Kadınlar bilgisayarlar gibidir,
ikisinin de mucidinden başka kimsenin anlayamayacağı bir mantığı vardır.
ikisine de sahip olduğunuz zaman başkası ellesin istemezsiniz.
ikisine de sahip olduktan sonra anlarsınız ki, sahip olmak için harcadığınızın bir o kadarını aksesuarları için harcarsınız.
ikisi de gereksiz yerlerde hata raporu verirler.
sabahın kör karanlığında kalkıp,derse gitmeden önce 2 saaat saçlarını düzleştirmektir.ne gerek var doğal olsan ne kaybedersin yani? madem erken kalktın kahvaltı yap gazete oku faydalı iki iş yap.ama nedense kadın milleti hem cinslerine fark atmak için uyku yemek gibi insani ve daha önemli işlerden fedakarlık yaptığını düşünerek saçlarını düzleştirir.bu kişiye sabah erken kalk deseniz gerçekten önemli bir işiniz olsa hayatta kalkmaz ama.
herhangi bir konuyu alttan alttan açarlar -mesela cinsellik- sonra da suçu, açılan konu hakkında konuşan erkeğe atar, sütten çıkmış ak kaşık ayağına yatarlar.
bir tartışma da haklı olduklarına %100 eminken tartışmaların sonlarına doğru hükmen mağlup olmalarıdır. ve kadın kişisi bu haksızlığını kabul etmekten başka çıkar yol bulamaz maalesef.
+ bana her şeyi olduğu gibi anlat derler, 5 yıllık bir ilişkinizin bittiğini söylersiniz o günün akşamına "biz zaten birbirimize göre değiliz, sen 5 yıllık aşkınla birlikte ol hoşçakal" diye mesaj çekerler.
+ bu olaydan sonra başka ilişkilerinizden bahsetmezsiniz, bir şekilde ortaya çıktığında "sen bana hayatında olan bitenleri anlatmıyorsun" der hoşçakal mesajı çeker.
+ bir tartışma yaşarsınız hemen arkasından özür mesajı çekersiniz "şu an çok sinirliyim daha fazla sinirlendirme" cevabını alırsınız.
+ bir sonraki tartışmada bir saat sonra özür mesajı çekersiniz "aklına bir saat sonra mı geldim?" cevabını alırsınız.
+ bir akşam arkadaşlarıyla kahve içmeye çıkmak istediğini söyler, gitmemesini istersiniz kıskanç yaftasını yersiniz.
+ başka bir akşam arkadaşlarıyla dışarı çıkmak ister, çıkabilirsin dersiniz "akşamın bu saatinde ne işim var dışarıda, ne kadar önemsizim senin için" cevabını alırsınız.
gerçekten anlamaya çalışmadığımız için anlayamadığımız şeylerdir...
örneğin; sevgiliden gelen çiçeği yirmi yıl saklamak, değer veriyor işte; onun için o çiçek nelerin simgesi bir düşünsene!
allah' tan sürekli yapamıyolar, ancak bu da yapmak arzularını dindirmiyor. saçlarından bahsediyorum ben, onaltıncı yaş günlerinde karar verip, bir daha ömür billah vazgeçemedikleri o bitmek tükenmek bilmez saçlarını sarıya boyatmak heveslerinden. nedir bu hayasızca akın, bu farklı görünmek arzusu...
sanki kendi renginden daha mı güzel oluyor sarı olduğunda, değil. ayrıca en alakasız renge boyayın, isterseniz en uçuk modelde kestirin biz o değişikliği hemen fark etmiyoruz ki. en alakalı erkek ilk gördüğünden sonraki bir, iki saat zarfında oda siz küçük imalarda bulunursanız; anaa naptın sen saçına gibi bir tepki veriyor. nasıl olmuş? sorusuna politik cevaplar vermek durumunda kalıyoruz. esasında beğenmiyoruz ancak bir hatuna saçıyla ilgili aksi bir görüş bildirmenin cehennem de güneş yılı ile yüz sene yanmakla eş değer olduğunu öğrenmişlerimiz kerhen; güzel, güzel olmuş canım. çok yakışmış diyebiliyoruz.
haa diyebilirsiniz ki; herkes senin gibi odundan mamul değil. bazı erkekler hemen farkediyor. büyük konuşmayayım ama o erkekler ya kuafördür ya da gizli eşcinsel. yoksa bizler için eşyanın tabiatına aykırıdır öyle hemen farkı farkedebilmek.
aslında anlaşılmaz değildir. sadece sormanız yeterlidir ne olduğunu anlamak için. ama sorma huyu olmayan, kasılmaya bayılan türk erkeği için bu bir sorun olarak kalmaya devam edecektir (bkz: aynen böyle devam edin).