kara kitap

entry87 galeri2
    62.
  1. orhan pamukun şaheseri olarak adlandırılan kitap. bugün okumaya başlayacağım.
    3 ...
  2. 61.
  3. Mordor'un kara lisanında yazılmış, açıldığı anda dünyayı karanlığa gömen, ancak yazıldığı yer olan hüküm dağı mürekkepleri içinde yok edilebilen kitap.
    1 ...
  4. 60.
  5. saatleri ayarlama enstitüsü ile başlayıp tutunamayanlar ile devam eden türk roman ekolünün modern zirvesi. bu ekolün yeni yazarını hevesle bekliyoruz efenim.

    cidden sağlam bir eserdir. orhan abi üzerinde 4 yıl çalışmış rivayetlere göre yazarken bol miktarda tarih ve tasavvuf kitabı hatmetmiştir
    4 ...
  6. 59.
  7. nasıl yazılmamış hayret. 2006 yapımı, 2. dünya savaşı konulu bir filmdir. http://www.imdb.com/title/tt0389557/

    ön izleme: http://www.youtube.com/watch?v=RJhNQn9dtbo

    öneml not: aile ile çekirdek çitlenip, izlenecek filmlerden değildir. *
    0 ...
  8. 58.
  9. herhangi bir yazarda epub olarak olmadığını merak ettiğim roman. epub, pdf değil.
    0 ...
  10. 57.
  11. --spoiler--
    " birlikte gittiğimiz bir misafirlikte, ağır havası sigara dumanlarıyla mavileşmiş bir odada, senden üç adım ötede oturan bir anlatıcının hikayesini dinlerken, geceyarısı o 'ben burada değilim' ifadesi ağır ağır yüzünde belirdiğinde severdim seni; tembellikle geçen bir haftadan sonra, gömleklerinin, yeşil kazaklarının ve bir türlü atmaya kıyamadığın eski geceliklerinin arasında bir kemeri istemeye istemeye ararken, açık kapısından içerisi gözüken dolaptaki inanılmaz karışıklığı farkettiğinde yüzünde beliren yılgınlık ifadesini severdim; bir heves ressam olmaya karar verdiğin çocukluk günlerinde, dedeyle birlikte masaya oturup ağaç çizmeyi öğrenmeye koyulduğunda, dedenin konu dışına çıkan takılmalarına öfkelenmeden güldüğünde seni severdim; dolmuşun kapısını ucu dışarıda kalan mor paltonun üzerine kapandığında ve şimdi elinde tuttuğun 5 liranın, şimdi yere düşüp kaldırım kenarındaki ızgaraya doğru kusursuz bir yay çizerek ne güzel yuvarlandığını gördüğünde yüzünde beliren oyuncu şaşkınlığı severdim; severdm seni, pırıl pırıl bir nisan günü küçük balkonumuza çıkıp sabah astığın mendilin hala kurumadığını, demek ki güneşin seni aldattığını anladığında ve hemen sonra, arka arsadan gelen çocuk cıvıltılarına hüzünle kulak kabarttığında seni severdim; birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikaye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim; severdim seni; aile içi izdivaçlar ve akrabalar arası evlilikler üzerine bol resimli bir gazetede makale döktüren profesörün incilerini bir köşeye çekilip bana sezdirmeden okuduğunu gördüğümde ve ne okuduğunu değil, ama okurken yalnızca üst dudağının tolstoy kahramanları gibi hafifçe öne çıktığını gördüğümde seni severdim; asansör aynasında kendine bir başkasına bakar gibi bakışını ve nedense bu bakıştan sonra hatırladığın şeyi telaşla çantanın içinde arayışının severdim; biri yan