Sokaktan yaralı, annesiz kedileri bula bula artık alıştığım durum. Hepsini kurtaramıyoruz neticede elimde ölen çok oldu ama yıllardır baktığın kedinin ölmesi bambaşka bir duygudur herhalde hiç yaşamadım.
Üzüntünüzü anlıyorum da canım kardeşim, ben 2. katın camını sineklik olmasına rağmen açık bırakmıyorum, 11. Katın camını açık bırakmak ne demek? Çohilginç.
çok kötüdür.bizim şebeleğimiz -adı şebelek bu arada- zamanın çoğunu dışarıda geçirir, aklına estikçe eve gelirdi.sokaktan sahiplenmiş olmamıza rağmen bir kez bile eve tuvaletini yapmazdı, gecenin bir körü de olsa suratımızı patileyip uyandırır ve dışarı çıkar gelirdi.şebelek de 2 haftadır yok ortalarda.böyle sanki evden annem, kardeşim gitmiş gibi bir eksiklik var.yemeklerde gelip insan gibi koltuğa oturup önüne yemek koymamızı bekleyen, gece patisini suratıma atarak uyuyan şebelek yok.çok özledim, 26 yaşındayım, ağlamaklıyım.
2. Günü bi tanemin melek oluşunun..
Uykunun ortasında annemin "aşağı düştü" bagirisiyla uyandım. Rüya görüyordum, 2 saniye ne olduğunu anlamaya çalışıp direkt yataktan firladim. Camdan aşağı baktim, 11 kat aşağıda yerde surukleniyordu en yakın arkadaşım. Beynimden vurulmusa döndüm, koşarak çıktım evden. Yalvardim ne olur ölmesin diye..
Yanına gittim, yaşıyordu yavrum.. Patilerinin üstünde zorlukla durarak derin nefesler alıyordu, ne kadar canı yanıyordu kim bilir.. Kendimden geçtim, hıçkıra hıçkıra kucagima alıp eve çıkardım. Can çekişiyordu kucagimda kızım. Kabus olsun diye dua ettim..
Veterinere goturdugumde uyuşmuştu beynim. Ölmüştü yoldayken zaten. Yapacak bi sey olmadığını öğrendim. Artık aglamiyordum. Geri getirdim eve.. Şoka girdim. O oyuncu, o haylaz cansız, buz gibi yatıyordu gözleri açık. Karni sisiyormus nefes alıyormuş gibi geliyordu gözüme..
Kim bilir düşerken ne kadar korktu, kalbi nasıl attı, yere düştüğünde canı ne kadar acidi.. Ölene kadar nasıl bi acı çekti.. Tüm bunları düşünmek bogazimi dugumlendiriyor. Genzimi yakıyor. Çenemi titretiyor. Basımı agritiyor. Göğsümü acitiyor..
Ellerimle gomdum sırdaşımı.
O kadar vicdan azabı cekiyorum ki.. Hala evde sanıyorum. Yatarken bi anda zıplayıp koynuma girecek, mirildayacak, kolumun altında uyuyacak diye bekliyorum.
Alıştı o, bi şey olmaz diye pencere actigimizda odadan dışarı cikarmadim hiç. Yaz boyunca pencere onundeydi. Seviyo cam kenarını diye musade ettim çıkmasına.
En çok buna dikkat edin.. Eceliyle ölse yine uzulursunuz de, sizin yuzunuzden öldüğünü bilmek, ihmaliniz yüzünden öldüğünü bilmek kahrediyor insanı. Yüksek kattaki dairenin penceresi açık odasina kendinizi asla sokmayin. Bu kahrı, yası, vicdan azabini, suçluluğu, boşluğu yaşamak istemiyorsanız, "bir şey olmaz" demeyin..
3 Gün oldu, içim çok yanıyor. 5 Yavrum var ama o bambaşkaydı. Cana yakın, en oyuncusu oydu. Bahçeme doğurdu anası, baktım 6 ay boyunca her gün besle büyüt sen, bi orospu çocuğu yokuş aşağı gözünün önüne bakmadan ezsin geçsin. Kalsın yolun ordasında cansız bedeni. Allah belasını versin. Aynı acıları yaşasın.
Allah kimseye de evlat acısı vermesin. Düşünemiyorum işin o boyutunu.
