bir çift ayakkabı gibi birbirini tamamlayan kadın ve erkekten hangisi üstün diye soru sormak ne kadar salakçadır.sağ ayakkabın mı üstün sol mu? ancak görevleri farklıdır. sağı sola solu sağa giyemezsin. bu kadar basit bir konunun dünyada içine edildiği için ne kadar küfür edilse azdır. herkes konuyu farklı bir yere çekmiş. helal valla.
Sadece kadınların penceresinden bakılan, artık müge anlı tarzı programlarda savunulmaya başlanacak kadar ele ayağa düşmüş ve yalnızca kadın lehine düzenlemeler içerdiği takdirde haklı bulunan eşitlik. Öncelikle bu satırların sahibinin gerçekten eşitlik isteyen biri olduğunu ve hiç bir kadının asla ve asla dayak, tecavüz, fiziksel ve ruhsal şiddet, töre cinayeti vb. şeyleri haketmediklerini sonuna kadar savunan biri olduğunu belirterek diyeceklerime başlamak istiyorum zira diyeceklerim televizyonda veya herhangi bir dost meclisinde duyamacağınız cinsten olacak kanımca.
Kadın erkek elbette eşit olmalı ve hayatın her yerinde kadın da erkek de yer alamalıdır, fakat ben maalesef kadın hakları savunucusu olduğunu iddia eden feministlerin hiç de samimi olmadığına inanıyorum. Bunun sebebi şudur, ülkemizde bugün elbette kadınalrın cinayete kurban gittikler, dayak yedikleri vs. su götürmez bir gerçek. Bunu savunan kim peki ? Genelde şehirli diyebileceğimiz belli bir makam mevki sahibi kadınlar. Yani aslında direk bu işlerin muhatabı olmayan bir kesim kadın. Aynı kesim, ki buradan itibaren kendilerine feministler diyeceğim, her alanda eşitliği istediklerini iddia ediyorlar ki şahsımca da böyle olması gerekiyor elbette. Peki, gelelim ülkemizdeki en büyük kadın-erkek eşitsizliğinin yasal platformdaki örneğine. Askerlik hizmeti, belli bir yaşı doldurmuş olan erkeklere yüklenmiş bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır bugün. Kadınların bu yükümlülükten muaf tutulmasının savunması hep klasiktir, "ama biz kadınız güçsüzüz nasıl kaldıralım 20kg'lik silahları ?". Peki o zaman kadınlarımızın kendilerine şunu sormasını istiyorum, finlandiya, rusya, isveç vs. gibi memleketlerde kadınların maden işçiliğinden, tır şoförlüğüne her türlü mesleği yaptıkları gerçeğini göz önüne koyarsak bu argüman geçerliliğini direk yitirmiyor mu ? Hadi diyelim yitirmiyor, o halde kadınlara daha hafif bir askerlik görevi ya da ne bileyim askerlik yapmadıkları için bir vergi vermeleri vs. gibi bir yükümlülük getirilebilir yeterki sen cidden eşitlik iste ve samimi ol bu konuda ama ülkemizde kadınlar askerlikten otomatikman muaf tutuluyor bu da cinsiyet eşitsizliğine sebebiyet veriyor. Feministlere söz konusu soruyu ilettiğinizde " biz aynı zamanda anti-militaristiz" gibi bir cevap alırsınız. Yani türkçesi " biz işimize gelince eşitlik isteriz eşek gibi de erkekler gidecek askere" demeye gelen bir cevap alırsınız dolayısıyla feministler bu konuda şahsi kanaatim eşitlik falan istememekte mevcut durumdan memnun görünmektedirler. Dolayısyla aslında askerlik alanında bariz bir eşitsizlik söz konusuyken, feminist kadınlarımızın nedense bu eşitsizlik akıllarına gelmemekte ve bir anda ataerkil diye aşağıladıkları toplumun dediği gibi " güçsüz " olduklarını peşinen kabul etmektedirler.
