kıvanç tatlıtuğun taşıyışındanmıdır bilinmez kıyafetlerin müthiş olduğu filmdir. o bu değilde o zamanlarda böyle giyiniliyorsa şimdi giydiklerimiz çuval falan heralde.
görüntü bakımından mükemmele yakın olan film. görüntü yönetmenliğini gökhan tiryaki'nin yapmış olduğu film , schindler's list filmini anımsattı bana. daha farklı bir senaryo ile göz doldurabilirdi. sonuç itibariyle , tavsiye edebileceğim bir yılmaz erdoğan yapıtı.
Başka bir Yılmaz Erdoğan olduğunu gösteren film. Klasik Yılmaz Erdoğan filmleri gibi diyaloglara çok yer verilmemiş. ilk yarıda filmin ana teması çok dağınık olarak verilse de ikinci yarıda ana fikir toparlanarak sunuluyor. Görüntü yönetmeni çok iyi iş çıkarmış , görselliğe diyecek söz yok. Bir de ben Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun hayat hikayesini , yani filmin sonunu bilerek filme girdiysem de yine de soluksuz izletti. Belçim Bilgin'in oyunculuğu biraz yavan kalmış , olsun o kadar.
Not : Behçet Necatigil'i ve daktiloyu tekrar hayata kazandıracak olması da cabası.
dram filmi sevmeyenler için sıkıcı olabilir. mer firat'ın oyunculuğu çok iyidi. filmdeki renkler ve kostümler cup oturmuş. en başında olan piyona harikaydı. bazı sahnelerdeki alanlarda çok başarılı seçilmişti. fakat sonradan gelen farah'ın ölümünü begenmedim. onun dışında mert fırat'ın öldüğü sahnedeki kıvanç'ın mimikleri iyidi. şiirler güzeldi. her dram filimde olduğu gibi biraz ruhum kapansa da güzeldi. sadece sonunda belcinin olmamasi ve ya sonu ona baglanmamasi eksikti. bir de birisi yurdumun insanına film izlemeyi öğretmeli. filmin sonunda filmin içine sıçtınız demek zorunda kaldığımdan kendimden tiksindim.
bu filme ayrıca bir entry gireceğim.
filmden yeni geldim ama daha kendime gelemedim. öyle tuhaf bir duyguyu işletti ki bu filme içime, daha sindiremedi aklım.
güzel film izleyin.
şiiri sevdirmesi muhtemel filmdir. her dize yerindedir ve o dizelerin ne büyük duygular taşıdığının ilk kez bu derece net anlaşıldığı filmdir. gidin efendim.
çekimlerinin bir kısmı heybeliada sanatoryumunda yapılmış olan filmdir. daha doğrusu eski sanatoryumda diyeyim. yazın çam limanına giderken rastlamıştım. hatta belçim erdoğan'la yan yana yüzmüşlüğümüz vardır. bu da böyle bir anımdır.
güzel bir film. lakin hala türk filmlerindeki konunun çok kısa kalması sorununu aşamadık. oyunculuklar, mekanlar, final gibi çok şey var güzel olan. ama şu konu olayını çözelim artık takatim kalmadı.
fragmanı bana, filmin sonlarına doğru olaylar hareketlenicek hızlanıcak ve süper bir final gelicek hissi vermesine rağmen 2. yarısının ve finalin beklentilerimi karşılamadığı film. oyunculuklar, görüntü efektleri ve hikaye izlenilmeye değer.
muhteşem bir anlatım. enfes bir şiir dinletisi...
fragmanından aldığınız lezzetin misli misli fazlasını alacaksınız.
ama unutmayın türkiye'deyiz. sırf kıvanç tatlıtuğ için gelmiş ergenlerin oflamalarını duyma zulmüne katlanmalısınız.
bir şey daha kıvanç tatlıtuğ, mert fırat teşekkürler.
yılmaz erdoğan, adamsın.
