ölüme nefesler kala ,
başında birikmiş insanlar ,
yatan maktülün azraille can pazarını seyrediyor ,
yok mu diyor elinden tutup takasa girmiş adam azraile;
bir gün daha yaşamak için izin yok mu ?
gülümsüyor azrail ;
bu kadar ikiyüzlülük arasından, tek senin yüzünü seçtim,
gelmeni istiyorum , çok mu ?
Servet Afşar
Kapının eşiğinde eline bir liste sıkıştırıp
bakkala gönderdiği küçük kızına ;
Aşık olmadan dön ! Hayallerini kırarım , dedi.
Küçük kızın yere kadar uzanan eteği önce oturduğu evin sokağını süpürdü ,
sonra diğer sokağı , sonra diğerini ,
küçük kız , eve hiç dönmedi .
Önce bakkalın çırağı sorguya alındı , sonra kızın annesi , sonra sokak sakinleri
ama ,
kimse Aşk'tan şüphelenmedi(!) ...
Servet Afşar
onu bir kadınla aldatmıştı... hain aşağılık pislik adam... kadın ona yer yarılsa da içine düşsen sürtük demişti son sözlerini söylerken... ve evet pislik bir gün yerin dibine doğru düştü... yüce tanrım onu kurtaracak kimse yok muydu? ah gökten bir ışık geliyordu sanki sanki bu bu bir melekti!" hay canını yidiğüm allahım" dedi. melek git gide ona yaklaşıyordu kanat çırpışları ile ortaya çıkan esinti tozlanmış yüzüne doğru geliyordu tanrım şimdi daha da yaklaşmıştı ama yüzünü göremiyordu.yaklaştı ve biraz daha onu öpecekti ah öyle sandınız değil miiii ama hayır asla! ona bir tokat yapıştırdı hasssiktir bu aldattığı eski sevgilisiydi. kadın yüzüne iyice tükürdü( püğh) ve pembe rugan topuklu ayakkabıları ile onu çiğnedi. "bebeğim beni burada bırakamazsın bizim bir geçmişimiz var"dedi o gevşek adam. "seni aptal sürtük beni o şıllıkla aldatmadan önce düşünecektin" dedi ateşli aldatılan kadın... ve kanatları ile uçup gitti... giderken arkadan linkin park what i've done çaldı...
ve bir kavanoza koyup kalbini saklamıştı,
yetişemeyeceği mutfak rafının en uç noktasına,
bir daha sakın! diye bağırarak küçük oğluna;
Ne zaman tat'san aşk duygusunu, düşlerin çürüyor!
ve diz çöküp yanağını okşadı çocuğun ağlayarak;
şikayetci değilim, yoruldum artık yaralarını sarmaktan ,
haklısın dedi çocuk cebinden umutlarını boşaltıp;
bende yoruldum anne, kadınlara sen diye, senin gibi sever diye sarılmaktan.
Servet Afşar.
Uçan bir kusu hic bu kadar yakindan gormemisti...'Kanat cirpislari ne kadar estetik,ne kadar dogal' ...
RÜzgar hiç bu kadar deniz kokmamıştı burnuna ve saclarini bu kadar karistirmamisti bir vuruşta..
Bulutlar daha yakın şimdi..bedeni daha hafif ;ruhu ise arkasında kalmış sanki..önünde masmavi bir kucak, kollarini açmış mutluluklar dilemekte.
Ayakkabilarinin bagciklari çözülmüş...
Bedeni tüy kadar hafif ve kuşlar geçiyor önünden..
Arkasini donuyor ve bu hic zor olmadi..Arkasindaki gökyüzü ne kadar da büyülü ve büyükmüş; bulutlar ise ufacık..Güneş parlak ve güçlü,herseye doğal rengini tattıracak tepeliğinde ..
ve tekrar dönüyor önünü gerçeğe..
Gözünü kapıyor mutluluğa...derin bi nefes çekiyor, üstüne bir nefes daha.Ve acIyor gÖzlerini deniz denen koca mavilige , 5-10 metre ancak kalmis amacına..
Son kez bakiyor martıya; gagasında bir parça ekmek ,gözünde bir damla yaş ..işte ancak o an bir pişmanlık çöker içine. ''ama artık cok gec' diye düşünür; 'çok geç' diye mırıldanırken, mutluluk hissinden bir yudum daha alır icine..
Ve kucaklaşır derin mavinin sert yüzüyle..Dışarıyı göremeyecek kadar batmadan hemen önce, asma köprüsünü son defa görür yasadığı şehrin...
Derinlerde bir yerde, bir baligin süslü pullarina verir son nefesini..
son gordugu canli, 3 saniye hatirlayacaktır oysa onu..
Ağır adımlarla, başını hiç kaldırmadan götürüldü infaz yerine
ve dar ağacı çoktan kurulmuştu.
infaz memuru son isteğini sordu ;
Adam; Birazdan boynuma geçecek bu kalın ipten , bu dar ağacına bir salıncak kurun ,
çocukluğumu yaşayıp , öyle ölmek istiyorum , dedi.
infaz memurunun gözleri doldu , emir verdi ; Sallanmayın ! Dediğini yapın ve O'nu sallayın!
ve ölene kadar salladılar , çocuklar gibi şen öldü , adam!
Servet Afşar
Gün toprağa vurduğunda,kayıplar son kez yerlerine dönerler. Bir daha gün yüzü ile gorunmeleri; mezar soyguncusu Kalafakatsnis'in, tıpcilara açıktan kadavra satan Salafakatnis'in veyahut ki iflah olmaz bir nekrofili olan Talafakatnis'in çarpık arzularının insafina kalmıştır. Bu kadar ruhun iç çekip kendilerini beklediğine inanan kardeşler ayrı odalarda gizlice düş kurarken aynı şeyi dusunuyorlardi ''ben olmasam unutulup gidecekti tüm ölüler'' ...
Ayakkabısını boyatırken küçük çocuğa ,
birden üzerine bastığı tabureyi tekmeledi(!)
Çocuk ; Abi ne yapıyorsun , ekmek teknem o benim , dedi.
Adam ; Üzgünüm dedi,
(içimdeki aşk)'ın film şeridi boğazımda düğümlendi yağlı bir ilmek gibi,
ve ben tabureni tekmeleyerek O'nu astım dedi ve gitti.
Çocuk , kimse bir daha içindeki Aşk'ı asmasın diye tahtadan taburesini kırıp yaktı...
Servet Afşar
Sanki bir uzvunu kullanır gibi doğal yaktı purosunu Yassetrikoris,hadi dedi anlat şimdi bana bir balık nasıl olur da senin bir aylık maaşınla barbut oynar. Hadi oynadı nasıl kazanır hadi kazandı nasıl yemezler onu rakı sofrasında meze niyetine, hadi yem olmadı kimseye peki nasıl hatirlar bir balık seni derinden marizledigini?
- Diyorlar ki istanbulun olmuş tüm orostopollarinin ruhu boğaza karisirmis. işte bu yüzden balıklar barbutcu,ahtapotlar hırsız olmuş. ..
Aldığı cevapla biyiginin altina pis bir gulumseme yerleşti Yassetrikoris'in; demek dedi orospu ruhları da levreklere teneffüs etmiş...