2007 cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda can dündar la yaptığı canlı yayın röportajını izlerken darbeci zihniyetten kurtulmuş sanki diyecekken, cümlesinin devamında allah ından bul emi dediğim at gözlükleriyle yaşamını sürdüren insan. ***
can dündarın sorduğu soru:
erdoğan'ın daha önceki siyasi kimliği ve geçmişi sizce cumhurbaşkanlığına engel midir? bunun içine kimisi eşinin başörtüsünü koyuyor, kimisi daha önce yaptığı bir konuşmadan almış olduğu mahkumiyet kararını koyuyor, kimisi bir imamın çankaya köşküne çıkmasını uygun görmüyor. bu görüşlere nasıl bakıyorsunuz? '
cevaben kenan evren konuşuyor:
o mahkum oluşu vs gibi hususlar hukukçuların vereceği bir karar. bunun hakkında ben bir şey söyleyemem. hanımının başörtülü olmasıyla da ilgili daha evvel açıklamalarım oldu. anayasamız, kanunlarımız böyle bir şeyi yasaklamıyor. böyle bir şey yok. ne anayasada var ne kanunlarımızda var. yanlız anayasa mahkemesinin koyduğu karar üniversitesi öğrenciler için yani okulda okuyan kız çocukları için. * şimdi bugüne kadar cumhurbaşkanlarının hiçbirinin eşi başörtülü değildi. tabi garipseniyor. hatta ben şunu da söyledim: * sayın erdoğan seçilirse, tarafsızlığını muhafaza eder ve bakarsınız hanımı da başını açarsa büyük alkış toplar. bunu söyledim. *
can dündar dahi tebessüm ediyor 'te allah ım yarabbim' der gibi soruyor:
ayrıca, dönemin çernobil davaları sırasında da dönemin sanayi bakanı ekranlarda çay hüpletirken kendisi de "biraz radyasyon kemiklere yararlıdır" diyen nefis kişiliktir.
yapmasaydı hiç bişey kimse hatırlamaz paşa paşa emeklilik yaşıyor olurdu. arada binlerce genç öldürülmüş olurdu bok yoluna ama bu insanlara değermiydi.
ilkokul yıllarımdı. darbenin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen izleri hala kaybolmamıştı. kenan evren cumhurbaşkanı idi. bir sebeple, cumhurbaşkanı yaşadığım ile gelecekti. ildeki bütün okullar hazırlık içerisinde, her öğrenci neredeyse askeri eğitime tabi tutularak eğitiliyor, cumhurbaşkanının geleceği gün için hazırlanıyordu.
gün geldi ve sabah okuldan çıktık. kenan evren'in araba ile geçeceği güzergâh üzerinde sabahın köründe beklemeye başladık. ellerimize verilen türk bayraklarını oyuncak niyetine kullanıp, zaman geçirmeye çalışıyorduk. saatler geçiyor cumhurbaşkanı gelmiyordu. neredeyse öğlen olmuş, üzerimizdeki kara önlüklerin savunmasız inceliğinde sabah soğuğunu çoktan yemiştik. yemediğimiz tek şey ise yemekti. evet karnımız acıkmış ve biz halâ bir şey yememiştik, öğretmenlerimizden yediğimiz azardan başka.
saat öğleden sonra iki - üç sularında bir hareketlilik oldu. cumhurbaşkanının geldiği, herkesin elindeki bayrağı sallaması söylendi. o sırada siyah bir araba belirdi, arabanın camından çıkan bir el sallanıyordu, geçti ve gitti.
işte bu sebep bile kenan evren'den nefret etmek için sebebti bir çoçuk için. saatlerce bekleyen ve sadece sallanan bir el için beklediğini anlayan bir çocuk için yeterliydi. peki ya onca acıyı, işkenceyi çekenler, arkadaşını, sevgilisini, kardeşini, annesini, babasını, kaybedenler, onlar ne yapmalıydı?
darbenin kaosu sonlandırdığını sananlar, o kaosu kim hazırlamıştı acaba? kim tırmandırarak o duruma getirmişti? darbe yapabilecek gücü olan biri, sizce bu durumda ne kadar etkisiz olabilirdi?
fillerin nasıl eğitilip itaatkâr birer köle haline getirilme hikâyesini anlatmak istemiyorum. bunu zaten herkes bilir. aynı şey halkımıza yapılmıştır.
paşa hazretleri şimdi "eğer yargılanırsam intihar ederim" diyormuş. isabet olur paşam!
12 eylül dönemini türkiyeye yaşatmış faşist.
17 yaşındaki gencecik erdal erenin yaşını büyütüp astırmış faşist.
göz altında hapishanede binlerce insanı yok etmiş bir faşistç
ve bunlara rağmen arsızca hala yaşayan bir mahluk.
memleket mezbaha gibiyken hadi paşa hadi paşa diyen çoktu. yavşaktır bu ülke. tıpkı timurun huzuruna çıkan nasreddin hoca gibi olunur hep.
piyango kedine vurmuştur. yanlış yaptın kenan bey. sanane . bırak memleket birbirini yesin. aptalmısın . bu ülkeye bir şeyler yapan her insan kadar sende de var bir şeyler.
can dündar 21.12.2009 günü milliyet gazetesinde yayımlanmış olan yazısıdır.