ikincisi, hepinizin malumu kız çocukların evlenene kadar babalarından ötürü maaş ve pasaport gibi bazı ayrıcalıkları varken erkek çocukların yalnızca 18'ini doldurana kadar bu haklara sahip olmaları. Bunu sorunca alacağınız cevap da açıktır "Türkiye'de kadın olmak zor, o yüzden buna ihtiyaç var.". E güzel kardeşim kadın olmak zor da erkek olmak çok mu kolay ? Erkeğin hiç mi bi sıkıntısı yok, 18'ini doldurur doldurmaz sanki 10 bin dolar maaşla işe mi başlıyor erkekler bu memlekette? Yasal platformda kadın lehine tanınmış bir hak olan bu durum bal gibi de cinsiyet eşitsizliğine sebebiyet vermekte. Fakat kalkıp da bunu dile getiren bir kadın bile göremedim bu saate kadar. Dolayısıyla bu konuda da maalesef feministleri hiç ama hiç samimi göremiyorum.
Üçüncüsü, sıklıkla dile getirilen ekonomik ve siyasi hayatta kadın temsili durumu. Deniyorki parlementoda az kadın var ve koskoca Türkiye'de sadece bir tane banka genel müdürü var ayrıca kadınlar müfettişlik gibi mesleklerin mülakatlarında kafadan eleniyorlar.
Peki, kabul parlementoda kadın az, peki bunun önünde yasal engel var mı ? Eskiden vardı şimdi yok o halde kadınların konuya olan ilgisizliği biraz da kendilerinden kaynaklanıyor. Banka genel müdürlüğü gibi çok prestijli meslekler denilince kadın erkek eşitliği düşüyor aklınıza peki ya örneğin inşaat işçiliği ? Orda kaç kadın var ? Sakın kimse bana kadınlar güçsüz o yüzden yapamaz demesin yukarıda da belirttik özellikle kadın-erkek eşitliği dillere destan olarak bilinen finlandiyada kadınlar da pekala bunun gibi ağır işlerde çalışabiliyor. Bir gün de kalkıp "biz erkekler ne yaparsa yapabiliriz, yeri gelince demir madeninde bile çalışırız." diyen tek bir feministe bile rastlamadım şu yaşa kadar hepsi erkeklerden daha iyi iş yapabileceklerini iddia etmelerine rağmen. Neden peki ? illa prestijli ve çok kazanan bir meslek mi olması gerekiyor kadın-erkek eşitliğinin irdelenmesi için? illa çalışsın da demiyorum ben sadece eşitlik isteyenlerin samimi olmaları gerektiğini dile getiriyorum. Bunun yanında bazı işlerde kadın oldukları için mülakattan elendiklerini iddia edenler var. Bunun sebebi bir kadının özellikle müfettişlik gibi çok fazla mekan değişikliği gerektiren işlerde kadınların genel olarak çocuklarını mazeret göstererek görevi reddetmeleri ve her çocuk doğumundan sonra asgari 1 yıl işlerinden ücretsiz ayrılmaları bu da işin yürümesini sekteye uğrattığı olmasın sakın ? Neden böyle düşünülmüyor ? Ülkemizde bugün erkeklerin üzerine vazife verilmiş askerlikten ötürü iş başvuruları kabul edilmiyor aynı zamanda. Yani her iki cinse de ters düşen ve dezavantaj yaratan nitelikler var ama sadece kadına karşı olunca medyada şurda burda ses bulabiliyor. Ben şahsen feministlerin eşitlik falan istediğine inanmıyorum. Eşitlikten ziyade istedikleri şu, ataerkil toplum diye niteledikleri toplumun kadına sunduğu avantajları kaybetmeden yeri gelince bir erkek gibi yaşamak...
Son olarak kadına dayak, tecavüz, berdel, kadının eğitim hakkından yoksun bırakılması vs. gibi şeylere en başta ben karşıyım. Ama yukarıda belirttiğim gibi sadece kadın gözünden bakınca bir eşitlik kavramı görmek en başta eşitliğin ruhuna aykırı zaten. O yüzden bir de diğer pencereden bakmalı ve isteklerimizde ne kadar samimi olduğumuzun hesabını yapmalıyız.
türkiye'de belli kadının eğitim oranı. çocuğunu okutacak gücü olmayan bir ailenin eğitiminden vazgeçtiği çocuk kız çocuk oluyor öncelikle. yani sadece biri okutulabilecekse çocukların, seçilen hep erkek oluyor. gerçi ailede haklı bir yerde, aşağıda bunu da açıklayacağım.
eğer okuyabilecek kadar şanslıysanız üniversiteye gidiyorsunuz. ülkemizde erkeklerin böyle bir sorunu yokken, bir kısım kadın üniversiteyi kazandığı halde giremiyor içeri. bunu irdeleyelim biraz.
birincisi ve en önemlisi, bir insanın inançları doğrultusunda aldığı bir karardır başını örtmek veya örtmemek, bu bağlamda tüzel veya özel bir ikinci kimseye söz hakkı düşmez. elbette, baş örtüsünün kur'an'da farz olarak belirtilip belirtilmediği bile tartışma konusudur ve dini açıdan insanlara fikir vermek adına bu tartışılabilir (farz mı değil mi bazında) bu tartışmalar belki bir sonuca varmaz, varmayacaktır ama insanların fikir edinip karar vermesinde etkili olabilir.
ama, hiç kimsenin bir diğerinin hangi dini nereye kadar yaşadığına karışma hakkı yoktur. baş örtüsü farz olsa dahi (incilde açıkça baş örtüsü farzı vardır örneğin) bir insanın "bu benimle tanrı arasında bir şeydir, bunun vebalini ben çekeceğim ve bu sorumluluğu alıyorum." demek ve başını açmak hakkı vardır. keza, bir kadın farz olmasa bile "bu şekilde örtünmek benim dünya görüşüme, din anlayışıma göre daha uygun" veya "canım öyle istiyor kardeşim" diyebilir ve örtünebilir. bunun din ya da ahlakla açıklamasının yapılması yanlış diye düşünüyorum. inandığı gibi yaşamak (burada inançtan kastım dini inanç değildir) her insanın hakkıdır. ha, dini inanç konusunda da insan hakları evrensel beyannamesini'nin on sekiz ve on dokuzuncu maddelerine bir gönderme yapabilirim sanırım:
---
madde 18- herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır.
bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
madde 19- herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
---
gayet açık bir şekilde anlaşıldığı üzere, bir insanın düşünmek, düşüncesini açıklamak, hatta bunu yaymak özgürlüğüne sahiptir. başı açık veya kapalı, her kadının hakkıdır bu yaşayış.
buraya kadar bunu birey bazında inceledim. üniversitelerde baş örtüsü yasağı insan haklarına aykırıdır arkadaşım. ilk ve orta öğretimde, türkiye'nin bir milli eğitim politikası vardır. burada siz çocuklarla uğraştığınızdan ve herkesi eşit şekilde eğittiğinizden ve yine herkes arasında eşitliği sağlamak istediğinizdendir ki siz bu on iki senelik eğitim boyunca bütün çocuklara bir örnek üniformalar giydirirsiniz. ancak üniversitedekiler yetişkin ve özgür birer bireydir ve bu şartları sağlayan her insan gibi yukarıda yazdığım haklara sahiptirler. bu insanlar buraya sınav yoluyla kazanılmış haklarının (eğitim hakkı) tazmini için gelmişlerdir ve devlet, öngördüğü üzere bu insanlara eğitimi vermekle yükümlüdür. zira dediğim gibi, bu insanlar bu hakkı kazandılar.
elbette, bu kadınlar mezun olduklarında doktor, öğretmen, savcı olacaklar ve çalışmak için tekrar devlete başvuracaklar. ancak burada iş değişir, değişmektedir. onlar çalıştıkları süre zarfı boyunca öğretmen ayşe, doktor zeynep, savcı zehra değildirler artık. devleti temsil ederler, bu bağlamda artık hizmet alan değil hizmet veren konumundadırlar. üzerlerine giyecekleri her bir siyasi ya da dini sembol devletin tarafsızlığına zarar verecektir. karşılarına komünist, muhafazakar, hıristiyan, alevi birçok insan gelecektir, bu sebeple bu insanların -yani halkın- karşılarında tarafsız ve her noktaya eşit uzaklıkta bir devlet bulmaları gerekir, bu yüzden de memurlar için çalışma saatleri süresince "dini ya da siyasi ya da dünyevi inanışını, görüşünü yaşatma veya yayma" gibi bir hak yoktur, dediğim gibi siz orada devleti temsil ediyorsunuz ve en kaba tabirle, aslında, türkiye cumhuriyeti devletine türban giydiremez, haç taktıramaz, sağ yumruk havaya kaldırtamazsınız.
