öten, kokan, tüy döken, evdekileri koltukları halıları talan eden, gece gözleri parlayan vs. hayvanlardan bıkınca * kaplumbağaya razı olmaktır.
çocukluktan kalma bi hevesle ninja olmalarını umuyorum. *
su kaplumbağası beslemenin de içinde bulunduğu eylem.
şahsımın da iki adet vardır. güya biri erkek birisi dişidir. tamamen pet shopçunun yalancısıyım, dişi olanın o altındaki şekilleri daha sade ve düz, erkek olanın daha bi şekilli ve estetik oluyormuş. ben çiftleştiklerini göremedim sordum. türkiye'de çiftleşmiyorlar kendi doğal ortamları lazım dedi.
inat ettim.
gittim kocaman bir bahçe aldım bunlara. kaplumbağa bahçesi deniliyor. ansiklopedilerden baktım, aradım, araştırdım. ve bol yeşillikli, ışık ayarlı bi atmosfer yarattım. hala çiftleşmediler. ilk baharı bekle bakalım yaparsan ben de denerim dedi petshopcu. hiç ümitli değilim, ilkbahar olup olmadığını nasıl anlayacak ki hayvan ev zaten hep sıcak. hayır dışarda da olsa ilkbahar gibi hava var zaten. arada sırada üstlerine su atıp yağmur yağıyor hissi vereyim diyorum ilkbahar hesabına.
ev de zaten hayvanat bahçesi gibi oldu yakında umuma açacağım.
bir adet golden retriever, 2 adet kaplumbağa, bir adet papağan, 2 adet muhabbet kuşu, bir adet hamster görmek, yemlemek ve bu hayvanlarla oynamak isteyenler pm atsın, ziyaret ücreti sadece 5 tl, çay-nescafe sınırsız, diğer meşrubatlar 50 kuruş.
ev istanbul avrupa yakasındadır. ciddi ziyaretçilere bilgi pmden verilecektir. bi de maymun alcaktım annem izin vermedi.
aldığınız zaman kaplumbağa 90 yaşında değilse ve onu atmaya kıyamayacaksanız muhtemelen sizi bile gömecektir o hayvan. insanların eşlerine dahi bir ömür katlanamadığını düşünürsek yapılması pek mantıklı değil. *
kaplumbağalar hakkındaki düşünceleri değiştiren eylemdir. o küçücük şeyin ne kadar hızlı ve azimli olduğunu görürsünüz. kafanızı başka bir yere çevirdiğinizde yok olduğunu görüp telaşa kapılırsınız. kafasını olabildiğince uzatarak yastıklara falan tırmanmaya çalışır. çok da oburdurlar özellikle günün belirli saatlerinde yem veriyorsanız sizi gördüğü an anlar ve çıldırır, olduğu yerden size doğru tırmanmaya başlar. nerde bir kuytu köşe bulsa hemen girip uyuklamaya başlar. ama bakımı öyle kolay değildir. bir hasta oldu mu bu küçücük şeye ne kadar bağlandığınıza inanamazsınız. çok kolay mikrop kapar özellikle gözleri bir mikrop kaptı mı kör olur ve bi süre sonra solunum yollarına bulaşır. artık kaplumbağanız kördür ve burnundan nefes alamamaktadır. koklayamadığı ve göremediği için yem de yiyemez. o oburluğundan şişmanlaşmış, kollarını bacaklarını içine sokarken yanlarından etler fışkıran hayvan bir süre sonra bir deri bir kabuk kalır. o nefes almak için ağzını her açtığında içiniz cız eder. kendinin bir kaç katı fiyatındaki ilaçlardan alırsınız ama hiçbiri fayda etmez. dediğim gibi bir hasta oldu mu ne yapsanız boş. o yüzden hijyenine çok dikkat etmeli, elleyip durmamak ve yerlerde falan dolaştırmamak gerekir. et ve türevlerinden, yeşilliklerden vermek bağırsaklarını bozar tabi su kaplumbağasıysa. sadece yeminden vermek en iyisidir.
hayvanla hiç ilgilenmeden bu hiçbir şeyi sallamıyor yahu demek doğru değildir. o küçücük şey sizin bakımınıza muhtaçtır. *
hiçbir zahmeti olmayan eylemdir.ara sıra eşyaların bi köşesine takılıp,hareket edemedikleri durumlarda seste çıkaramadıklarından,saatler boyu aramanıza sebebiyet verselerde kaplumbağaseverlerin vazgeçmeyeceği birşeydir.
cicili bicili kucuk "malezya tosbasi" beslemek isterseniz;
gerizekali arkadasinizin;
- olm... bunlarin suyuna biraz tuz atalim, iyi gelir.
tarzi sacmaliklarina kanmayin, zavalli tosbaciklar haslaniyor resmen. tuzlayinca.
* carl lewis ve selattin'in aziz ruhlarina hitafen.
esasinda cok zevkli bir eylemdir ama sonu genelde hüsranla biter.
önce minicik hayvan ve ona uygun su dolu bir kap,kabin icine tas,oyuncak semsiye,vs alinir. ilk günler yerini yadirgayan hayvan sadece yem atildigi zaman kafasini kaldirma lütfunda bulunur. zamanla yeni yerini benimseyen hayvancagiz, kendisine ayrilan ve güzelce süslenen yuvasinin disinda ki dünyayi da kesfe karar verir. sabah kalkip yemini atmak icin yanina yaklastiginizda kabin icinde göremediginiz kaplumbagayi el fenerleriyle aramaya baslarsiniz bir süre sonra. iste isin eglence kismi burasidir. genelde koltuklarin,kanapelerin altindan cikar minicik yavrunuz. alir yerine götürürsünüz sevkatle. ismini kendi kazanmistir o, "serseri"dir artik sizin icin. ama bu firarlar fazlalasinca, üstüne kabin o kendine has kokusu da sinince daha fazla sinir olmaya baslarlar ev ahalisi. aldiklarina alacaklarina pisman olurlar. bir sabah uyanir bakarsiniz ki yine yerinde yok, ama evde de bulamazsiniz bu sefer ve büyüklerin "balkondan düsmüstür" sözlerine inanmak zorunda kalirsiniz bir müddet sonra aslinda gercegin öyle olmadigini bile bile. ve unutursunuz zamanla o minik serseriyi, sanki eve hic girmemis gibi öyle bir yaramaz, yada unuttugunuzu sanirsiniz en azindan ta ki günün birinde internette ki bir sözlük'te kaplumbaga beslemeye yönelik bir konu görüp, ona yazi atincaya kadar. sonra yazdiklarinizi bastan okuduktan sonra boyutu ne olursa olsun, bir zamanlar tamamiyle size ait olmus olan bu hayvani gercekten sevmis oldugunuz farkedersiniz.
hem bakımı cok kolaydır hem zevklidir. evin icinde nereye giderseniz pesinizden gelir. en buyuk avantajı ise sehirlerarası yolculukta otobuse hayvan sokmak yasak olmasına ragmen, gizlice iceri sokabiliceginiz ve yolculugunuz bitene kadar da kimsenin farkına varamayacagı tek hayvandır. :)