bir dönem filmi olması sebebi ile çok riskli görülmesine rağmen başta senarist, görüntü yönetmeni, yönetmen ve süper yetenekli oyuncular(ki Kıvanç ın en iyi performansıdır şüphesiz) tarafından mükemmel bir şekilde can verilmiş yılmaz erdoğan şaheseri dir. filmin özellikle ilk yarısında ayağa kalkıp alkışlama isteği duyduğum bir kaç sahne oldu. hele o ince, zeka dolu kelime oyunları ve espiriler filmin akışına profesyonelce yedirilmiş, hiç dışarda yapay kalmamış.
tüm bunların dışında beni en çok üzen şey filmin, sade bir aşk filmi olarak algılanması olmuştur. fight club ne kadar dövüş filmi ise bu film de o kadar aşk filmidir. bence filmin ana amacı şair ve şiirin oluşumu, sonrasında da doğum sanıcısı konularını işlemekti. ama şiir nedir? şair kimdir? sorularına hiç kafa yormamış ruhu liseli aşıklar tabiki filmden kendilerine düşeni alacaklar, o başka.
bence filmin en orijinal sahneleri başta behçet necatigil olmak üzere diğer iki şairede şiir ilhamlarının geldiği anlar, bu anlarda şairlerin durgunlaşması ve bu ilhamı veren kelimelerin üzerine yoğunlaşma yaşadıkları sahnelerdir. özellikle daha filmin başında behçet necatigil in yağmurlu havada yürüdüğü sahne görüntü kalitesi anlamında çok sıradışı olmuş.
sonuç olarak yılmaz erdoğan bizzat derdini çektiği bir alanda çok güzel bir yapıt meydana getirmiş ve bunu mükemmel bir dönem filmi ile süslemiştir. izlenesi, bir kaç defa daha gidilesidir.
görüntü yönetmeni ve başroldeki iki delüğanlıyı tebrik etmekle birlikte yılmaz Erdoğan sayesinde bok gibi bir film olduğunu söylemek durumundayım.
adam karısının oyunculuğunu bilerek usta oyuncuların oyunculuğu karşısında ezdiriyorsa helal olsun.
yok öyle değilse bu çiftin hiç gerçekleri yüzlerine vuran gerçek dostları yok mu yanlarında? sürekli şakşak...
filmdeki şiirlerin ne kadarı rüştü ve muzaffer beye ait ne kadarı yılmaz erdoğana merak ettim. bir iki aforizmayı saymazsak pek iyi şiir duyamadık.
sistem eleştirisi yapmasan zaten ölürsün. madem madenci dayıların dramına giriyorsun, film de saçmalık derecesinde uzun, biraz daha uzun anlatabilirdin. filmin kalitesi artardı hem böylece. ama sen sübliminal mesajını verdin değil mi? daha fazlası propagandaya girerdi...
filmi kişisel takıntılarına yedirmeyecek bir yönetmenin elinde çok daha güzel bir film olabilirdi kelebeğin rüyası.
Açıkçası yılmaz erdoğan'dan daha derinlemesine mesajları olan bir film beklerdim. mert fırat'ı şair rolünde seyredince özdemir asaf'a benzediğini fark ettim. bıyık da bıraksa ö. asaf'ı canlandırabilecek yegane oyuncu olur. iyi de oynamış. kıvanç'a ise şairlik yakışmamış bence. bazı entrylerde "kıvanç kaslı falan daha iyiydi yakışmamış" yazanlara çok güldüm. adam veremli, üstelik beş parasız. zayıf olmasa abes olurdu. şiirle ilgilenenlerin, şiir! yazanların seyrettiklerinde tat alacakları bir filmdir. bazı sahneler daha vurucu olabilirdi.
Belçin Bilgin liseli kız rolüne hiç olmamış. ama filmde gülüşüyle beni benden almıştır. film tek cümleyle izlerken bana kan kusturmuştur. o açlık günlerini hissettirmiştir bana. acı çektirmiştir. rahatsız etmiştir. ayrıca filmden çıktıktan sonra hayat daha şairane gelmeye başlamıştır izleyenlere. çekimler olsun, müzikler olsun, filmin konusu olsun(ki film olay öyküsü değil, durum öyküsüdür ve yönetmen bu durumu çok güzel anlatmıştır) çok sevdim. bir daha izler miyim, izlemem... ama hafızamda hep yer alacak o iki şair. 10-8
yılmaz erdoğan ın hikaye-senaryo ve yönetmenlik açısından "artık" gerçekten ustalık seviyesine geldiğini düşünmeme sebep olan filmdir.
fırsatım olsaydı kendi hikayelerimi bakış açısından inceletmek isteyebileceğim ender birkaç kişiden birisi olurdu.
filmde de son sahnedeki şiiri kime okuduğunu (bence gerçek hayatında, zamanında düşündüğü bir sevgili) merak ettim doğrusu, o kısmın ucunu izleyicinin hayal gücüne açık bırakmış olması, ayrıca takdire şayandı.
sonuç olarak, etkileyici, iz bırakıcı ve ilham verici bir filmdi.
konu:yok
senaryo:yok
filmden beklenti:oda yok
giriş ücreti:çok
filme beraber girdiğimiz karı verdi mi:yok
çıkışta burger king:ok
ay sonu kredi kartı ekstresi:çok
bu gidişle maddi durum:bok
yılmaz erdoğan bir şiir kitabı çıkarmak yerine ben bunu sinemanın en klişe olayı ile sinema severlere geçireyim demiş.
Ayrıca,
(bkz: Terrence Malick filmleri izleyip gaza gelip fim çekmek).
edit: kötüleyen bebeye iki çift lafım olmalı olacaktır elbet.
bana bak lan am düdüğü yakın plan çekilen her boku beğenebilirsin binbir geceyi beğenebilirsin kudret sabancıyı yönetmen olarak beğeniyorsundur. terrence mallik(soyada gel amk) denen malın ne idüğü belirsiz sikimsonik filmlerini beğeniyor olabilirsin ben beğenmmiyorum ulan. senin sikik zevklerini ti'ye almamımı isterdin hür düşüncelerimi belirtmek yerine.
zonguldak'lı olmam mı beni bu filmin sempatizanı yaptı şu an ayrımını yapamıyorum fakat film çok durağandı denildiği zaman karşımdakilere aksiyon filmine değil biyografi niteliği taşıyan bir filme gittiniz demek istiyor lakin susuyorum saygımdan. Bu yazarların adını hep duyardım hikayelerini bilirdim ama görsel olarak o yoksulluğa çaresizliğe tanık olmak çok inciticiydi.
filmde küçük bir senaryo değişikliği var. muzaffer yoksulluktan sanatoryuma asla gidememiştir ve rüştü eşiyle sanatoryumda değil iyileştiği vakitler bir yolculuğu esnasında tanışır. ha bir de bizim edebiyat cahili izleyicilerimiz filmdeki o hoca bildiğiniz "behçet necatigil"dir.
görüntüler çok sağlam. kıvanç tatlıtuğ ve farah zeynep abdullah'tan harika oyunculuklar izledik. yüksek beklentiyle izlememden mütevellit biraz da olsa hayal kırıklığı. ama kesinlikle kaliteli.
keyifle izleyebilceğiniz, eskileri çok güzel anlatan, insanı alıp götüren bu filmin oyuncularıyla beraber kaliteli olduğu sölenebilir. emeğinize sağlık. fakat süre olarak çok uzun. tamam acı bi hikayeyi anlatıyo olabilir ama ağlamayı da çok beklemeyin hatta arada çok güzel espriler var açıkçası. kıvanç tatlıtuğ gerçekten verem mi oldu acaba diye düşünmedim değil okadar rolüne kaptırmış kendini ama mert fırat' ın oyunculuğunu tek geçerim. kelimenin tam anlamıyla mert fırat mükemmeldi.