bu konu hakkında bir kaç makale ve kitap bulup okumaya çalışıyorum hakkında fazla bir eser yok fakat yakın tarihte yani bir 100 yıl araştırdığımda benim kişilik analizime göre kaliteli olduğunu düşündüğüm bir çok isim intihar ederek hayatına son vermiş. bunun bir psiko-sosyal analizi yapılmalı. intihar edenlere başlıca örneklerim (bkz: Robin Williams) (bkz: Marilyn Monroe) (bkz: Kurt Cobain) (bkz: Jack London) (bkz: Alan Turing) (bkz: Vincent van Gogh) söylentilere göre yani kesin olmamakla birlikte (bkz: tolstoy). sayamadığım bir çok ünlü daha vardır. ayrıca beni çok etkilen alan turing ve robin williams dır. alan turning in filmde (engima yada the imatitaion game) olduğu gibi bir intiharsa kötü fakat daha kötüsü okuduğum bir kaç metine göre intiharında bile bolca acı çektiği yaşamının yanında acılı bir ölüm şekline gittiği belirtiliyor. ikinci olarak robin williams ise beni derinden etkileyen ikinci insandır. evli ve çocuk sahibi bir babanın parkinson hastalığı bahane edip henüz 63 yaşındayken intahara meyil etmesi çok ilginç ve üzücü.
Felsefik olarak bazı insanlar varlıklarını ya da hayatın anlamını sorgularlar ve bazı düşünürler gerçekten kendileri için dünyada bir amaç bulamazlar bu nedenle intihar düşünebilirler. Psikoloji bunu "existential crisis" diye adlandırmıştır. Tabi bu düşünceleri tetikleyen bazı temel nedenler olabilir, bunlardan bazıları majör depresyon, yalnızlık, sosyal iletişim sorunları ve buna benzer durumlardır. Bu düşünceler takıntı haline gelebilir ve aklı sürekli meşkul ettiğinden intiharla sonuçlanabilir. Kaliteli insanlar mı bilemem, o tarafı biraz tartışmaya açık gibi.
kaliteli gördüğü insanları sıralayıp intiharı bir kalite olarak algılatmak bence mantıksız. insanın yaşamda durmasının nedenleri illa uhrevi safsatalar olamaz.
zaten intiharın mantıki bir çıkarımı da yok kimse düşünüp aa hayat çok mantıksız değip kendine kıymıyor. bunun altında ciddi psikolojik rahatsızlıklar var.
hem biyolojik olarak insan var olma içgüdüsüne sahiptir hatta varlığını devam ettirmek için ürer. bu istek olmasaydı belki ben şu an bunu yazıyor olmayacaktım çünkü atalarımı üremeye zorlayan itici güç olmayacaktı.
insan aklının gelişmesinin de bir sonucu olabilir bu. sonuçta ilkel beyin daha içgüdüsel odaklı olduğu için kendi arzularının dışına çıkamıyor sadece akli olarak bu ihtiyaçları temin etmek için beyinini çalıştırıyordu.
insanı ölmeye iten nedenler araştırılıp belli bir sonuca varılması daha doğru olur. bu hem çok derin bir konu gibi duruyor.
Dostoyevski epilepsi hastası, homofbik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu, evlerine daha sık gidebilmek için. Salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (Anayurt Oteli ve Aylak Adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen’i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan Zweig de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. insan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin’i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen’i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine’i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi !..
En sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. Bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum..