gerçek hayattan yola çıkılan ve buram buram edebiyat,şiir kokan bir film. iki zonguldaklı şair. acısını ve parasızlığını şiirle geçirmeye çalışan iki genç. her şeye rağmen gülebilen, güldürebilen mutlu iki insan.
diğer yandan madencilerin sıkıntı dolu hayatı .
iç burkan , gülümseten film. şiire ve şairlere yeniden bağlanmanıza neden oluyor.
"sen takma kafana muzaffer ; senin savaşın sana yeter."
yarısında siktirolup çıktığım saçma sapan bir film. bu arada ilginç bir not düşeyim. cem yılmaz'ın son gösterisine gittim... kıvanç'la mert'in muhabbetlerine o kadar güleni görmedim... toplumun espri seviyesinide gözler önüne serdi...
gitmeyin.
diyaloglarında bi tuhaflık olan film. ya sinemadaki izleyenlerin mizah seviyesi düşüktü ya da espriler baya komikti. ama ben çoğunu komik bulmadım. bir dram filmi için lastik gibi çok fazla uzatılmış diyaloglardı kanımca.
evde oturup bencilce katledilmemesi gereken sağlam görüntü ve ses sistemiyle izlenmesi gereken ve pkk'ya acilen yardım gitmesi için sinemada izlenmesi gereken über film.
sanki şiirler önceden varmış da senaryo şiirlere uydurulup yazılmış bir film. hani sanki yılmaz erdoğan yazmış, belçim okumuş, "aşkım noluuur bu filmde beni de oynaaat" demiş, yılmaz abi de kıramamış.
abartıldığı kadar yok.
kıvanç tatlıtuğ'u her ne kadar hazzetmesem de; mert fırat'ı solda sıfır bırakmış, oyunculuk anlamında çok şahane bi performans ortaya koymuş olduğunu söylemeden duramayacağım. ve fakat film biraz 'garip'. ne olduğunu anlamadan filmin ilk yarısı bitiyor. insan neye ağladığını anlayamadan, 'birazdan film bitçek bi toparlanalım, gözler kıpkırmızı çıkmayalım şimdi burdan' diye düşünmeye fırsat vermeden de bitiyor. hülasa gidip izlenir ama öyle de 'çok bi şey' olmayan film.
''diyecekler ki arkamdan
ben öldükten sonra
o, yalnız şiir yazardı
ve yağmurlu gecelerde
elleri cebinde gezerdi
yazık diyecek
hatıra defterimi okuyan
ne talihsiz adammış
imanı gevremiş parasızlıktan''
"sanatsal bir film", gerçekten başyapıt olmaya aday vs yorumlarını görebilirsiniz.
beğenen olabilir, beğenmeyen de.
ben beğenenlerin neden beğendiğini ya da beğenmeyenlerin neden beğenmediğini irdelemekten uzağım.
aklıma takılan sadece tek soru var; neden kendi karısına böyle önemli bir rol vermeyi uygun gördü?
karısının oyunculuk geçmişi ve kalitesi ortada.
tipik yılmaz erdoğan kafası.
çok güzel hareketler bunlar kafasıyla yapıyor artık her bir işini. orada da sırf kendi toprağı, kendi yöre insanına rol vereceğim diye abuk sabuk tipleri sokmuştu mutfağa.
hala bu basit belediyecilik zihniyetiyle iş yapıyor.
kaliteli film=kaliteli senaryo+kaliteli oyuncular+kaliteli müzik+...
arkadaşın verem, kız hasta... adam alkol bulamayıp rakı sürüyor be amına koyduğumun çocuğu. sen daha istanbul'da sevdiğin kızı kovalıyorsun. parasızlıktan adamın karısı öldü. insan canını dişine takar çalışır. sıfatını siktiğim. puşt.
Gittim, gördüm, beğendim. Görmeden yorum yapanlardan değilim anlayacağınız dostlar. Sizlere böyle güzel filmleri izlemek yakışmaz. ihanet ihaneti kovalamalı, herkes birbiri ile yatmalı konular sizin ilginizi çeken. Yoksa şair anlatılmış da şiir, sanat yansıtılmış da bunların ne önemi var canım değil mi. Yok mu şöyle abi bol aldatmalı, sevişmeli filmler. Onlardan getir sen.
beklentilerin çok aşağısında kalmış filmdir. Gerçekten üzüldüm. Böyle bir kadrodan, böyle bir senaryodan nasıl bu kadar sıradan bir film çıkabiliyor anlamış değilim. Neredeyse hiçbir vurucu sahnesi yoktu. ilk perde normal seyrinde bitti, ikinci perdede artık ağlamayı falan bekliyoruz ama yok. Film aynı sıradanlığıyla devam etti. Birkaç hüzünlü sahnesi vardı tabii ki ama etkileyici değildi. Fragman müthiş, fragmanı izleyince çok şey bekliyor insan lakin film işleyiş olarak çok düz olmuş bence. Görüntü yönetmenliği, oyunculuklar falan bunlara hiçbir lafım yok, hepsi müthişti fakat bunlar dışında çok düz ve "bit artık" dedirten bir film olmuş. Kolay kolay sıkılmazdım sinemada, bu sefer çok sıkıldım. Sadece ben değil, çevremdekilerin mırıldanmalarını da duydum. Böyle özenilmiş ve böyle güzel kadrosu olan filmlere olumsuz eleştiri yapmayı sevmiyorum lakin üzüntümü dile getirmek istedim.
