herkesin bok attigi eski general, cumhurbaskani. insanlar sokaklarda birbirlerini oldururken, hukumet ayran budalasi gibi agzi bir karis acik olaylari seyrederken, birilerinin birsey yapmasi gerekiyordu. dogrusuyla yanlisiyla sokaklarda akan kani durdurdu, ozal'in basimiza gecmesine sebebiyet verdi. burdan kenan evren'i savundugum sonucunu cikarmayin ama ic savas cikmis bir ulke'yi tekrar rayina oturtmak icin agdali laflar kullanmak bir sonuc getirmez. silah kullanilir. evren'de bunu yapmistir.
sol frame de ismini gördüğümde 'ahanda sonunda öldü lan galiba' dediğim, insanlık yoksunu, fa$ist insan ilüzyonu.
(bkz: sen hala ölmedin mi lan)
not: her gece nasıl uyuyorsun bilmiyorum kenancım. erdal'ın henüz bir kız tenine değmemi$ elleri, ate$ler içinde parlayan gözleri hiç girmiyor değil mi rüyalarına. evet kenan. haklıymı$ım, sen hiç bir zaman insan olamamı$sın.
küçükken,aha böyle pipimi görünce "ne bu lan" dediğim zamanlarda televizyonlarda "eski cumhurbaşkanı tonton ressam dede" olarak gösterirlerdi bu adamı.ulan biri de çıkıp demedi ki "katil olm o katil" diye.bak yine türkiyeden tiksindim sözlük.böğ
darbe lideri, amerikancı diktatör.iki ordan as, iki de burdan as, ülkücülerin lideri ile, koministlerin liderini aynı 5 m2 lik hücrede 6 sene yatır, tüm bu sebebsiz cinayetleri işle, sonra da ellerim titremedi de.
bakalım bu yasından sonra da, ellerin titremeyecek mi?
not: insan olmanın ilk şartı önce ruhun titreyecek.
bir gün kızım büyüyecek ve bana neden hep umutsuz olduğumu soracak. o zaman anlatacağım ona: "Bak birtanem" diyeceğim, "bundan yıllar önce bir adam, hesabına çalıştığı bazı başka adamlar için bizim hayatımızı mahvetti. insanları hapisanelere tıktı, işkencehaneler kurdu ve en kötüsü birçok can aldı. sonra üniversiteleri ve bilim üretilmesi gereken her yeri kuşa çevirdi. insanın devlet karşısında boyun eğmekten başka hakkı olmadığı düşüncesini kafalara kazıdı. ülkeyi yıllarca demir yumrukla, dipçik demokrasisiyle yönetti ve çekildi. çekildikten sonra cennet gibi bir yere yerleşip boktan resimler yaptı. hepsinden vahimi kimilerinden de saygı görmeye devam etti. ve kızım o adam yaptığı hiçbir kötülüğün, haksızlığın, hukuksuzluğun hesabını vermeden yatağında öldü gitti. işte kızım biz o adama bile hesap soramamış bir ülkenin yurttaşlarıyız, benim çekingenliğim, karamsarlığım hep bundandır."
ileride kızıma bu cümlelerle anlatacağım insandır kenan evren, keşke hayatımı/zı sadece kötü bir ressam olarak etkileseydi, tablolarını görmezdik olur biterdi.
sıcak yatağında, huzur içinde, acısız ölmemesini istediğim kişi. öbür dünya eğer varsa orada hak ettiğini bulacak ama ben bu dünyada onun da bir nebze acı çekmesini görmeyi diliyorum.
küçük iskender'in verilebilecek en güzel ayarları verdiği adam. işte burda. (radikal gazetesinden araktır.)
sol açıktan mektup
sayın kenan bey; artık sayenizde okumuyor, düşünmüyor, statik bünyelerimizi okeyle, kingle, batakla tıka basa dolduruyor, boş vakitlerimizde nü resimlerin önünde 17 yaşımızın geç kalmış tatminlerini kolluyoruz
sayın kenan bey,
bu mektubu size serin bir mart sabahı, Atatürk`e dil uzatan bir youtoube videosunu seyredip sinirle kahvemi yudumlarken yazmaya karar verdim; satırlarımı pek de düşünerek sıralamayacağım; zaten düşünmek gibi ahlaksız bir eylemin girdabına kapılmış bir neslin yok edilememiş ender zatlarından biriyim; en azından özürlü bırakacağınızı umduğunuz bir devrin çocuğuyum; pek öyle lale devri de değil o; bal gibi kötek devri.
