bazen oyunculuğun herşey olmadıgı, senaryonun önemine hatta koskoca bir filmdne bişey anlamayıp sadece tek repliğe odaklanan milletimize reva bir film.
çok ayılıp bayılmadığım ama güzel bir 3 saat geçirdiğim filmdir. bence filmin bu kadar başarılı görülmesinin nedeni herkesin kendinden bir şeyler yakalamış olmasıdır. yani herkese "aslında ben de..." gibi cümle kurdurtması muhtemeldir. bir de sıcak bir yanı var tabi. ama belçim bilgin hakikaten çok sırıtıyordu güzelim filmde.**
güzel repliklerin olduğu filmden spoiler vermemek olmaz;
bir yılmaz erdoğan filmi ve harikası. beğeneni de beğenmeyeni de olacaktır, olmalı da. ama verilen emeğe ve yapılan işe saygı ön planda olmalıdır. filmi izledikten sonra aklıma düşen ilk şey; yılmaz erdoğan'ın espri uslübunun filmdeki iki şaire(muzaffer tayyip uslu ve rüştü onur) aksettirildiği olmuştu. zira diyaloglarda ve bazı sahnelerde bunu çok rahatlıkla görebiliyorsunuz. bence başarılı bir film olmuş, bir şiirsever ve belçimsever olarak.
ilk yarısı bırakın dramı celal ile cerenden daha çok güldüren ikinci yarısı da hüzünlendiren filmdir. beyin açıcı bi kaç diyalog dışında fazla bir şey yok ama dünya standartlarında kaliteli bir yapım olmuş.
bir şair tarafından yazılan filmdir. Bütün cümleler bir şiirin parçası gibi dökülür ağızlardan. Bildiğimiz ama unuttuğumuz bir şiiri hatırlatır gibi yazılmış bütün cümleleri filmin. görüntüler de şiirin bir parçası olmuş. Görüntülerle bir şiir anlatan filmi izler olmuşuz ilk defa.
Filmden geriye üç isim kalmış: Yılmaz Erdoğan, Gökhan Tiryaki ve KIvanç Tatlıtuğ.
Biri şairlere, biri fotoğrafçılara, biri de oyunculara ilham vermiş.
Bir de şu replik unutulmazlar arasına girmiş ve her sevdalı birgün kullanmak üzere kafasına kazımış bu sözleri:
-Sen çok güzelsin, sebepsiz de gülebilirsin. http://tipografikinsan.blogspot.com/# !/2013/02/kelebegin-ruyasi.html
müzikler ve tabiiki görüntüler müthişti. acıklıydı ama gülümsetti de yer yer. ancak film sonunda ağzımdan şu çıktı. içim bayıldı. ağırdı her anlamda. fakirlik, hastalık, maden ocakları...
belçim erdoğan hakkında yorum yapmak istemiyorum. ya da sebepsiz gülecek başka biri bulunabilirdi diyeyim sadece. neyse; film sonunda da veremden ölen kişi sayısı belirtilmesini isterdim.
türk sinema tarihi içinse sevindirici yinede.
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
imanı gevremiş parasızlıktan.
şiiriyle senatoryumun önünde,son anda,tüyleri ürpertir.
Yılmaz erdoğan' ın son filmidir. Y. Erdoğandan pek hazetmesem de sanatına laf edemem. Yiğidi öldür hakkını ver demişler. insanın iliklerine dokunan bir film yapmış. Mert fırat yine döktürmüş oyunculuğun dibine vurmuş.
kullanılan şarkıların da çok güzel olduğu bir film. billur sesli bir kadın iki tane güzel şarkı söylüyor. söyleyeni ve şarkıların isimleri konusunda beni bilgilendirecek yazar arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.
bi kere şiiri gerçekten sevenlerin biraz daha farklı gözle bakabileceği bir film olmuş. mesela ben okunan her şiirde ağladım, çünkü o hissi fazlasıyla alabildim. ayrıca o filmde sadece aşk ve hastalık yoktu. şiire aşık, kendilerini açlığa ve sefalete rağmen sanata adamış iki genç yürek vardı, bu duygu o kadar güzel işlenmiş ki her şiirde içlerindeki o hüzün yansıdı..
varlık dergisini görünce çok mutlu oldum, o detay açıkçası çok güzeldi. ben filmdeki şairleri tanımıyordum ve varlık dergisi girince araya o kişilerin gerçek olduğunu anladım ve daha bi sevdim.. *
son olarak, kıvanç tatlıtuğ'u severim evet ama artık onun için sadece yakışıklı adam deneceğini düşünmüyorum. artık o gerçek bir oyuncu olmuş, helal olsun.
pekakaya para yağdıran yılmaz edoğanın izlemeye değmeyecek filmi. sonra niye şehit geliyor diyorsun. izleme, ölür müsün?
atın sırtınızdan artık şu keneleri.
konusu son derece klasik, bol ağlamalı üzülmeli bir film. yılmaz erdoğan filmin girişinde klişe " foşist tece" göndermesini yapmış ve kendisinden bir kez daha tiksindirmiş. madenler nazi kampı, mükellef kanununa tabi olanlar yahudi, türk askeri de hitler ve türevleri olarak lanse edilmiş. abartıda sınır tanımamışlar.