bazı binalarda panolara asılı yazılar bilgisayar çıktısı, buna benzer bazı tabela yazıları ise o zamanlarda kullanılan yazı tipyle ölçüşmüyor. önce cumhuriyet halk fırkası olması gerekir yanlışlık var diye düşündüğüm ama araştırınca doğru olan 1940 larda cumhuriyet halk partisi ibaresi, rüştü nün eşi mediha filmde birkaç kez aşkım kelimesini kullanması.
zonguldak liman arkasındaki kayalıklardaki sahneler ise zonguldak anılarımı depreştirdi. rüştü den gelen mektubu okumaya çalışırken yanına gelen suzan ve rüzgar nedeniyle mektubu denize düşüren muzaffer denize atılması gereken mektuplar anılarımı canlandırdı.
o yıllarda maden işçilerine köle muamelesi yapılması içimi burktu.
son zamanlarda izlediğim en iyi Türk filmi diyebilirim bu film için. en son nuri bilge ceylan'ın usta ellerinden çıkan bir zamanlar anadolu'da filmini bu kadar beğenmiştim. yılmaz erdoğan'ın daha önceki yapımlarını da izlemiştim; ama hiçbiri bunun gibi değildi. bir araya getirdiği ekip de, zonguldak'ın muhteşem manzarası da büyük bir avantaj olmuş elbette. açıkçası sinemamızın geyik muhabbetli sözde komedi filmlere değil de kaliteli yapımlara ihtiyacı var *. bunu başarılı bir şekilde yıllardır sürdüren yönetmenler, senaristler var çok şükür ki. daha iyiye gidecek inanıyorum buna.
biraz uzun ve sonlara doğru sıkan film. mert fırat ve kıvanç tatlıtuğ almış yürümüşler... suzan karakterini oynamaya çalışan kız, sen ne yapsan olmayacak sanırım her yeni rolünde bunu bana ispat ediyosun. ayrıca benim gözlerim senin hiç de güzel olmadığını görebiliyor. söylemeden olmaz babanın sana yani suzan'a attığı tokadı sanki ben atmışım gibi rahatladım. son olarak kıvanç tatlıtuğ muzaffer değil de kuzey tekinoğluydu sanki yer yer.
müzikleri daha etkileyeci olsa tüm salonu hüngür hüngür ağlatabilecek bir yılmaz erdoğan filmi. --spoiler-- lan adam ölüyor orada arkada hala piyano çalıyor, dayasana bir keman, bir chello allasen. --spoiler--
uzun zamandan sonra sinemaya gitmeme neden olan film. abim ve kız kardeşimle izlemeseydim daha etkili olacaktı tabi. aklımda kalan güzel sözleri de yazayım, adettendir.
sence de normal insanlara göre fazla terlemiyor musunuz? (kız sporcu tabiki.)
acıyı getirme kardeşim. bizde ondan çok var.
+ sen kötü şeyleri çok güzel söylüyorsun..
- senin hastalığın bile güzel.
+ nasıl yani?
- hasta olmasaydın seni bana vermezlerdi ki..
+ bak yine kötü bir şeyi çok güzel söyledin.
fazlasıyla güzel diyebileceğim bir film.
--spoiler--
öncelikle konusuna ve içeriğine bakarsak, en azından benim için, çok etkileyici. filmin işlendiği yıl ve şiirle olan bağlantısı beni fazlasıyla etkiledi diyebilirim. 1940'larda iki genç herkesin yaptığını yapmıyor da hayalleri peşinden gidiyor. hem de aç ve açıkta kalabileceğini bile bile. film mükemmel bir şekilde şiir teması üzerine oturtulmuş ve bazı sahneleri cidden vay be dedirtiyor. filmdeki maden ocaklarından gelen veremle beraber dramın dibine vuruluyor diyebiliriz. tabi aşksız da olmaz, işin içine aşk da girince samanlık seyran oluyor. kısacası çok beğendim.
--spoiler--
bu filmden zevk almak ya da anlamak için şiiri ya da sanatı sevmek, tek başınıza gitmemeniz ya da yontulmamış bir odun olmamanız gerekir.
edit: he oyunculuklar da muazzamdı, ben ilkten önyargılarımdan dolayı kıvanç'a alışamamıştım. ama hepsi rollerinin fazlasıyla hakkını vermişler.
edit2: yakında recep ivedik gelir siz ona gidersiniz üzülmeyin.