Eviniz ana yola/ otoyola yakın bir yerdeyse ve her gün oradan geçmek zorundaysanız bir süre sonra kedi ölümleren üzülmekten, dertlenmekten vazgeçiyorsunuz, içiniz uyuşuyor.
onlarca kedinin ölümüne şahit olmuş biri olarak şu başlığı görmek bile etkiliyor beni. daha fazlasını yaşamadan ölsem keşke diyorum ama düşük bi ihtimal işte.
2010 yılında sokakta bulmuştuk ve o zaman dahi büyüktü. şuan tahminimce 7 8 yaşlarında ve bugün hiç yapmadığı şeyi yaparak dış kapıya doğru miyavlıyor. kediler öleceklerini anlayınca gitmek isterlermiş ve bilmiyorum ama bu duyguyu tatmaya ailecek hazır değiliz.
Bugün başıma gelen can yakıcı durum. Sabah saat 5 buçuk gibi uyandım, salona gideyimde bıcırığımın göbüşünü öpeyim, karnını doyurayım diye düşünmüştüm. Sonra salona gittim sepetinde yatıyordu, köpük diye seslendim kalkmadı. Hiç böyle yapmazdı seslendiğimde hemen uyanır, miyavlamaya başlardı. Sonra dokundum yine kalkmadı nasıl canım yandı anlatamam. Sevip, öpüp, koklama umuduyla giderken cansız bedeniyle karşılaşmak kadar kötü bişey olabilir mi? Ah be köpüğüm, maviş gözlüm seni bulalı 15 gün olmuştu. Bulduğumda minicik cılızdın, kir içindeydin ama iyi olmuştun, toparlanmıştın, birazcıkta büyümüştün niye bıraktın beni. 15 günde herşeyim olmuşsun, doyamadım ki ben sana. Şimdiden özledim, nasıl alışıcam yokluğuna oğluşum. Diğer ablaların anladı üzüldüğümü. Gelip yanağıma ağlama dercesine sürtünüp acını hafifletmeye çalışıyorlar. Senelerdir kedi beslerim ilk kaybettiğim değilsin ama hala alışamadım kaybetmelere. Canımdan bir parça koptu sanki.
kedileri çok sevmeme rağmen sahiplenmeme nedenimdir. çocukluğumdan beri bahçedeki sokak kedileriyle vakit geçiririm, su, yemek veririm her gün. bazılarının soyağacını biliyorum. fakat her doğum zamanında en az bir yavruyu bırakıyor anne. hastalıktan mı neden bilmiyorum. bir iki hafta o yavruyu özenle besliyorum fakat en sonunda hep ölüyorlar. her defasında aynı durumla karşılaştıkça kedi sahiplenmek gittikçe zorlaşıyor benim için.
11 yılı aşkın beraberlikten sonra yaşadıklarımı, biraz da rahatlamak için yazıyorum. Yıllardan 2004, Bursa Barınağı'nda minik bir yavru. Tüyleri ipek gibi... 1 hafta sonra tekrar gidilir. aynı yavru için. a yok sahiplendiler galiba. veterinere sorulur. yok orada işte. o minik tüy topu, gözleri çapaklı, burnu sümüklü yolunmuş gibi, miyavlamaya benzeyen bir ses çıkararak size bakıyor. o an dedim ki içimden bırakmamalıyım seni burada, yoksa miniciğim melek olursun. saat 23:30 aydın otobüsüne bilet alınır, yurtta izin vermezler ki bakmama... şoförle girilen diyalog sonrası, valla şoför amca görsen çok minnoş zaten, bagajda ölür nolur alayım içeri diye ısrarlarım sonucu seni görmesi ve eee hadi al al diye izin vermesi. o kadar küçüktün ki, otobüste cam kenarındaydık, pervazda yürüyebiliyordun. sabah 7 gibi geldik aydın'a. evde yoldan geliyorum diye kahvaltı hazırlıkları. anannem bizdeydi. eve girdim annem mutfakta, anne bak kedi getirdim diye seni gösterdim. tüy topu gibiydin, kimse diyemedi bir şey sevimliliğinden. ama o kadar ödlektin ki yanından yürüyerek biri geçse gizlendiğin kanepenin arkasından saatlerce çıkmazdın. yıllar geçti kocaman kız oldun. evin içinde kovalamacalar, senin benden aşı olmamak için kaçışların, kızınca eeeh yeter be tarzında pati sallamaların. yüzümü bile tırmaladın ama kızmadım sana kuzum be...cadı yumak oldun bizim için. huysuz kızımız, evin üçüncü çocuğu... babam kedi babası oldu. annem yarım saat geç gelse pencerede nöbet tuttun sen.