ancak tekrar üniversitelere dönersek... o kadınlar oraya devleti temsilen gitmezler, eğitim haklarından yararlanmak için giderler. nasıl ki hastanelerde hastalardan, mahkemede davacı/davalılardan başlarını açmalarını istemiyorsak bir öğrenciden de başını açmasını isteyemeyiz. bırakın eve gidenleri, zorla başı açtırtılan kadınlar da hak tecavüzüne uğramaktadır ülkemizde.
tabi başı zorla açtırtılan var da zorla kapattırılan yok mu? sürüyle, daha bile fazla. burada sözü bir kez daha daha önce de değindiğim bir noktaya getirmek istiyorum. kadınlar birlikte hareket etmek zorundadırlar! başı açtırtılan da kadın, başı kapattırılan da kadın, istemedikleri şeylere zorlananlar hep kadın. birlikte hareket edin, birlikte organize olun, sokaklara birlikte dökülün. biriniz varlığı diğerine zarar vermez, biz erkeklerin üzerinizde kurduğumuz baskıyı ancak birlikte kırabilirsiniz. hoş, o erkekleri büyütüp o hale getirenler de yine kadınlar ya, neyse.
kendi mesleğimden vereyim, örneği. ülkenin belki de en zor okunulan okullarından birine, tıp fakültesine giriyorsunuz. kendi adınıza atlayabileceğiniz bütün sınavları atlıyorsunuz tek tek, öss, okul sınavları, tus... ne zaman ki uzmanlığa giriyorsunuz, işte o zaman cinsiyetiniz sizin aleyhinize işlemeye başlıyor. örneğin cerrahi mi seçtiniz, size hocalarınızın vereceği ilk tepki "neden doktorluk seçtin, öğretmen olaydın ya." oluyor. ya da neden cerrahi seçtiğiniz sorgulanıyor.
biz erkekler, bundan sonra sizi ezmeye başlıyoruz. kibar bir dille diyoruz ki örneğin "sen evine git, gece nöbetini biz tutarız.", "o hasta biraz agresif , sen bırak erkeklerden biri gitsin." diyoruz. neden? erkek doktorlar agresif hastaları dövecek mi? hayır. ğerçi bu hastalar da yalnızca size saldırıyor, size küfrediyor, orospu olan da, sikilen de siz oluyorsunuz. erkek doktorlara kimse bir şey demiyor.
ya da iş hayatında, bir işe başvuracağınız zaman eşit şartlardaki iki elemandan tercih edileni hep erkekler oluyor. erkekler zaten erkekleri seçiyor ya, kadınlar da işe erkekleri alıyor. eğer es kaza işe alınmış bir kadınsanız, elle tacizin, üstü kapalı göndermelerin kurbanı da siz oluyorsunuz, biz değil. hamile kaldığınız için işten atılıyorsunuz, oysa biz erkekler kazara hiç beklemediğimiz bir anda baba olsak dahi bu yüzden işten atılmamız söz konusu değil.
patronumuzun bize cinsel tacizi bizim için ancak bir mastürbasyon fantezisinden ibaret. evet, patronumuzun bize sürtündüğünü düşünerek otuz bir çekiyoruz; oysa sizin için bu durum belki de dünyanızın başınıza yıkılması demek. bütün ömrünüz boyunca girmek için uğraştığınız o ofisi terk etmekle, omzunuzdaki o ele tahammül etmek ikilemine düşecek, belki de daha ileri gitmesine müsaade etmek zorunda kalacaksınız.
aile içi şiddetin bütün yükü sizin omzunuza biniyor. eşinden şiddet gören erkeklerin oranı, kadınların yanında oldukça az. eşinizden yalnızca kendinizi değil, çocuklarınızı korumakla da siz yükümlüsünüz. yetmiyor, büyüdüklerinde o çocuklar da size şiddet uyguluyor. evet, uğruna kariyerinizden vazgeçtiğiniz çocuklarınız. vazgeçtiğiniz diyorum, çünkü çocukları olan bir kadının kariyerinde yükselmesi neredeyse imkansız. biz erkekler mi, kim tutar bizi?
