pastane pastahanedir, postane postahanedir, hastane hastahanedir; ama kestane kestahane değildir, kestane kestanedir. bizim memlekette kestaneye kestane denir.
tadı bir harika olan kış meyvesi. aileyle birlikte, sıcak sıcak yenmelidir, tek başına tadı çıkmaz. ayrıca toz şekere bandırılınca da süper oluyor, tecrübeyle sabit.
toplamasi da yemesi gibi zevkli olan meyve.
ormana cikilir, devasa kestane agacina ailenin guclu kuvvetli erkegi cikip uzun ve kalin bir sopa ile kestaneleri sirkeler. daha sonra dokulen diken yumaklari eldiven yardimiyla toplanip bir araya getirilir ve icleri acilip kestaneler cikarilir.
boyledir, zahmetlidir. toplayanlarin ellerine saglik!
100 gramında yaklaşık 0.2 gr gliserin bulunan besleyici besin maddesi. gliserin, nitrik asit ile birleşip ağır, yağsı, renksiz, zehirli ve patlayıcı bir madde olan Nitro gliserin'e dönüşür.
aman dikkat.
yarım kilosuna 4 lira bayıldığım lezzet. çocukluğumda, sobanın üzerinde patlatırdık. sobanın etrafına, yere gazete serer, kıvama gelenleri sobanın üstünden yere atar, ordan tabağa koyardık.
sene oldu 2012. sobalar yerlerini doğalgaz a bıraktı. tencere içine koyduğum kestaneleri ocağa bıraktım. tişörtümle balkona çıktım, bi sigara yaktım, fena da üşüdüm hani. sonrasında ise tv karşısında kestaneleri götürmek harikaydı. ama çocukluğumdaki sobanın üzerinde yenmeyi bekleyen kestanenin tadı zevki bambaşkaydı.