Sinemada izlemek istediğim bir filmdi ve sonunda bugün izleme fırsatı buldum.Filmi izlemeden önce gerçekten beklentilerim vardı hem oyuncu kadrosu olsun hem afişi hem hikayesi hem Yılmaz Erdoğan'ın işin içinde olması gibi unsurlardan dolayı beklentilerim yüksekti.Peki film beklentilerimi karşıladı mı? Tam olarak karşılamadı fakat eğer başarısız ve kötü bir film dersem yalan söylemiş olurum çünkü film bir Türk filmi olarak gayet başarılı.Film baştan sona sürükleyici diyebilirim en azından benim gibi dram severlerin alışık olduğu bir tempoda ilerliyor film sadece sonlara doğru biraz ağırlaştı fakat benim asıl bahsetmek istediğim olay kurguyu pek beğenmedim ayrıca film içerik olarakta çok orjinal olduğu söylenemez.Filmin kurgusunu beğenmedim derken demek istediğim; bazı sahneler arası geçişleri beğenmedim yani bir sahneyi izliyoruz ve bir anda diğer sahne değişik ve uyumsuz bir şekilde başlıyor ama bunu filmdeki bütün sahnelerden bahsetmiyorum sadece bazı sahnelerden bahsediyorum.Beklentilerimin altında kalan en göze çarpan kısmı ise filmin olay örgüsü ve senaryosu,iyi senaryo illa güzel replikler demek değildir iyi senaryo orjinallik de demektir fakat Kelebeğin Rüyası filmi her ne kadar başarılı mekan seçimleri,başarılı görüntü yönetmenliğine rağmen senaryosu ve olay örgüsü fazla orjinallik taşımıyor.Her ne kadar filmin kötü yönlerini saysamda film kaliteli bir yapım,neden mi? Oyunculuklar hemen hemen başarılı,görüntü yönetmenliği başarılı,mekan seçimleri başarılı ayrıca yönetmenlikte bazı sahnelerde başarılı.Ayrıca şunu da es geçmemeliyim film depresif bir film ve ben bu yönden de filmi beğendim çünkü ben böyle iç karartıcı yani depresif filmleri severim.Kelebeğin Rüyası bir aşk filmi olması rağmen depresif bir aşk filmi.Filmin müzikleri olmamış keşke üzerinde daha fazla çalışılsaymış.Son olarak ben filmi beğendim ve bir Türk filmi olarakta gayet başarılı buldum,tavsiye ederim ama Yabancı Dilde En iyi Film dalında Oscar kazanacak kadar da iyi bir film olduğunu düşünmüyorum.
tek plan çekilmiş çok başarılı açılış sahnesinden, son sahneye kadar bir an sıkılmadığım filmdir. uzun bir film ve tempolu değil, malum dram zaten, ama ilgiyle izletti kendini bana. başta kıvanç tatlıtuğ olmak üzere oyunculuklar çok iyi (belçim bilgin konusuna sonra geleceğim). geçtiği dönemi gayet iyi yanıstıyor. bazı sahneler için çok uğraşıldığı belli ki bu sahneler göze sokarcasına uzatılmamış, gayet tadında kullanılmış, titizlikle çekilmiş belli ki. film sizi salya sümük ağlatmaya, ajitasyona oldukça müsaitken kesinlikle bunu yapmıyor, tam tersi bundan özellikle kaçınıyor, gözlerim doldu ama ağlayıp içimi dökemediğim için boğazımda yumruyla gezindim filmden çıktıktan sonra bir süre. vay be böyle hayatlarda yaşanmış mı harbiden dedirtti bana film. o şiirler, o saf, naif karakterlerin onca yokluk içinde hayata tutunma çabaları.. eksikleri tabi ki var, belçim bilgin olmamış mesela. ne karakteri beğendim, ne de oyuncluğunu. her zengin kızı dünyadan habersiz, salak olmak zorunda değil, klişe olmuş. rüştü-mediha aşkı üstünkörü geçilmiş, rüştü ne ara aşık oldu mediha'ya bu kadar, anlatlmamış. ama bana göre artıları eksilerinden çok daha fazla. hayatımın filmini izleme beklentisiyle gitmedim şahsen ve beklentilerimi karşıladı bu film. ortada ciddi bir emek olduğu o kadar belli ki. celal ile ceren kadar izlenmesi dileğiyle..
sinematografik açıdan güzel, izlenesi ancak mantık olarak yanlış olan, memlekette zibilyon tane şair varken 2 tanesi unutulmasın diye yapılan filmdir.
tamam da diğerleri ne olacak?
her birine ayrı film mi yapalım?
ya da adam olsalar zaten tanırdık deyip genellemenin dibine mi vuralım?
behçet necatigil büyük usta ama bugün yaşasa kimse siklemezdi.
orhan veli bugün olsa okuyanı döverlerdi.
acı ama gerçek.
sırf alternatifsizlikten büyütülüp marka yapılan edebiyatçılar da var.
al onun şiirini ben yazdım de milyon tane laf söylerler.
ama orhan veli deyince bir beğenmeler, bir güzellemeler...
gel, bugün şiir yazmak için kıçını yırtan nice amatör var. hangisine fırsat vereceksin?
adam bol memlekette.
1940'lardaki bu filmde de şiir yazmak için kendini hırpalayan 2 genç adam var. 20'li yaşlardalar. azim, hırs, umut falan.
dön bugüne her alanda bir ton adam var senin gibi. uluslararası artık rekabet.
ne farkın var?
emin olun o dönem de nice şairler vardı.
demem o ki, değerlerimizi yaşatalım dersek herkes değerdir. sırf 2 şiir yazıyor diye onlarca kişi sıra beklerken torpille hastaneye alınmaksa mesele...
konusu son derece klasik, bol ağlamalı üzülmeli bir film. yılmaz erdoğan filmin girişinde klişe " foşist tece" göndermesini yapmış ve kendisinden bir kez daha tiksindirmiş. madenler nazi kampı, mükellef kanununa tabi olanlar yahudi, türk askeri de hitler ve türevleri olarak lanse edilmiş. abartıda sınır tanımamışlar.
müzikleri daha etkileyeci olsa tüm salonu hüngür hüngür ağlatabilecek bir yılmaz erdoğan filmi. --spoiler-- lan adam ölüyor orada arkada hala piyano çalıyor, dayasana bir keman, bir chello allasen. --spoiler--