zat-ı âliniz, darbeyi yaptığında henüz 17 yaşındaydım; cebir hesabım kuvvetlidir; şu an cebren ve hileyle 44 civarında seyrediyorum; mamafih sizin kadar dirayetli ve müstakil bir soğukkanlılık sergileyemediğimin de farkındayım.
bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç / orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti; akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen tünelde yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti. ben sayenizde kabataş erkek lisesindeki eğitimimi okulun koridorlarında dolaşan askerlerin eşliğinde, arada sırada canı sıkılanların bizleri copla sıra dayağına çektiği bir ilim yuvasında tamamladım; siz işkencelerdekilerle vakit geçirirken bendeniz girdiğim tıp fakültesindeki kadavraların başından mide bulanarak kaçtım; kendimi hep bir işkenceci gibi gördüm orada. sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri kesmek, daha da kesmek, mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim. son kadavram bir çiftçiydi. onun, tahtaya çivilerle çakılmış o büyük ellerini, hayatı kavramaya, toprağı kucaklamaya hazır ellerini unutamadım; bir ölünün kutsal ellerini öpmek ne demektir, bilir misiniz?! ne faşizme yenilen babamın ellerini ne sizin ellerinizi öperim; o büyük köylünün elleri sizlerinkinden daha sıcak, daha şefkatli, daha öpülesiydi. ben o adamın elleri sayesinde hayattayım bugün.
asmayıp da beslediğiniz biri.
dedim ya, babam ressamdı, siz de resmi seversiniz; babam hayatı boyunca bir nü yapmadı, yapamadı kenan bey; masum bir içgüdüyle sanki çıplaklığı fakirliğe bağladı; fakir olan çıplaktı ve bunu resmetmek adeta alaydı onun gözünde; size nü konusunda ne ilham verdi kestiremiyorum ama, cinsel organlarına tazyikli su fışkırtılan kızların ya da hayalarına elektrik verilen devrimci delikanlıların çağrışım yapma olasılığı yüksek; kim bilir bizzat tetkik ettiğiniz bir seansta "bir gün bu vahşeti tuvallere estetik kaygı güderek nakşetmeliyim" diye düşünenler arasına da karışmış olabilirsiniz. malum, her yer, her şey karışıktı o vakitler; akıllar da dahil buna. insanın tamama gücü yetmiyor işte; asmayıp da beslediğiniz kişilerden biri olarak bunu ifade etmeyi ortamın müsaitliğine bağlıyorum.
vaktiniz varsa ve gözlerinizin sağlığı yerindeyse dostoyevskininsuç ve ceza`sını okumanızı önereceğim naçizane. o pek nutuk havasında değildir ancak, gizliden gizliye barındırdığı tiratlarla iç hesaplaşmanın hastalıklı yapısını teşhir eder; ah elbette fazla toplumsal sayılmaz belki, kim bilir fazlasıyla bireycidir de, ancak topluma bir noktadan başlamak da lazım. birey, bunun için iyi seçilmiş bir giriş kapısı. başka hayatlara saygı duymanın solculukla doğrudan ilgisi olmadığına kanaat getirebilirsiniz; başka hayatlara saygı duymak, bu aralar önemini fark ettiğinizi sandığım özgürlük denen, sizce kızıl bir hevesin tezahürüdür aslında. yani sizin de anlayacağınız şekilde söylersem bir tarafta kızıl kuvvetleri temsilen özgürlük vardır, bir tarafta karanlık kuvvetleri temsilen derin devlet politikası. bir nevi warcraft; varsa torun torba, bu bilgisayar oyununun brifingini verebilirler size. güzel oyundur: insan ırkıyla yaratıkların mücadelesi. ama baştan seçmeniz lazım hangi tarafta olduğunuzu. inanır mısın, bir kaptırıyorsunuz kendinizi; ne şiir kalıyor, ne özlem, ne mücadele, ne memleketi kurtarma arzusu, pata da küte de, kılıç al, kalkan al, geçiyor ömür. ikinci el savaş oyunları, her zaman ucuzdur, herkese tavsiye ederim.
neyse, konu dağıldı, ee, kolay değil, şizofreniyi bir siper, bir sığınak kabul etmiş, hayatta kalmayı başarabilmiş bir neslin çocuğu olmak, bu acılarla barışık yaşabilmek; bazen benim de dengem kaybolabiliyor. mazur görmeli.
ortalara bir yerlere dallas
benim babamın bavulu olmadı hiç; çünkü her an yolculuğa çıkabilecek kadar tedirgin değildi; tam tersi, yerleşik bir adamdı o. davasına, düşüncelerine, sevinçlerine, üzüntülerine körü körüne bağlıydı; evcildi kısaca. eline tutuşturulmuş bir pusulayla yaşamadı. insanların işaret ettiği yerlere gitmedi. doğduğu ülkede doğduğu kadar temiz öldü. herkes onun kadar şanslı değil.
duydum ki, babamın doğduğu ve temiz öldüğü bu ülkeyi şimdi de eyaletlere ayırma, ortalara bir yerlere dallas yerleştirmeye niyetli taslaklar hazırlanıyormuş; bir oyun daha vardır; gizli hedef. oyunculara başta görevler dağıtılır ve herkes bir dünya haritası üzerinde ordularıyla bu gizli görevlerini sonuçlandırmaya çalışır. o da zevklidir.
madem oyun oynayacaktık kenan bey, madem her şey bu kadar pamuk helvası kıvamındaydı, madem oyunlar masumdu, o çiftçinin ellerine neden çiviler çakıldı, o zamanki yaşıtlarımın boyunlarına ilmik neden geçirildi; neden babalar ölüme, gençler işkenceye gönderildi, neden bir dönemin taze beyinleri coplar eşliğinde eğitildi; zarlar mı hileliydi, krupiyer mi ahlaksızdı, nü`ye malzeme model mi yoktu?!
sizi bu yaşta daha fazla yormamak lazım; kusura bakmayın, başta da dedim, şu videoya sinirliyim aslında. mektubuma son verirken, şu öpme / koklama bahsine gelmişken, eylemsiz kalmayı tercih ediyorum. kısmi "fikir arkadaşı"nız sayılabilecek yıldırım gürsesin dediği gibibiliyorum, bu son mektup ayıracak bizi` lakin, çıkarayak, bu coğrafyada düşünce özgürlüğünün sizin de canınızı yakmasına ben ve kahvehanedeki arkadaşlarım pek güldük. artık sayenizde okumuyor, düşünmüyor, statik bünyelerimizi okeyle, kingle, batakla tıka basa dolduruyor, boş vakitlerimizde nü resimlerin önünde 17 yaşlarımızın geç kalmış tatminlerini kolluyoruz.
shakira nasıl, biz hastasıyız.
hürmetler.
darbe yaptığı gün memleketimin kan kokan sokakları bir anda kan görmez olmuştur. birileri de anarşiyi engelledi diye bu kişiyi bağrına basmışlardır. peki sormak lazım, darbe yapmadan bir gün önce aynı güç kendilerinde yok muydu? darbe yaparken sihirli bir değnek mi kullandılar da olaylar bir anda kesildş? işte sırf koltuk için memleketin yıllarını çalanlardan birisi daha. yazık siz darbe şartlarının olgunlaşmasını beklerken ölen veya katil olan insanımıza. yazık yaptığınız darbeyle hapislerde işkence ettiğiniz sabıkalı mahkumlara.
ölümü yaklaşan insan. allah mısın diyeceksiniz. kuşlar söyledi.
öldüğü gün sokakta halay çekeceğim.
tabi ki ölenin ardından kutlama yapılması ayıptır; ancak öldürenin, 17 yaşındaki çocuğun yaşını büyütenin genç kızların cinsel organlarına tazdikli su fışkırtanın ölümü bayramdır.