yatmış ince bir yelkenli, kambur durmuş bir kedi gibi yanyana durarak saatlerce seni bekleyen topuklu ayakkabılarının içine aceleyle girişini ve saatler sonra, eve döndüğünde ayakkabıları gene aynı çamurlu ve asimetrik yalnızlığa terketmeden önce kalçalarının, bacaklarının ve ayaklarının kendi kendilerine yaptıkları hünerli hareketleri seyretmeyi severdim; sigara küllüğünü tepeleme dolduran izmaritlere ve kara başlarını umutsuzca bükmüş yanık kibritlere bakarken kederli düşüncelerin kimbilir nereye gittiğinde seni severdim; severdim seni her zaman yürüdüğümüz sokaklarda, bir an sanki o sabah güneş batıdan doğmuş gibi yepyeni bir ışık ve yepyeni bir köşeyle karşılaştığımızda, sokakları değil, seni severdim; birden çıkan lodosla karların eridiği ve istanbul'un üzerindeki kir bulutlarının temizlendiği kış gününde, antenlerin, minarelerin ve adaların arkasından bana gösterdiğin uludağ'ı değil, başını omuzlarının içine çekerek ürperen seni severdim; çinko tenekelerle yüklü ağır arabayı çeken sucunun yorgun ve yaşlı atına kederle baktığında severdim seni; dilencilere para vermeyin, onlar aslında çok zengin diyenlerle alay ettiğinde ve herkes labirentimsi merdivenlerden kıvrılarak sinemadan yeryüzüne ağır ağır çıkarken, bir kestirme bulup bizi herkesten önce kaldırıma çıkardığın zamanki mutlu gülüşünü gördüğümde seni severdim; saatli maarif takviminden bizi birlikte ölüme yaklaştıran yaprağı koparttıktan sonra, en altta günün yemeği olarak önerilen etli nohut, pşlav, turşu ve karışık kompostoyu, yaklaştığımız ölümün bir işaretini okur gibi ağırbaşlı ve hüzünlü bir sesle okumanı ve kartal marka ançuvez tüpünün önce rondelayı çıkartıp, sonra kapağı sonuna kadar çevrilip açılacağını bana sabırla öğrettikten sonra, üretici mösyö trellidis'in saygılarıyla, demeni severdim; kış sabahları yüzünün renginin şehrin üzerindeki soluk beyaz göğün renginde olduğunu gördüğümde, çocukluğumuzda, caddenin ırmağından akan arabalar arasından, bir kaldırımdan öteki kaldırıma bir koşu çılgın ve neşeli geçişini seyrettiğim zamanki gibi, seni endişeyle severdim; severdim seni, cami avlusunda, musalla taşında yatan tabuta konan kargaya dikkatle ve gülümseyerek baktığında, radyo tiyatrosu taklidi sesinle annenle babanın kavgalarını oynadığında seni severdim; ellerimin arasına dikkatle başını alıp gözlerinde hayatımızın gittiği yeri korkuyla gördüğümde seni severdim; vazonun yanında, neden orada bıraktığını anlayamadığım yüzüğünü günler sonra gene orada gördüğümde seni severdim; dikine değil yanlamasına kesitiğin elmanın içindeki kusursuz yıldızı bana gösterdiğinde seni severdim; öğle vakti, yazı masamın üzerinde oraya kadar nasıl geldiğini anlayamadığım bir tel saçını gördüğümde ve birlikte çıktığımız bir yolculukta, tıkış tıkış belediye otobüsünün tutunma demirlerine sarılan öbür eller arasından yan yana duran ellerimizin birbirine ne kadar az benzediğini kederle gördüğümde, seni kendi gövdemi