bu kadar güzel yazan birisini nasıl okumamışım, utandım.
--spoiler--
"Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını... Ve anladımki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi, ağlamak gülmenin mahkûmu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki.."
--spoiler--
2. yenici olduğunu ve şiir yazmaktan ziyade yazıya yöneldiğini, ayrıca yazdıklarının bir gün sinematografik değer taşıması arzusunda olduğunu ifade eden yeni fenomen
asla bir murathan mungan olamayan şairisimsi insan. türkiyede her kitap yazanın şair ve aydın sanılması gibi bir gerçeği göz önünde bulundurduğumuzda 5 yıl sonra popüler kültürün eşik kaymasına kendiside maruz kalacak. şimdiden parayı bankaya koysun bence.
"Seni içimden terk ediyorum" isimli şiiriyle tanışıklığımız başladı. Güzel ve yüreği titreten aşk şiirleri, ayrılık şiirleri yazmasıyla ünlü bu şair acısı olanların canını acıtabilmektedir.
okuduğumda bende fazlasıyla estetik güzellik, zevk uyandırıyordur. bu yüzden yaptığı edebiyat-sanattır.
ve sonuna kadar da desteklerim, bazılarının zoruna gitse de kaliteli bir şair/yazardır.
Her kitabında her şiirinde kendimden parçalar bulduğum, ve kaç kere okursam okuyayım bıkmadığım, usanmadığım, kitap bitmesin diye her cümleyi tekrar tekrar okuduğum, muhteşem bir yazar aynı zamanda şairdir.
binmediğim hiç bir otobüs
beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum
susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum
ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile
pişman değilsin biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanıldığımdın
yangınımdın
yangındın
sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsa da
ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
seni içimden terk ediyorum
şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elinden tutamadık yanlızlığımın
saçlarımı da uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al! geri veriyorum.
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terkediyorum
"yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
ne tuhaf değil mi?
içimi acıtan da sendin
acımı dindirecek olan da.
"ya öldür beni"dedim
ya da git benden.
içi bulanık bir sevdanın ucunda
seni kaybettim.
aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
benden içimden terkediyorum.
Dudağında kırmızı bir notayla
Şarkılar dokuyorsun sağırlığıma
"Hani gitmesen diyorum, hani gitmesek diyorum"
Gitme, sisli ülkemin çığlık notası
Damarımda patlayan kırık şiirim
Sen aşkın anadilisin
Kalabalıktan yalnızlık yapma becerimsin
Hayatın solfejini öğretip
Notasız coğrafyalara çalmışlar seni
Kendi cümleni kuramıyorsun
Kenti dudaklarımdan öpemiyorsun
Yetiştin bütün geç kalmalara
iklimler biriktirdin kanına tenha(sızım)
Aşk hep yazdan kalma
Ayrılık ise kıştır
Senden sonraki dünde
Sulardan başka her yerde kulaçlar atıyorum
Boğuluyorum
Kırık notam
Sol anahtarınla
Kilitleme gözlerini
Kör oluyorum.
an itibari ile ayaklarıma kara sular inmesine istemeden de olsa sebep olmuş yazar. bugün baskın basanındır dedim kitap fuarına, imza gününe gittim. allahım, o ne kalabalık! tarkan görse utancından yaşayamaz o derece...
hayatımda otobüs bile beklemeye dayanamayan ben, girdim kuyruğa 1,5 saat imza sırası bekledim...
tabi o arada, sırada önümde arkamda bulunan kahraman tazeoğlu aşığı ergen kızlardan kahraman'ın burcunu, nereli olduğunu, ayakkabı numarasını falan da duyup öğrenmiş oldum.
neyse,
sıra geldi... ve o gülen gözler karşımda... o'na bir teşekkür borcum vardı... ve o da öyle güzel karşıladı ki, bir k.m. daha beklesem pişman olmazmışım anladım...
kıyısızlar...
son kitabı...
bugün aldım, imzalattım, okumak için yanımda...
tarifi zor, neden bilmiyorum ama kitabı elime alır almaz tuhaf bir şekilde aşık oldum... yani ne bileyim sanki yıllar önce kaybettiğin ve çok sevdiğin bir şeyi bulursun ya, işte öyle...
tazeoğlu, inanılmaz bir adam...
insanlar onu neden bu kadar çok seviyor ve ben neden onu görmeden alamadım kendimi de kalktım ona gittim, bugün bir kez daha anladım...
okudukça daha çok paylaşmaya, tanıdıkça daha çok sevmeye layık...
bir kaç yıl önce hürriyet gazetesi binasında çalışırken, yağmurda sırılsıklam olmuş ve donmuş bir halde gitmiştim ofise. ısınma sevdasıyla elime çayımı alıp sözlükte bir şeyler okurken, sevgili arkadaşım serkan söylemez'in yazdığı gökhan türkmen'in seslendirdiği "yorgun" şarkısını dinliyordum bir taraftan... bir baktım şarkının ortasında biri şiir okuyor, diyor ki;
yani şimdi gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı?
donup kalmıştım, bu adam kim yahu diye...
öğrendim ki kahraman tazeoğlu diye bir adam varmış; kitapları varmış, şiirler yazar ve okurmuş, daha neler neler yazmış ve yaratmış...
o anda kazındı beynime bu isim...
hayat bir şekilde tesadüf ettirdi bizi, hiç yakınlaştırmadan... uzaktan uzaktan ne yapıyor, ne yazıyor bildim hep biraz...
bazen öyle şeyler yazdı ki, ben bu adama bunları ne zaman anlattım da o yazdı hissi oluşturdu...
belki biz aynıyız, belki hepimiz aynıyız...