aile içi şiddet demişken türkiye'nin kadına yönelik aile içi şiddet verilerini verelim burada:
---
eşi veya birlikte olduğu erkekler tarafından fiziksel şiddete uğramış kadınların oranı: %39.3 (her beş kadından ikisi)
gebeliği süresince fiziksel şiddete maruz kalmış kadınların oranı: %9.7 (her on kadından biri)
eşi veya birlikte olduğu erkekler tarafından cinsel şiddete * uğramış kadınların oranı: %15.3 (her yirmi kadından üçü)
eşi veya birlikte olduğu erkekler tarafından şiddete uğramış kadınların toplam oranı: %41.9
eş şiddeti mağduru kadınların %33.4 ü intiharı düşünmüş ve bunların üçte biri intiharı denemiş.
şiddet mağduru kadınların %48.5 i bunu kimseye anlatamıyor. sadece % 8.2 si devlete veya stk'lara başvuruyor.
son on yılda aile içi şiddet %117 arttı.
son yedi yılda kadın cinayetleri %1400 arttı.
cinayet kurbanı her beş kadından dördünün katili kocası.
---
başarılı bir kocası olan kadınlar onun soyadını taşımaktan ne kadar mutlu olduklarını, ne kadar övündüklerini söyleyip duruyorlar. ancak başarılı bir kadınla kocası asla övünmüyor. toplum onun övünmesine izin vermiyor. kadın ne kadar başarılı olursa olsun erkek ondan hep bir parmak daha başarılı olmalı. başarılı kadının yanındaki erkeğin toplumumuzdaki konumu için (bkz: özer çiller).
aslında, çocuklarımıza, gençlerimize de biz erkekler siz kadınlardan ne kadar üstün olduğumuzu anlatıyoruz sürekli. james bond gibi "kadın avcısı" bir karakter var mesela. her filminde piyasadaki bütün hatunları götürüyor. evet, "womanizer" karakterleri ne kadar sevdiğimiz ortada. peki, sinemada siz kadınların zampara karakterleri var mı? hayır yok, çünkü kadınlar zampara olamazlar. ölsa olsa orospu olurlar. (desperate housewives'daki eddie mesela. rahmetlinin kulağı az çınlamadı) şizin wonder woman'ınıza karşı bizim superman'imiz, spiderman'imiz, batman'imiz var. storm'u o kadar yok saymışız ki x-men demişiz, kadınlar çizgi romanlarda bile garnitür olabilmişler sadece.
ekonomiyi (toplumun temelinin aile olduğunu unutmayın) çekip çeviren; ama kazanılan paradan en az payı alan sizlersiniz sonra. bizlerse dediğim gibi, sizlerden çok daha kolay para kazanıyoruz. sen çalışma ben sana bakarım diye mesleğimizi engelleyen, özgürlüğümüze ket vuran insanlar yok mesela.
bizden sayıca daha fazlasınız; ama bütün dünya parlemontalarında en az siz temsil ediliyorsunuz. türkiye'yi söylemeyelim bile.
insanlar, namusu bir organımız üzerinden tartışmıyor. penis, vajina kadar korkunç bir kelime değil. biz sizi sikebiliriz, ama siz bizi amamazsınız. küfürler hep size yöneliktir. erkeğe edilebilecek olası küfürlerde de erkeğin anası bacısı sikilir, erkek pezevenk (kadın pazarlayıcısı) olur, ibne (kız çocuk) olur. vücudumuzda geçmişin izlerini sizin kadar taşımıyoruz ve evet, çocuk kariyerimize bir engel değil.
otuz yaşında anne olmuş bir kadın için bu otuz yılda hazırlanmış bir yumurta ile bir erkeğin iki ayda hazırladığı bir spermin döllenmesi, o bebeğin anne karnında büyümesi, doğumun bütün acılarını, cefasını kadının çekmesi ama çocuğun erkeğin adıyla doğması demek. o bir yumurtanın oluşması için her ay 5600 olası yumurta hücresinin yok olduğu, buna rağmen erkeğin bütün spermlerinin işgörür olduğunu da unutmamalı. evet, evet - hücre düzeyinde dahi en çok emeği veren sizlersiniz, ama çocuk bizim. ve evet, çoğu yerde hâlâ o çocuğu aldırma hakkına sahip değilsiniz. biz o çocukla ilgilenmeyebiliriz, ama sizin buna da hakkınız yok. doğa buna bile engel koymuş.
cinsel bir saldırının kurbanı olma ihtimalimiz sizin buna kurban gitme ihtimalinizden çok daha düşük. türkiye, keşke erkek doğsaydım diyecek hemcinslerinizle dolu; ancak eşcinsel olmadığı sürece neredeyse hiçbir erkeğin bunu söylediğini duyamazsınız. bu bile durumunuzu ortaya koyuyor aslında.
eşit değildir; hiç beren saatle ilkokul arkadaşım muharrem eşit olabilir mi Allah aşkına.. Ama keşke eşit olsa, yaw sevgilime kızıyorum, arayıp fırça çekeceğim şimdi.. ulan 15 dakikanın sonunda özür dileyen yine ben oluyorum..
Hangi noktalarda eşitlik, hangi noktalarda farklılık? Bir kere fiziksel eşitlilik hikayesine hiç giresim yok; efenim erkek iriymiş güçlüymüş kaslıymış... Bu yüzden kadınaı koruyacakmış... Çok iri köpek cinsleri var, sokakta tacize uğramamak için onlardan mı beslemeli nedir? Önemli nokta toplumsal hayatta ve siyasette yaşanılan ezme ezilme ilişkisi. Ya da doğru tabirle pozitif ayrımcılığın gerekliliği. Evde, iş yerinde, sokakta, okulda, televizyonda... pek çok alanda emeği ve bedeni sömürülen kadınla; bu durumu yaratan ataerkiliğin edilgen özneleri erkekler eşit haklara sahip olmalıdır. Sadece kamusal alanda değil, özel alanda da kadının bu sömürüden kurtulması için pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
istenilmesine rağmen olmayan eşitliktir. her gece erkekleri rahatlatan varlıklar olarak kadınları elbet kendimize eşit görmek isteriz; ancak nafiledir. iq testlerinin sonuçları ortada; fiziksel eşitsizliğe ek olarak, zeka seviyesindede maalesef bayanlar sınıfta kalmaktadır.
internette savunulmaz; ama bir kızdan nasiplenmek isteyen gencin savunduğu eşitliktir.
aslında içten içe tüm kadınlar, kendini erkekten üstün görür.
hepsi, hele erkek doğuran kadınlar, karnında taşıdığı, süt verdiği, gelişiminin her anına tanık olduğu erkeği gayet iyi tanır. onun bütün zayıflıklarının ve tepkilerinin en yakın gözlemcisi ve yönlendiricisidir. bu konuda o kadar gelişmiştir ki karnında taşıdığı bebeğin cinsiyetini, bir kaç haftada onun davranışlarından tanır.kadın en büyük gücünü buradan alır.
tüm erkekleri annnesi eğitir sonuç da ve kendine bir ömür boyu bağlı kalmasını da sağlar sonuç da.
bu yüzden kadın erkeği anlamakta hiç zorluk çekmez.
ve altını değiştirdiği bir bebeğin büyüdüğünde ki hali ne kadar iri olursa olsun, onu asla üstün görmesi mkün değildir.bu, işin doğasına aykırıdır.
eşi olacak erkeği çoğu kadın, eğitilecek bir biri gibi değerlendirir.
kadın için eş adayının mükemmeli yoktur. eğitilmeye uygun olup olmayanı vardır veya eğitimini hızlı tamamlayan ya da daha geç öğrenen diye sınıflandırır.
hiç eğitilemeyecek kategosrisindeki adama ise mecbursa sadece ve sadece para için katlanır ama mutlaka terkedecektir vakti gelince, bu kaçınılmazdır.
erkeğin zayıf noktalarını bilir, annesi ninni söylerken kulağının birine, diğerine bu bilgileri söylemiştir çünkü.
her erkek modelinin uyacağı birden fazla eğitim modeli vardır ki, kadın bunlardan en uygunu seçer ve işe koyulur.
ana argümanları basittir.
yemek yap, çocuk doğur, güzel görün ve arada bir ağrı kesici bir ilaç al şeklindedir.
en entelinin bile en az % 70 oranında geleceği oltadır.
erkek anlar bunu zaman zaman, eser savurur, kurtulmak için üstüne atılan ağdan çabalar durur. kadın hemen etrafa adamın huysuz olduğu söylentisini yayar. başta çocuklarına. devam ederse adam ağdan kurtulma çabalarına, çocuklarının gözünde bir canavara dönüşür.
kadın genetik olarak güçlü, duygusal olarak zengindir ve en aptalı bile bunu bilir.
estetik yönü gelişmiştir, bunların hepsini silah olarak kullanır yeri geldikçe, şaşırtır karşıyı.
ama ilerleyen zamanlarda en büyük silahı erkeğe karşı, çocukları olacaktır. özellikle de erkek çocuk, eşe karşı geliştirilen en büyük silahtır kadın için.
onun için mutlak erkek çocuk doğurmak isteyecektir her kadın.
çünkü onun daha kolay elde tutulacağını ve gerektiğin de babasına karşı kullanılacağını bilir. kızı kendi gibidir, anlar neyin ne olduğunu. asla atılmaz anneesinin dolduruşuyla babasının üstüne. tersine, babasını bazan o kullanır anneye karşı silah olarak, bu da vakidir.
uzun süreli bir evlilik esnasında bile adamı şaşırtacak çok sayıda yöntem bilgisine sahiptir kadın hala.
"kadın aklıyla hareket eder, erkek ise hormon güdümlü kaba kuvvetiyle. iki cins arasında ki en temel fark budur".
zekaya gelince, onun ölçülen en yükseğinin bir kadında olduğu da malum ki, bu bilim dünyasındaki en modern erkeklerin bile içini kor gibi yakan bir gerçektir.
zekanın anneden kalıtılan bir özellik olduğunu bilmek de olayın ayrı bir boyutudur. annemiz kadar zekiyiz, ya da değiliz yani.
çok önemli birinin baddy gardı olur misali, ya da çok değerli bir mücevherin saklandığı bir kutu, bu canlının korunması da gerekir tabiki, her şekilde.
çünkü erkeğide o doğuracak, yaşamı o dizayn edecektir.
o söylecektir mesela bir çamaşır makinasına ihtiyaç olduğunu, diğeri icat edecektir, sevine sevine.
malum kontrolsüz güç güç değildir.
o yüzden o kaba gücü kontrol edecektir. işleri organize edecek, diğerine yapması için iş icad edecektir. bu onun temel yaşam felsefesidir, o yüzden hiç memnun olmayacak, daha ileri bir hedef için erkeği zorlayacaktır.
ama kadının koruması kendini efendi sanırsa düzen bozulur ve dünya kaosların yaşandığı bir cehennem olur.
herkes rolünü doğru oynamak zorunda. yoksa, kadını ne yasa korur ne de kaba güç durdurur.
budur işte kadın gözünden eşitlik gerçeği.
hem de adem'le havva'dan beri.
hak ve hürriyetler bakımından eşit olmadır. fakat anatomi, sosyal yaşam vb. istisnai durumlarda isteselerde eşit olamazlar. adaletli olmak daha doğru bir kelime olucaktır. mesela at ile eşeğe sırf eşit olcam diye 100 er kilo yük yüklersen eşeğe yazık etmiş olursun. fakat eşeğe 50 ata 100 kilo yüklersen adaletli olmuş olursun. eşitlikle adalet aynı şey değildir. ve bence kadınların istediği eşitlik değil adalettir.
yaradanın uygun gördüğü eşitliktir.erkeğin sol kaburga kemiğinden yaratılmış.neden? erkeğeine yakın olsun birazda kalbın alt kısmındakikemikten yaratılmış ki korunsun diye.ayaklarından değil, ayaklar altına alınmasın diye.baş kısmındeğil baş üstünde olmasın diye .eşit olsun istemiş yaradan .bunun ötesi yok .