şimdi rahat uyu cadı kızım. çayırlarda, güneşin altında yayıla yayıla uyu... çimen ye bol bol. koca göbüşlü yumak hanım melek oldu.
Garip bir his. Evden uzun bir süredir ayrı olduğun halde, o kadar samimi olmadığın ama yine de 5 yıldır seninle yaşayan bir hayvanı kaybetmek olunca daha da bir garip oluyor. Hatta o kadar garip ki diğer kedilerin psikolojisi nasıl oldu, ne kadar etkilendiler acaba diyorsun. Annenin psikolojik olarak çöktüğünü bildiğin halde karşılıklı olarak iyiymiş, psikolojin sağlammış taklidi yapmakmış. Hele hele yanında olamamak yok mu. En sinir bozucu kısımlarından biri de bu.
henüz kaybetmedim kendisini ama yoğun bakıma alındı bugün, bugün akşam tek başıma kaldığımı hissettim, hep kapıyı açtığım zaman nerede olursa hemen yanıma gelirdi.
yaklaşık 4 ay önce hasta olduğu zaman anlamıştım ama onsuz ilk gece bugün...
eceliyle öldüyse bir nebze katlanılabilir fakat yavşağın biri gaza basıp o hayvana çarpıp gidiyorsa işte bu koyar adama. böyle orospu çocukları çok var ülkemde... yavaş gitsen ölürsün sanki onun bunun evladı..
kabullenememek kavramını da öğrendim bu sayede. bebeğim ben öğrenmeden 1 hafta önce veda etmiş. şaka olduğunu sandım, kendimi tokatlayarak uyandırmaya çalıştım. ne birisi şaka olduğunu söyledi, ne de gözümü açtığımda karşımdaydı küçüğüm. odamın kapısını hafifçe ittirip yatağa uzandım. kapıyı öyle kapatmama sinir olur, ittirip açardı ne zaman bunu yapsam. yine ittirip açar belki diye bekledim, kapı açılmadı ben açana kadar. balkondan düşmüş canımın parçası, söyleyememişler bana. oysa ki iki hafta ayrı kalacaktık onunla sadece. özlemiştim, sarılıp koklayacaktım, gece birlikte uyuyacaktık can dostumla. ve ben ona oynar diye en sevdiği oyuncağını getirmiştim.
kediler 9 canlı derlerdi. benim bebeğim 9 canını bir kerede harcayacak kadar acı mı çekti yani? o şokla birlikte hissetmemiştir değil mi? acılar içinde ölmüş olamaz benim küçüğüm değil mi? kediler iyi bakımda 20 yıla yakın yaşar demişlerdi bana. yaşatacaktım onu 20 yıl. en uzun ne kadar durabilirse yanımda, o kadar duracaktı. ama şimdi adını söylediğimde olduğu yerden koşup üstüme atlayan bir şey yok. benim 4 ayaklı küçük adamım artık yanımda değil. dayanamıyorum, oğlumu özledim, oğlumu istiyorum ben. birisi olsa bana bebeğimi geri verebilecek, ayaklarına kapanırım onun.
Bir kac ay once gorsem cidden sallamayacagim durumdur. Eve aldigim minik kedi icin simdi bunun ne kadar kahredici bir sey oldugunu biliyorum. Cok kotu lan.
Her zaman Stephen King'in Hayvan Mezarlığı romanındaki zombie kılıklı kedi Churchill'i aklıma getirir. Yolda tır çarpan Churchill'i babası küçük kızına kedisinin öldüğünü söyleyemediği için gider büyülü mezarlığa gömer ve kedi bir gün sonra tekrar evdedir...ama değişmiş, kötüleşmiş, ruhsuzlaşmış olarak...merdivenlere basamaklara yatar ki gece tuvalete kalkan biri takılıp düşsün boynunu kırsın diye.
Her zaman merak ederim, böyle bir mezarlık olsa kaç kişi kedisini oraya gömer? Kaç kişi geri gelen kediye sevinir? Daha sonra daha beter bir soru var tabi: Kaç kişi hayatını kaybeden oğlunu/ kızını oraya gömecektir? Ölümle nasıl başa çıkılır? Ölenin ölü kalması mı daha iyidir gölgesinin hala yaşayanların hayatına uzanması mı?