tanır gibi, beni terk eden ruhumu arar gibi, bir başka kişi olduğumu acı ve sevinçle anlar gibi severdim, severdim seni; nereye gittiğini bilmediğimiz bir trene bakarken yüzünde beliren esrarlı ifadeyi ve bu kederli bakışının tıpatıp aynısını, bir akşamüstü sürülerle kargaların çığlıklar atarak çılgın gibi uçtuğu bir saatte, elektrikler birden kesildiğinde evimizin karanlığı ve dışarısının aydınlığı yavaş yavaş yer değiştirirken gene esrarlı ve hüzünlü yüzünde ben gördüğümde kapıldığım o çaresizlik acı ve kıskançlıkla severdim seni. "
    --spoiler--
    3 ...
  12. 56.
  13. Postmodern(!) Bir hüsn-ü aşk mesnevisi uyarlamasıdır. Şeyh galip'e burun kıvıran bazı entellerin(!) Yere göğe sığdıramadığı romandır. Ancak adamlar öyle bir kafada ki "şeyh galip" deyince gerici, yobaz bir adamla karşılaşmayı bekliyorlar. Halbuki bilseniz bir galip'i, bir tanısanız onu... onun içinde yanan ve tüm âlemi kuşatan aşk alevinden bir haberdar olsanız...
    Ama siz de haklısınız be canlar, size medeniyet=batı diye öğretip batıya özenmeyi erdem olarak sayanlar utansın.
    1 ...
  14. 55.
  15. keyif vermeyen, hikayeciklere boğulmuş ve ana konudan okuyucuyu kendi sıkıntılarına daldırmaktan kurtaramayıp sapan bir kitap.
    1 ...
  16. 54.
  17. saçma günlük hayat meşgaleleri yüzünden, okurken gayet keyif aldığım halde bir şekilde yarım bıraktığım nadir kataplardan biri. üzerinden oldukça zaman ve başka başka kitaplar geçti. belli aralıklarla galip'in; karısının, kıvrımlarına ışıklar vuran mavi yorgan altında yatışını anlatmasını anımsıyorum.
    1 ...
  18. 53.
  19. Hurufilikten divan edebiyatına, yakın geçmişten istanbul Boğazının geleceğine,üstkurmaca, hınzır bir mizah,karanlık bir hafıza, double identity, sefil bir söz dağarcığı, hormonlu bir sentaks,kapkaranlık kasvetli bir istanbul, enformal yazarlık dersleri, anti-edebiyat, Şeyh Galip ten Dante ye, Mevlana dan Attar a yüzlerce gönderme, "Boğazın Suları Çekildiği Zaman" "Cellat ve Ağlayan Yüz" "Şehzadenin Hikayesi" gibi edebiyat zirvesi pasajlar bulunduran harika kitap.
    2 ...
  20. 52.
  21. Orhan Pamuk' un seviye atladığı romanı. Yatarak, devirerek okunmaz. Bayağı ders çalışır gibi okunması gerekir. Buna rağmen ikinci, üçüncü okuyuşunuzda daha iyi anlaşılacaktır. Gazeteci Celal' in kaleminden okuduğumuz hikayeleri de enfestir. Adını, kitabın geneline işlemiş kasvet, esrar ve karanlıktan alır. Ansiklopedi gibi bir kitaptır.
    2 ...
  22. 51.
  23. yeni hayat ile birlikte türk edebiyatının en zor kitaplarından biridir. oğuz atay' ın tutunamayanlar ile giriştiği işte nirvanaya ulaşmıştır orhan pamuk. kimilerine göre yeni hayat bu kitaptan daha zordur, ancak içinde benim de yer aldığım diğer grup ise bu kitabın yeni hayat' tan daha zor olduğunu, çünkü yeni hayat' ın tek bir anlatıcı tarafından aktarıldığını bu kitapta ise anlatıcının da değiştiğini savunur.
    1 ...
  24. 50.
  25. 49.
  26. kitap şöyle başlıyor,

