bir yarışma programı. bir zamanlar sırf eğlencesine başvurduğum yarışma programıdır. elemeleri yapan adamın tavrını beğenmediğim için sorularına saçma cevaplar verip geri döndüm. para için gitmedim sonuçta oraya. başkaları bunu kabullenebilirdi belki ama ben etmedim. ancak gerçekten maddi anlamda bir şeylere ihtiyacı olduğu için gelen insanların gerginliğini gördüm. sanki iş görüşmesine gelmişler gibi gerginlerdi ve hayatlarının sınavına giriyormuş gibi suspuslardı. bunu da anlayabiliyorum.
bu düzeni yaratanlar utansın. insanlar para için ne hallere düşüyor. black mirror bölümü gibi bir şeydi, hani deli gibi kasarak puan toplayıp şu popstar benzeri yarışmaya katılıp jüri önünde performans sergilenen bölüm gibi.
Seninde bilmediğin çuvalla şeyler vardır,herkes herşeyi bilemez,duymamıştır ilgi alanı değildir.bir tarih uzmanı tarih i hatmetmişmidir?onunda duymadığı bilmediği şeyler vardır.
Murat yıldırım cok efendi. Neresi kibir. Gece akşam nerdeyse sorunun cevabını verecekti. Yarışmacı kaybederse üzüntüsü yüzüne yansıyor.begenerek izliyorum kendisini.
söz konusu yarışma bölümünü şimdi izledim. ayşen gruda ve çöpçüler kralı'nı bilemediğini, üstüne edebiyat hocasının da bilemediğini gördüm.
ya kusura bakmayın da, bu öyle affedilebilecek bir durum değil. "efendim mecbur mu bilmeye?" mecbur ulan. türkiye'de doğup büyümüşsen, üniversite okumuşsan, edebiyatçıyım demeye cüret ediyorsan, mecbursun yahu. yok rafine zevki olabilirmiş de bilmem ne.
geçin lan bu ayakları, sen kim rafine zevk kim. senin ordaki kastın "ben bu iğrenç topluluktan değilim, o amerika'daki mis gibi insanlar seviyesindeyim, o yüzden bildiklerimiz bilmediklerimiz aynı, ne bileyim domates kraliçesini şaban'ı". hah işte bu yüzden de, malın, eziğin, özentinin önde gidenisin. aynı zamanda zeka seviyen de o beğendiğin insanların yanında yaşamaya hiç müsait değil, matematiğin sıfır, otur.
çünkü eşitleyemiyorsun.ben sana eşitleyeyim durumunu; git şimdi o özendiğin ülkeye, özendiğin insanların yanına, onlar gibi davran, sonra bir muhabbet açılsın, onlara de ki "barbara streisand kim, ben hiç bilmiyorum". ne bi kulübe girebilirsin, ne sohbet edecek birini bulabilirsin, okuduğun okuldan da atarlar. işte senin durumun bu.
la casa de papel'i bilmek iş değil, bilmeyeni de aşağılayamazsın, çünkü henüz yeni. klasikleşmemiş. ama barbara streisand'ı bildirirler sana.
ha barbara streisand ve ayşen gruda'yı, konumlarını eşitleyerek karşılaştırırsak, ayşen abla günde 3 öğün tokatlar barbara streisand'ı. aha da senin durumun da bu.
edit: evet siz haklısınız, bilmek zorunda değilsiniz, ilgi duymamak en doğal hakkınız. nicklerinizi not ettim, yarın birgün herhangi bir konuda "şu konudan haberi olmayan ezik çomar" diye birşey yazmayın sakın, yazacaklarım ağır gelebilir.
Bugün denk geldim ve yine başkasının yerine büyük hicap duymanın yani sıra kendisine acıdım.
Sen istediğin kadar boğaziçi mezunu ol, dilersen ilerde profesör olacak kadar zeki ol, ayşen gruda'yi bilmiyorsan, ömründe bir kez bile çöpçüler kralı'nı seyretmemişsen zavallının tekisin. Abi ben hep yabancı dizi izliyorum yeeaaa ben hep yabancı müzik dinliyorum yeeaaa diye diye, insanları bunlara özendire özendire bok gibi bir nesil geliyor peşimizden çok hoş...
Ortamda "dün çöpçüler kralını izledim" diyince havalı olmuyor çünkü dimi. Illa "la casa de papel" izledim demek zorundasın. Çıkın bu kafadan ya. Tek bir bakış açısına sahip olmak zorunda değilsiniz. Dünyayı da takip edin, bilin ama önce kendi sanatçınızı tanıyın.
sorularda çok adaletsizlik var. tepe tepe kullanmanın anlamını bilmeyen pastacı adama gelen sesli soruya bak. "gel oğlum kuçu kuçu" diyen biri hangi hayvanı çağırıyordur. geçen hafta bir yarışmacıya eskilerden bir parçanın bir kısmını dinletip bestesini bilmem kim efendinin yaptığı eserin adı nedir gibi soru geldi. eh yani. aşçılık okuyan pastacı çocuk türkiye'de zeytin üretiminin en çok hangi bölgede yapıldığını da bilemedi.
allah'ım kahroluyorum şu an bunlar nasıl sorular. resmen çocukla dalga geçiyorlar.