öcalan, imralı'daki hücresinin 12 metrekare olmasından yakınıyor ya. menderes'in yassıada'daki hücresi ne kadarmış biliyor musunuz?
2.80'e 3 metre.
yani 9 metrekareden az.
küçük bir gözetleme penceresi.
ışıkları hep açık bir oda.
ve uyuyabilmek için yüzünü örtüyle kapatan, havalandırmaya çıkarılmayan, günden güne ruhen ve bedenen çöken bir devrik başbakan.
yassıada'daki güvenlik subayı yüzbaşı kazım çakır, tecritteki manderes'le geçirdiği 464 gün boyunca günlük tutmuş ve not defterini bir mermi sandığında gizlemiş.
defteri, geçen hafta posta'da berivan tapan yayımladı.
utançla, kederle, ibretle, soluksuz okudum.
25 haziran 1960:
'menderes ilk gün hiç uyumadan aralıksız sigara içti. bitirmeden aynı sigarayla diğerini yaktı. odasının içinde bize doğru bakmadan dolaştı. canı sıkıldığı belli oluyordu.'
28 haziran 1960:
'sakal tıraşı olurken berbere çok dikkatli olmasını tembih ettim. çünkü menderes, berber çene altını tıraş ederken ustura boğazına yaklaşınca terlemeye başlıyordu.'
29 haziran 1960:
'saat 21.00'de sigarasının bittiğini haber verdiler. bir paket yenice alarak yanına gittim. kağıda, 'müsaade ederseniz 3 paket olsun. mektuplarımı aileme ulaştırma konusunda yardımcı olduğunuz için size minnettarım' diye yazdı. ben okuduktan sonra da karaladı.'
28 temmuz 1960:
'cumartesi- pazar mektup alamamıştı. pazartesi 3 mektup birden verince sevincini izah etmek güç. mektupları tarih sırasına koydu, sandalyesine oturdu ve okumaya başladı. her mektubu birkaç defa okuyor, okudukça yüzüne renk geliyordu. küçücük odasında tek başına olduğu için ailesinden gelen mektuplar onun her şeyiydi.'
27 ağustos 1960:
'menderes'i gazinoya çıkardım. birkaç dakika geçmeden ada kumandanı tarık güryay geri döndü. 'bu ne kepazelik' diye bağırdı. güryay'ın sert tavrı karşısında menderes çok fena titriyor, ayakta ne yapacağını şaşırmış bekliyordu. hemen odasına götürdüm. kumandan yanıma gelerek 'yüzbaşım bunlara iyilik, vatana ihanet olur' dedi.'
26 eylül 1960:
'bugün menderes çok heyecanlı. biraz da korkuyor. daima kapıya doğru bakıyor. konuşma kesilince daha da endişeleniyor.'
15 nisan 1961:
'saat 14.30 - 16.00 arasında transistorlu grundig radyo ile oyun havaları dinledik. dinlerken sanki suç işliyordu. sağa sola bakıyor, duyan olur diye ödü kopuyordu. 'her şey gibi müziğe karşı da hassa, belki de zayıfım' dedi.'
5 nisan 1961:
'adnan bey pek perişan. kanı çekilmiş vaziyette. yanına her girişimde yüksel için belki bir şey söylerim diye gözümün içine bakıyor.'
10 eylül 1961:
'2 eylül, berin hanım'la 33. evlilik yıldönümleriydi. ikimiz yalnız kalınca kağıda iyice sarılmış bir şeyi dizimin üzerine koydu. 'çok rica ederim, beni azarlamayın' dedi. basiretim tutuldu. kararsız kaldım. 'size takdim edettiğim şeyin sebebini yüksel'e izah edeceğim. siz merak buyurmayın' dedi. akşam depoda bana takdim ettiği kağıdı açtım. altın bir kolyeydi.'
hatalar, haksızlıklar, yalanlar, yanlışlar, günahlarla yazılmış bir tarihin içinden geliyoruz. arada bir arkaya dönüp bakmak, bizi yeni hatalardan, beter günahlardan korur mu acaba?
kenan evren amerika nin en az kuklasi olan adamdir. türkiye de menderes dahil, atatürk haric, amerikan ipleriyle oynamayan bir iktidar türkiye´ye gelmemistir.
türkiye devamli olarak amerikan politikalarina alet olmaktadir. kenan evren, askerdir, dürüsttür, ama türkiye de nato devletidir, bir sürü kücük kökü disarda yapilanmalar mevcuttu, soguk savas mevcuttu, türkiye anarsi ortamindan ciksin, türkiye fazlaca sola kaymasin diye, darbe yapildi, yalniz tabii bu darbe öyle tamamen türkiye menseli bir darbe degildi -gerci onda da kimin ne kadar nerede parmagi oldugunu, cok az bilirsin- tabii dünya üzerindeki diger bütün darbelerde oldugu gibi o ülke hangi bloga aitse, o blogun agababasinin kontrolünde yapilir hersey.