    "epigraf kullanmayın,çünkü yazının içindeki esrarı öldürür." Adli

    "Böyle ölecekse, öldür o zaman sen de esrarı, esrar satan yalancı peygamberi öldür." Bahti

    (bkz: epigraf)

    orhan pamuk böyle başlayıp, sonra her bölümde epigraf kullanıyor.

    baş karakterin peşinde olduğu esrar ile alakalı müthiş bir kitap.
    0 ...
  27. 48.
  28. 0 ...
  29. 47.
  30. "birlikte gittiğimiz bir misafirlikte, ağır havası sigara dumanlarıyla mavileşmiş bir odada, senden üç adım ötede oturan bir anlatıcının hikâyesini dikkatle dinlerken, geceyarısı o 'ben burada değilim' ifadesi ağır ağır yüzünde belirdiğinde seni severdim."

    ah bu kitap insanın sevesini, sevilesini getiren cinsten.
    3 ...
  31. 46.
  32. "birlikte çıktığımız bir yolculukta, tıkış tıkış belediye otobüsünün tutunma demirlerine sarılan öbür eller arasında yan yana duran ellerimizin birbirine ne kadar az benzediğini kederle gördüğümde, seni kendi gövdemi tanır gibi, beni terkeden ruhumu arar gibi, bir başka kişi olduğumu acı ve sevinçle anlar gibi severdim."
    3 ...
  33. 45.
  34. "birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikâye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim."
    4 ...
  35. 44.
  36. --spoiler--
    hicbir zaman inandiramadim seni seni kahramansiz bir dunyaya neden inandigima. hicbir zaman inandiramadim seni o kahramanlari uyduran zavalli yazarlarin neden kahraman olmadiklarina. hicbir zaman inandiramadim seni o dergilerdeki resimleri cikanlarin bizden baska bir soydan olduguna. hicbir zaman inandiramadim seni siradan bir hayata razi olman gerektigine. hicbir zaman inandiramadim seni, o siradan hayatta benim de yerim olmasi gerektiğine.
    --spoiler--
    3 ...
  37. 43.
  38. Orhan Pamuk'un "benim adım kırmızı" dan sonra beğendiğim romanı. romanın kurgusu ağır ağır gelişir; ama bu ağırlık bile insanı sarar. özellikle kullandığı isimler ve romanda geçen hurufilikle ilgili bölümler beni romana daha çok bağlamıştır.
    1 ...
  39. 42.
  40. 41.
  41. "...
    asansör aynasında kendine bir başkasına bakar gibi bakışını ve nedense bu bakıştan sonra hatırladığın şeyi telaşla çantanın içinde arayışını severdim. "
    3 ...
  42. 40.
  43. yazarının dünya çapında tanınmasını, büyüklüğünün teslim edilmesini, belki de nobel'i kapmasını sağlayan başyapıt.
    3 ...
  44. 39.
  45. --spoiler--
    Bütün hayatımın bir aldanış, soğuk bir şaka olmadığını kim kanıtlayacak bana?
    --spoiler--
    2 ...
  46. 38.
  47. şu kafa sıyırtıcı cümleleri barındıran kitap:
    --spoiler--
    Sonraki günlerde, bu telefon konuşmasını defalarca yeniden, yeniden hatırlamak
    zorunda kaldığında, Galip, yalnız bu belirsiz esneyişin değil, konuştukları
    sözlerin de ne kadarını işittiğine karar veremez olacaktı. Rüya'nın söylediklerini, hep değiştirerek ve kuşkuyla hatırladığı için "Sanki konuştuğum Rüya değil de bir başkasıydı," diye düşünüyor ve o başkasının kendisini aldattığım kuruyordu. Başka bir zaman da, Rüya'nın söylediklerini işittiği gibi söylediğini, ama o telefon konuşmasından sonra, Rüya'nın değil, yavaş yavaş kendisinin bir başkası olduğunu düşünecekti. Yanlış işittiğini ya da hatırladığını sandığı şeyi yeni kişiliğiyle yeniden kuruyordu. Kendi sesinin de,bir başkasının sesi olarak dinlendiği o günlerde Galip, bir telefon hattının iki ucundaki iki kişinin birbirleriyle konuştukça kendilerinden bambaşka iki kişiye dönüşebileceklerini çok iyi anlayacaktı çünkü.
    --spoiler--
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük