.
dikkat toplamak amacıyla yapılır.
karşındakinin gözlerinin içine bakarak konuştuğun her kelime karşındakinin direkt algılamasına neden olur. kişi bu durumda yalan söyleyemez. yalan söyleme eylemi sağ üste bakıldığı an gerçekleşir. beynin hayal kurma lobu devreye girer yani sözel lob. yalan duymak istemiyor ya da yalan yakalamak istiyorsanız karşınızdakinin gözlerinin içine bakın. siz konuşurken de o konuşurken de. göz kontağı koptuğu an ya yalan başlar ya utanma.
fazlasıyla dikkat eder aynen de uygularım. beden dili önemlidir. çok tüyo verir.
nazımın geçtiği kişilere güneş gözlüğünü çıkartmasını rica etmeme sebep olur.
konuşurken, insanın alnına, kafasının üstüne bakanlara da bazı bazı psikolojik çözümleme yapasım gelir.
zordur, gözlere bakamayanlar vardır ki bunlarda karşısındakinin ağzına bakarlar konuşurken. bende öyle yapıyorum malesef göz teması beni rahatsız ediyor. baskı altındaymış gibi.