çok az insanı tanıyıp bildiğim için mutlu olurum, tazeoğlu da beni var olması ile mutlu eden isimlerden...
kıyısızlar da der ki;
eğer bir gün geri dönecek olursan
sana söz veriyorum
bıraktığın değil,
bulacağın yerde olacağım.
...Güzel bakışlı, masal yüzlü dev Kahraman!
Ne çok büyüttüm gözümde seni ve ne kadar çok büyüdüm gidişinle
Mevsimsiz bir yalnızlıkla sevdim seni
Sevdiğimden habersiz dolaşırken sen bu caddeleri
Kızıl nehirlerde boğulmamak için düşlerimi can simidi yaptım kendime...
...karşılığı alınmışsa bir aşkın, mutlaka sonu da gelir... karşılıksız olandır sonsuz aşk. o'na şöyle yaz: "kimse benim kadar karşılıksız sevemeyecek ve kimse benim kadar bensiz bırakamayacak seni. ben hep aynı şarkıyı dinliyorum, belki bir gün farkına varmam diye... farkında olmasan bile, ben böyle katlanıyorum her türlü derde. birbirimiz için yaratıldığımızdan yalnızca benim haberim var. bu yüzden seni kendime borç verdim... kimse hak etmeden sevemez ve karşılıksız sevmeyen "kahraman" olamaz."
"başka" diye bir kitabı var ya hani; "başka" yani benim adımın anlamı... kitaba bakarken aynaya bakıyor gibiyim...
"başka" bir şey var kahraman tazeoğlu ruhunda, "başka", unutulmayan...
ve her nedense şans sayılan...
uzun zaman olmuş, farkındalığı yaratan...
......
"Yitik bir aşkta uyuyakalmış,
Kırıp kırıp büyüttüğün yüreğim.
meğer aşkı yazıp yazıp satırlara sıkıştırmışım.
Öyle durulup durulup.
Oysa ölmek ve düşmek ne güzeldi,
Yârin gözleriyle vurulup..."
şu an ilk defa radyo yayınını dinliyorum...
eee şey, itiraf edeyim ben bu radyoyu da ilk defa dinliyorum...
( halbuki radyoyla benim ofisim de pek bir komşu, şehrin aynı koordinatında -bunun konumuzla ne alakası varsa-)
tazeoğlu...
kulaklarımda sesi, elimde kıyısızlar kitabı gecenin bu saatinde...
acelemiz var gibi...
30 yaşına gelmiş biri olarak bu gece lise yıllarıma doğru gel gitlerim var galiba... o dönemlerde gece oturur, sabaha kadar yazar-okur ve radyo programları bekler, dinlerdim.
ben sana şiir yazmadım, bütün şiirlerimi senden topladım. yol bildim de gözlerini, o yolda yürümeyi beceremedim. çok tökezledim tökezlemesine de... öldüm öldüm düşmedim yine de... senin ışığın zayıf değildi, benim karanlığım çoktu. bir beyaz yalan bile söylemeye gerek duymadan gidenler gördüm. ama senin gerçeklerin kadar dilimi yakan yoktu. çok ağladım, çok. gözyaşı aşkın suyudur, dediler. inandım. sustum. kurudum. beni unuttuğun her gecede gittim de senden, içinde "aşk" geçen her hecede sende durdum..."
bu adamı fark etmeyen birinin kaldığını sanmıyorum ama eğer varsa geç kalmadınız bence...
kıyısızlar'ı bitirmeme rağmen bırakamıyorum elimden... enteresan bir aşk, enteresan bir dünya... yalnızlıktan korkar gibi biraz da... kahraman tazeoğlu için 2 seçenek var bu hayatta... bu adamı ya hiç tanımayacaksın ya da hiç bırakamayacaksın... tanımamak talihsizlik, tanıyıp da bırakamamak da bize düşen pay işte...
kıyısızlar'da şu paragrafı okuyorum tekrar tekrar ;
"... bir ayrılığı daha kaldıramam diyerek yeniliyoruz her aşka ve yine başlıyoruz, biteceğini bile bile... bu aşk denen illet yalpalarken her yol ayrımında, ağlayarak gülebilmeyi öğretir adama. adam adamlığından vazgeçer! acı sonuna kadar, aşk bitene kadar çekilir. evet! aşk biter. tene anlam giydirmektir aşk. istese her şeyini alıp gidebilecekken, o yalnızca kalbini götürür... her ilk, hep geçmişte kalmaya mahkum olduğu içindir geçmişe özlem. ve insanları benzerlikler buluşturur, farkılıklar ayırır, bil sevgili! bunca özlediğimsin işte, bunca benzerliğin üzerini örttüğü bunca farklılığa rağmen... biz çok sonra öğrendik "seni karşılıksız seviyorum" demenin de aslında bir karşılık beklemek olduğunu..."
ben okuyorum, müzik durmuyor... dışarılardan şu ses geliyor odama;
......
...Acımasız olma şimdi bu kadar
Dün gibi dün gibi çekip gitme
Bırak da sarılayım ayaklarına
Kum gibi kum gibi ezip geçme...