bizim insanimiz deger dengelerini anlamaz, derhal taraf tutar, ya bu tarafa ya da öte tarafa gecer. n´apcaksin... okudum cok yaziyi...yanlis tespitler. abd sonucta bir nato devletidir, nato nunda en agababasi devletidir, türkiye sola kaymaktadir,soguk savas bütün hasmetiyle devam etmektedir,hergün 30 adam ölmektedir, anarsi vardir, ekonomi boktandir, yag yoktur, benzin yoktur, devlette para yoktur...
abd kendi capinda türkiye ye belki de kendisinin olusturdugu birtakim gizli teskilatlarin adresini verip, nato yu güvenceye almis olabilir.
her kim 12 eylül türkiye´ye hicbir yarar saglamamistir derse, o önyargilarinin icerisinde bogulmakta olan bir insandir.
12 eylül olmasa, türkiye belki de batardi...immdiii satranc benzeri hesaplayalim- türkiye sovyetlere komsu, ve türkiye nato üyesi, sen abd baskani olsan, kaos icindeki bu nato ülkesine, üstelik de sovyetlerin komsusu olan, harika bir casusluk imkani sunan bu ülkeye, bir iyilik düsünmez misin?...simdi 12 eylül olmasa, beceriksiz politikacilar yüzünden türkiye sola kaysa, sovyetlerle delegasyon falan baslasa....valla dünya savasi bile cikar öyle bir kivilcimdan...bunlari oturup pentagon da falan hesaplamislardir. sonra türkiye sovyet bloguna kaydi mi, sovyetler ili denizlere inmis olur, akdenizin bati icin güvenligi tamamen tehlikeye girer. adam deniz pesinde, sovyetlerin denize kiyisi artar da bana bir sey yapmaya kalkar diye gitti taaaa vietnam da savas yapti. savasi kazanamadi, ama cok zarar verdi.
olabilir, kenan evren amerikan kuklasidir, ama onun bagli oldugu ipler, digerlerinin bagli oldugu iplerden daha azdi. ben rte nin kac tarafindan abd nin iplerine bagli oldugunu cok merak ediyorum. evren pasa kesinlikle aptal bir adam degildi, cuntaci falan hic degildi. nato üyesi bir ülkenin genelkurmay baskaniydi. meclis devleti elinde tutamamisti, dünya üzerindeki dengeler degismesin diye, türkiye de darbe yapildi. evren pasa degil baska birisi olsaydi, amerika o darbeyi gene yaptirirdi.
sen ister kabul et ister etme, o zaman senin agababan amerika birlesik devletleriydi- aslinda halen öyle, búgün biraz türkiye kendisi bazi seylere karar verebiliyorsa, ahanda onun da sebebi o evren pasadir. belki " tamam sizin istediginizi yaptik, artik bize de biraz soluk alma sansi taniyin" falan diye kapali kapilar ardinda konusmus olabilirler.
yani ben evren pasa dan hic nefret falan etmiyorum. politik konjüktür de, nato kesinkez türkiye yi kaybedemezdi, ve kaybetmedi. o darbe o ise yaramistir. belki de eger o darbe olmasa, türkiye komunist bloguna kayacak, hepimiz sakir sakir rusca konusuyor olacak, ve soguk savas da daha devam ediyor olacakti.
rahmetli olmuş ihsan doğramacı ile beraber türk eğitim sisteminin içine etmiş kişi.
bugün eğitim-öğretimde yaşanan aksaklıkların kaynağı bu ikisidir.
doğramacı gitmiştir, sıra evren dedir. eli kulağındadır, önümüzdeki günlerde(ya da aylarda, umarım yıllarda olmaz) "uzun süreden beridir gata da tedavi gören 7. cumhurbaşkanı kenan evren rahatsızlığına yenik düşerek hayata gözlerini yummuştur" şeklinde bir haber duyabiliriz. önemli olan ölmesi değil, öldükten sonra insanların göstereceği tutum önemlidir. devlet töreni sırasında yaşanacaklar, insanların bastırılmış duygularının açığa çıkması, psikolojik buhranlar, daha birsürü şey bizleri beklemektedir...
sayesinde hala bu yaştan sonra yargılansa ne olur diyenleri gördüğümüz adam(!). bir caniden bahsediyoruz basit bir insandan değil. kendisi yaşadığı sürece yargılanmalıdır, yaşına başına bakılmadan en ağır cezalar verilmelidir. ama onu yapacak yürek kimde var orası ayrı...
sanırım yakında intihar edecek. zira yargılanırsam intihar ederim demişti. ben diyorum ki hannibal lecter abimize yapılan netekim paşaya da yapılsın. intihar edemeyecek şekilde bağlansın. onun yamyamlıkta hannibal'dan aşağı kalır yanı yok.